Almanya “Karlsruhe Buluşması”nda Yaptıkları Konuşma

10.05.2015

Sevgili Gençler,

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Değerli Vatandaşları,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Şu anda salonda bulunan bugün buraya gelemeyen Almanya’daki tüm kardeşlerimi en kalbi duygularla selamlıyorum.

Bu muhteşem buluşmadan, kucaklaşmadan dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi hepinizin, hepimizin üzerine olsun.

Sözlerimin hemen başında burada bulunanlar başta olmak üzere tüm kadınlarımızın Anneler Günü mübarek olsun, kutlu olsun. Ebedi aleme göçmüş olan annelerimize gelin birer Fatiha gönderelim.

Değerli Kardeşlerim,

O anneler ki, bizleri yetiştirdiler, büyüttüler, bugünlere getirdiler. Cennet, anaların ayakları altında, babaların değil. Bunu fark edemeyenler var, olabilir, bu bizler için çok önemli değil. Ama anlayanlar için çok önemli. Ve annenin kadrini-kıymetini bilemeyenlerin vay haline. O bakımdan bizim yürüyüşümüz anlamlı, bizim yürüyüşümüz çok farklı.

Kardeşlerim, bu güzel buluşmayı tertip eden tüm kardeşlerime, tüm STK’lara huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu birliğinize, bu beraberliğinize ayrıca şükranlarımı ifade ediyorum. Sizlere 78 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının selamını getirdim.

40 yıl önce buraya geldiğimizde çeşitli etkinlikler için farklı bir Almanya vardı, ama bugün farklı bir Almanya var. Nereden nereye. Türkiye’nin milletin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak Almanya’ya yaptığım bu ilk ziyaretin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra tüm gücümüzle, tüm imkânlarımızla Avrupa’daki kardeşlerimizi desteklemeye devam edeceğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Türk toplumu olarak Avrupa’daki birlik ve beraberliğimizi ne kadar güçlü tutarsak geleceğimize o kadar umutla bakabiliriz.

Kardeşlerim,

7 Haziran seçimlerinin bu birliği, bu beraberliği, dayanışmayı en güzel şekilde ortaya koyabileceğimiz bir fırsat olduğuna inanıyorum. Sizlerin ilk defa genel seçimde oy kullanacağınız bir seçim yapıyoruz, ilk defa. Sizler yıllar yılı bugünü beklemiyor muydunuz Yıllar yılı bu hak bize ne zaman verilecek demiyor muydunuz? Hamdolsun bunu gerçekleştirmek bize nasip oldu. Tüm engellemelere rağmen bunu gerçekleştirdik. Ve artık benim yurt dışındaki kardeşlerim de Türkiye’deki seçimlerle ilgili oyunu kullanabiliyor. İlk oyu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullandınız, ama şimdi genel seçimlerde oy kullanacaksınız.

İçeride ve dışarıda hala bu milletin inancına, kültürüne, tarihine, değerlerine düşmanlık edenler olduğunu biliyoruz. Bunların hedefi şahsım veya Hükümet değil bu değerlere sahip çıkan, bunları hayatında yaşatan tüm kardeşlerimizdir. Buradaki her bir kardeşim bu saldırının hedefidir. Şahsım olarak 40 yılı bulan siyasi hayatımda maruz kaldığımız saldırıların hepsini de milletimizin desteğiyle, Rabbimin inayetiyle savuşturduk. Milletim bugüne kadar verdiğimiz her mücadelenin kendi değerlerinin mücadelesi olduğunu hamdolsun gayet iyi biliyor. Bu mücadeleden de aynı anlayışla, aynı birlik ve beraberlikle başımız dik çıkacağımıza inanıyorum. Ama bunun için hep birlikte çok çalışmalıyız. Avrupa’da yaşayan, bilhassa Almanya’da yaşayan 1 milyon 450 bin yaklaşık seçmen 7 Haziran’da belirleyici bir rol oynayacak. Her bir kardeşim şunu çok iyi bilmelidir: Kullanma hakkına sahip olduğunuz oy, kesinlikle sadece bir oy değildir. Hani meşhur bir söz vardır, bir mıh bir nalı kurtarır, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir orduyu, bir ordu bir milleti kurtarır.

Sevgili Kardeşlerim,

Sahip olduğunuz oya işte bu anlayışla yaklaşmanızı istiyorum. Geçmişte gümrükte oy kullanma mecburiyeti sebebiyle buralardaki vatandaşlarımız seçme haklarını yeterince değerlendiremiyorlardı. İnsanlarımız sadece oy kullanmak için otobüslerle, arabalarla, uçaklarla sınır kapılarına, havalimanlarına kadar gitmek zorunda kalıyorlardı. Biz yurt dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerdeki temsilciliklerimizde oy kullanmalarının yolunu açmış bulunuyoruz. Malum ilk defa geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanan bu yöntemde bazı aksaklıklar oldu, istediğimiz neticeyi alamadık, yeterli bilgilendirmeler yapamadık. Ama bu seçimde yurt dışındaki, bilhassa Avrupa’daki kardeşlerimizin en az Türkiye’deki oy kullanma oranları kadar bir yoğunlukta sandık başına gideceklerine inanıyorum.

Değerli Kardeşlerim;

Oy kullanmak bir külfet değil tam tersine bir ayrıcalıktır, bir imkândır, bir fırsattır. Sesinizi en iyi şekilde duyurabileceğiniz, gücünüzü en etkin şekilde gösterebileceğiniz yer dağlardaki silahlar değil sandıktır sandık. Biz bugüne kadar silahlı örgütleri arkamıza alarak bu ülkede iktidar olmadık, tam aksine gönülleri kazanarak iktidar olduk. Birileri de silahlı terör örgütlerini arkalarına alarak ülkede bir şeyler yapmaya gayret ediyorlar. Bakınız yurt dışında yaşayan insanlarımızın sayısı yaklaşık 6,5 milyonu buluyor. Bunları ihmal eden bir parti ortalama 1’er milyondan kabul etsek, Türkiye’deki en az 6 büyük şehir statüsündeki ili gözden çıkarmış oluruz, 6 büyük şehir. Hiçbir siyasetçinin, hiçbir partinin böyle bir lüksü olamaz. Ben sizlerden elinizdeki gücü en iyi şekilde kullanmanızı özellikle rica ediyorum.

Almanya’nın ve Avrupa’nın tamamında sandıkları aşkınızla, sevginizle, azminizle doldurmanızı bekliyorum. Almanya’da oyumuza sahip çıkıyor muyuz? Almanya’dan Türkiye’ye ve tüm dünyaya sandık aracılığıyla güçlü bir mesaj gönderiyor muyuz? Yeni Türkiye’nin inşasında Almanya’dan başlıyor muyuz? Maşallah, barekallah. Allah birliğimizi, beraberliğimizi, uhuvvetimizi daim kılsın diyorum.

Bildiğiniz gibi aralarında Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İsviçre, Danimarka’nın da bulunduğu 7 ülkede ve 33 gümrük kapımızda oy verme işlemleri Cuma günü itibariyle başladı. 31 Mayıs’a kadar Almanya genelindeki 13 başkonsolosluğumuzda oylarınızı kullanabileceksiniz.

Gümrüklerde oy verme işlemi 7 Haziran’a kadar devam edecek. Atatürk ve Sabiha Gökçen Havalimanlarımızda da oy kullanılabiliyor. Vereceğiniz oyların şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Şunu unutmayın: Eğer siz bu gücü kullanmazsanız, bugüne kadar sizi görmezden gelenler aynı tavırlarını sürdürürler. Ama siz bu imkânı en etkili şekilde değerlendirirseniz, inanın bana ne Türkiye’deki, ne de yaşadığınız ülkelerdeki hiçbir siyasetçi, hiçbir yönetici sizin sesinize kulak tıkama cesaretini kendinde bulamaz. Şu anda bu salonu lebalep dolduran kardeşlerim neden eyalet parlamentolarında yer almasın? Neden federal parlamentoda yer almasın? Neden Avrupa Parlamentosunda yer almasın? Siz milli bir sessiniz, onun için buna ihtiyacımız var. Kalkıp da Ermeni meselesinde Avrupa Parlamentosunda ayağa kalkıp saygı duruşunda bulunanlar gibi değil tavrını koyanlardan olan ses. Ben işte sizleri öyle görüyorum.

Kardeşlerim,

Eğer milletimizin inancına, değerlerine, tarihine, kültürüne bağlı siz kıymetli insanları bu imkânı etkin şekilde kullanmazsak, gelir başkaları bunu kullanır. Şu anda sahada harıl harıl çalışanları görüyorsunuz değil mi, sizler alanı boş bırakırsanız birileri gelir doldurur. İşte o zaman hem Türkiye’de, hem burada muhatap onlar olur. Buradaki ve Avrupa’nın tüm ülkelerindeki, tüm şehirlerindeki kardeşlerimin böyle bir duruma asla izin vermeyeceklerine inanıyorum. Hakkınıza, hukukunuza, geleceğinize sahip çıkacağınıza yürekten inanıyorum. Ben bu konuda sizlere güveniyorum.

Değerli Kardeşlerim,

Geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Almanya’da, daha sonra da Avusturya ve Fransa’da yine böyle coşkulu salonlarda kardeşlerimizle bir araya geldik. Bugün burada yine sizlerle birlikteyiz. Buradan Belçika’ya gidecek, oradaki kardeşlerimizle de bir arada olacağız. Her fırsatta Avrupa’da ve dünyanın her köşesinde oralarda yaşayan kardeşlerimizle buluşuyoruz, hasret gideriyoruz. Yurt dışında yaşayan kardeşlerimizi artık gurbetçi olarak değil yurt dışındaki gücümüz olarak görüyoruz.

Evet, sizler sabrınızla, azminizle, gayretinizle gurbeti vatan haline dönüştürdünüz. Sıkıntılarınızın olduğunu biliyorum, 50 yıl önceki Almanya yok artık sizler için, bunu biliyorum, ama bunu sizler yine aslında rücu ettirebilirsiniz. Yaşadığımız ve yaşamaya devam edeceğimiz her yer bize vatandır.

Almanya Cumhurbaşkanıyla dün bir görüşme yaptım, o görüşmede bana şu ifadeyi kullandı: Dedi ki, Türkiye’nin refah düzeyinin nedenli arttığını görüyorum dedi, bunu ziyaretimde de hissettim dedi. Onun için bizim Almanya’da bulunan Türk kökenli vatandaşlarımızla ve burada bulunan soydaşlarınızla münasebetlerimiz çok daha farklı, çok daha olumlu bir bakış sergiliyoruz, bunu özellikle bilmeniz gerekir Sayın Cumhurbaşkanı dedi.

Değerli Kardeşlerim,

Artık 50 yıl önceki Türkiye yok, sizler işte bu yeni vatanın alperenlerisiniz, bunu böyle bilmenizi istiyorum. Türkiye’nin bölgesel ve küresel gücünün en önemli kaynağı da sizlersiniz. Ah ah, Sirkeci’den kalkan trenlerin ardından yakılan ağıtların yerini, bugün bu ay sonunda sayısı 55’e yükselecek olan havalimanlarımıza inen uçaklarla taşınan sevinçler aldı, umutlar aldı. 12 yıl önce göreve geldiğimizde Türkiye’de 26 tane havaalanımız vardı, ama şimdi hamdolsun şu an mevcut olan havalimanlarımızın sayısı 53 ve açılacak olanlarla beraber 56’ya çıkacak; nereden nereye.

Bu süreçte Türkiye büyük bir değişim yaşıyor. 1950’lerden, 60’lardan itibaren sizler akın akın buralara gelirken, Türkiye darbelerle, cuntalarla, muhtıralarla, ekonomik ve siyasi krizlerle, iç çatışmalarla sürekli savrulmalar yaşıyordu. Sizler burada gurbetin acısını yaşarken, Türkiye’de de kardeşleriniz öz vatanında parya durumuna düşürülmüştü. Tek parti yıllarından başlayıp 1970’ler, 1990’lar boyunca devam eden bu dönemin ülkemize her bakımdan çok büyük maliyeti oldu. Kendi içine kapanan, kendi derdine düşen Türkiye, coğrafyasını, tarihini, kardeşlerini adeta unuttu. Vizyonları, Kapıkule’nin, Gürbulak’ın, Habur’un, Cilvegözü’nün ötesine geçemeyenler Avrupa’ya gelen kardeşlerimizi de yalnız bıraktılar.

Türkiye’yi parasındaki sıfırlar yüzünden alay edilen bir ülke haline getirdiler, şimdi çıkıyorlar utanmadan konuşuyorlar ya. Akşam yattık, sabah kalktık baktık ki 1’in yanına bir sıfır konmuş, bir sıfır daha konmuş, bir sıfır daha konmuş, 6 tane sıfır. Tuvalete 1 liraya giderken 1 milyona gider hale geldik ya, ne günler yaşadık. Ve 6 sıfırı atma kararını verdiğimizde arkadaşlara dedim ki, bu 6 sıfırı atacağız, bazıları muhalefet etti, atacağız. Bazı köşe yazarları eğer 6 sıfır atılırsa enflasyon patlar, çatlar, şu, bu filan dediler. Hele hele bir tanesi, çok iyi bilir, dedi ki; eğer bu 6 sıfır atabilirlerse ben Taksim Meydan’ında eşekler gibi anıracağım dedi. Bekliyoruz, hala anıracak, hala anıracak.

2002 yılında işte böyle bir Türkiye’yi devralmıştık. Bugün geriye dönüp baktığımızda, hamdolsun Türkiye’yi Bayrağıyla, pasaportuyla, parasıyla, ekonomisiyle iftihar ettiğimiz bir ülke konumuna yükselttiğimizi görüyoruz.  Bu dönemde milli gelirimizi 230 milyar dolardan 800 milyar dolara çıkarttık. Yurt dışına iş gücü gönderen Türkiye, artık yurt dışından iş kurmak, çalışmak için gelinen bir ülke haline döndü.

Eskiden bizim evlatlarımız üniversite için yurt dışına gidiyordu, şimdi 13 bin 500’ü bizim verdiğimiz bursla olmak üzere 500 bin civarında uluslararası öğrenci ülkemizdeki üniversitelerde eğitim görüyor. Göreve geldik 76 üniversitemiz vardı, şu anda Meclisten geçen kararlarla birlikte hamdolsun üniversite sayımız 191 oldu.  Üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Hani diyorlar ya, biz zorladık da yaptılar. Geç o işi, geç, biz gerekli gördüğümüz için yaptık. Bugün Hakkari’de üniversite varsa, planladık yaptık, Muş’ta aynen öyle, Kars’ta aynen öyle, Ağrı’da aynen öyle; havalimanlarını da öyle yaptık.

Şimdi soruyorum; Hakkari’de Havalimanı açılışı yapılacak, 2 yıl önce açılışını yapacaktık, 2 yıl, değerli kardeşlerim, niye 2 yıl gecikti? Sürekli olarak iş makineleri yakıldı, sürekli müteahhit firmaları tehdit edildi. Bunları kimlerin yaptığını biliyorsunuz değil mi? Şimdi bunlar Avrupa’da da dolaşıyorlar, elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyorlar. Ben diyorum ki, bunlara 7 Haziran’da sandıkta gerekli cevabı sizin vermeniz lazım.

Benim Hakkarili vatandaşım şunu söylemeli: Ben Hakkari’ye artık Van Havalimanından inip karadan gitmek istemiyorum. Ben Hakkari’ye Yüksekova’ya inip oradan evime geçmek istiyorum. Bu benim Hakkarili Kürt kardeşimin hakkı değil mi? Hakkı. Bunu kimler engelledi? Bunlar engelledi. Önünü açmak isteyen kim? Biz. Eee, kim Kürt kardeşimi seviyor; bunlar mı, biz mi? Bizde yarım yok. Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abhaza’sı, Arnavut’u, Boşnak’ı, Roman’ı, aklınıza kim gelirse, yaratılanı Yaratandan ötürü sevdik ve seveceğiz; farkımız bu.

Kardeşlerim, bunların sevgileri filan sahte, inanmayın, bunlar sevemezler. İnsan öldürende sevgi olur mu, insanları katledende sevgi olur mu? Öyleyse bu oyuna gelmemiz lazım. El ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz ve şunu unutmayacağız: Bizim Rabia’mız var biliyorsunuz, biliyorsunuz değil mi? .

Kardeşlerim, bakınız şimdi size ben birkaç örnek vereceğim;  Yaklaşık 12 yıl Başbakanlık görevinde bulundum, bu görev esnasında yapılan eserleri sizler tek tek anlatacak değilim. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri, biz eserlerimizle övünüyoruz hamdolsun.

Bakınız, 79 senede Türkiye’de yapılan yol miktarı 6100 kilometre, 79 senede, biz ise 12 senede 17 bin 600 kilometre yol yaptık. Ah benim kardeşlerim, hani o paralarınızla Bulgaristan’a kadar gelirdiniz ya, o zaman yollarınız iyiydi değil mi? Ama Bulgaristan’dan Türkiye tarafına geçtiğiniz zaman yollar rezaletti değil mi? Hatırlıyorsunuz o günleri? Çünkü ben de o zamanlar tabii karadan geliyordum ve yollarını halini biliyordum. Ama şimdi tam aksine, şimdi Bulgaristan’dan bizim sınıra kadar yollar gene berbat, fakat Edirne’den sonra giriyorsunuz otoyola, giriyorsunuz bölünmüş yollara, ta Anadolu’ya kadar.

Kardeşlerim,

Biz bunların hiçbiriyle iktifa etmedik. Bakınız şu anda yapılmakta olan örneğin bir Yavuz Sultan Selim Köprüsü var. Yavuz Sultan Selim Köprüsü bile bunları rahatsız etti. Niye? İsmini nasıl olur da Yavuz Sultan Selim Köprüsü koyarsınız. Şimdi Almanya’da filan, Avrupa’da, buralarda da Ali’siz Alevilik diye bir şeyler çıktı ya, şimdi bu Ali’siz Alevilerin içerisinden bir tanesini de aday yaptılar, milletvekili adayı. Kardeşlerim, uyanık olmaya mecburuz. Eğer Alevilik Radıyallahu Anh Efendimizi sevmekse, benden daha Alevi’si olamaz. Ama yok, Alevilik bir dinse, orada Tayyip Erdoğan yok. Onu Ali’siz Aleviler düşünsün. Bunlara gerekli cevabı 7 Haziran’da vereceğinize ben inanıyorum. Onun için çok çalışmanız gerekiyor değerli kardeşlerim. Ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü şu anda dünyada en geniş köprü. 4-4, 4 gidiş, 4 geliş, tam ortasından da kardeşlerim, hızlı tren geçecek. Proje müstesna bir proje. Tabii ara sıra geçiyoruz helikopterle üzerinde dolaşıyoruz, ne durumda, işler iyi gidiyor mu; elhamdülillah hızla devam ediyor. Büyük ihtimalle fevkalade bir durum olmazsa inşallah yılsonuna yetiştirmeyi planlıyoruz. Ve buralardan hızlı trenle de geçeceksiniz, arabalarınızla da geçeceksiniz.

Kardeşlerim,

Bunlar niçin? Bunlar milletimiz için. Ya biz bu millete sevdalıyız be. Bizim bu millete aşkımız var ya. Bu millete hizmet etmekten daha güzel ne olur? Onun için burada sevgili peygamberimizin o güzel sözünü ifade etmek lazım: “İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet edendir.” Bizim derdimiz bu. Ve çok enteresan, bakınız değerli kardeşlerim; bu köprünün maliyeti ne biliyor musunuz? 3 milyar dolar. Milli bütçeden 1 kuruş çıkmıyor. Ve çok enteresan yapım süresi de dahil burayı şu anda yapan Türk firmasıyla Güney Koreliler 12 yıllığına burayı işletecekler, yapım süresi dahil. 12 yıl sonra ne olacak? Bu devlete teslim edilecek. İş bilenin, kılıç kuşananın; olay budur.

Bitmedi, Marmaray, aranızda Marmaray’dan istifa edenler oldu mu hiç şu ana kadar. Maşallah. Kardeşlerim, bakın Marmaray’dan 18 ayda istifade eden halkımızın sayısı ne biliyor musunuz? 73 milyon. Şu ana kadar 73 milyon kişiyi Marmaray taşımış vaziyette. Fakat burada bir özellik var. Nedir o özellik? Biz Fatih’in torunuyuz, Fatih’in torunu. Dedemiz Fatih gemileri karadan yürüttü, biz de denizin altından metroyu yürütüyoruz. Evet, onlar bize bir hedef verdiler, biz de o hedef üzere şu anda bu süreci yürütüyoruz.

Değerli Kardeşlerim,

Burada da dedik bu bize yeterli değil, çünkü bu raylı sistem, bir de bize lastikli sistem gerekir, otomobil. Otomobillerle ilgili de onun biraz daha güneyinden bir tane daha yapalım dedik. Bu de ne yaptık? Avrasya Tüneli. Şimdi Avrasya Tünelinin inşaatı da devam ediyor, yine denizin altından. Çift katlı, oradan da otomobiller gidip gelecek. Onu da önümüzdeki yıl bitiriyoruz, o da bitecek. Ve Avrasya Tünelinin maliyeti de 1,5 milyar dolar. Yine milli bütçeden 1 kuruş çıkmıyor ha. Dedik ya, iş bilenin kılıç kuşananın. Ne kadar? 29 yıllığına burayı işletecekler. Burada yalnız bir özellik var; bizim kendilerine verdiğimiz bir garanti var, şu kadar araç geçecek, eğer az kalırsa biz ödeme yapacağız, fazla olursa üstünü bize vereceksiniz.

Değerli Kardeşlerim,

Yan gelip yatmadık çalıştık çalıştık. Öyle kalkıp kuru sıkı atmakla devlet yönetilmez. İşte 98’in Türkiye’sinde hastaneler vardı sosyal sigortalar kurumunun hastaneleri. Ah ah, ne çileler çektik. O hastanelerin akıbetini bilirsiniz. Genel Müdürünü tanırsınız, o dönemin yönetimlerini tanırsınız. Hastane denince akla ne gelir? Hijyen gelir hijyen, hijyenik olması lazım. Ama bizim hastanelerimiz hijyenik miydi? Sağlam girin hasta çıkarsınız, o haldeydi. Ama şimdi elhamdülillah, hastanelerimiz pırıl pırıl, hijyen. Ve artık SSK’lının hastanesi, emeklinin hastanesi, PTT hastanesi, yok Milli Eğitim hastanesi; bu ayrımların hepsini kaldırdık. Vakıf-özel sektör ayrımı yok. İsteyen istediği hastaneye gidebilir. Hastaları rehin alma dönemi kapandı bizimle. Ah benim kardeşlerim, ya ölü rehin alınır mı? Bu ülkede ölüleri bile rehin aldılar; parayı getir cenazeni verelim dediler, biz bunları yaşadık ya. Şimdi bunları bize yaşatanlar bakıyorum bakıyorum da neler konuşuyorlar neler. Cumhurbaşkanı diyorlar taraf olmaz. Doğru, ama kusura bakmayın ben meydanlara çıktığımda ne dedim? Tabii ki ben şimdi her partiye eşit mesafedeyim, doğru. Ancak ama tarafım, niye tarafım? Ben milletin tarafıyım, milletin. Ve milletimle ilgili hangi sorun varsa bunların çözümünde ben tarafım. Şimdi ben bu acıları, eksiklikleri göreceğim de ne yapacağım, sessiz mi kalacağım, olabilir mi böyle bir şey? İşte bakın yazmışlar, milletin adamı; evet, ben egemen güçlerin adamı değilim milletin adamıyım. Ve bu yolda da böyle yürüyeceğiz.

Bitmedi, ben birkaç tane şöyle örnek vereyim istedim. Bakın şu anda dün İzmir’deydim. Şöyle gelirken İzmit geçişindeki o köprünün de hamdolsun yükselen kulelerini gördük. Ve değerli kardeşlerim, İstanbul-İzmir arası, inşallah o da hızla devam ediyor, burası ne kadar biliyor musunuz? 432 kilometre. Ve buranın da bedeli ne biliyor musunuz? 9 milyar dolar. Milli bütçeden bir kuruş para çıkmıyor. Bir konsorsiyum olarak bu da yapılıyor. Değerli kardeşlerim, inşaatı dahil 22 yıl sonra bu devlete bırakılacak. Evet, ya mesele bu. Her şey milli bütçeyle yapılmaz. Eğer kaynak bulabiliyorsanız, kaynakları çeşitlendirebiliyorsanız ha yönetim budur. Yoksa hazır parayı kullanmak, hazır parayı tüketmek, bunlar kolay. Şimdi bakıyorum da konuşanlar hep hazır paradan konuşuyor. Göreve geldiğimizde Merkez Bankası’nın kasasında 27,5 milyar dolar vardı, o paranın da hemen hemen yarısı sizindi, hemen hemen yarısı sizindi. Ama hamdolsun şimdi Merkez Bankası’nın kasasında 120 milyar dolar var. Nereden nereye. Unutmayın, IMF’e borcumuz neydi? 23,5 milyar dolar. Ama şu anda IMF’e borcumuz var mı? Sildik süpürdük. Şimdi IMF bizden borç istiyor, bize 5 milyar dolar verebilir misiniz diyorlar. Biz de verebiliriz dedik. Ben tabii size Başbakanlığım döneminde olanları anlatıyorum, bunlar o dönemde oldu. Yani cek-cak’la konuşmuyorum, yaptıklarımızla konuşuyorum; bunları bilmeniz lazım.

Ve bugün artık Türkiye Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi durumuna geldi. Dünyada 17. sıradayız, inşallah 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden bir tanesi olmak. Ve hedefimiz, 2023 yılında milli gelirimizi 2 trilyon dolara, ihracatımızı 500 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Tüm bu gelişmeler Türkiye’de yaşayan insanlarımızla birlikte Avrupa’daki kardeşlerimizi de yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin gücü arttıkça, Avrupa’da ve dünyanın her köşesinde yaşayan sizlerin itibarı da Allah’ın izniyle artıyor.

Değerli Kardeşlerim,

Bu yoğun çalışmalarla birlikte bakınız burada bir gerçeği daha vurgulayacağım. Yoğun bir şekilde şu anda ülkemizde şehirlerimizi güzelleştiriyoruz. Toplu Konut İdaremiz yoğun bir şekilde konutlar yapmaya devam ediyor. 650 bin civarında konut yapıldı sahiplerine teslim edildi. Niye? Şehirlerimiz güzelleşsin, mimari noktada olsun, plan noktada olsun, her şeyiyle gayet güzel konutlar yapılsın. Vatandaşımız insanca yaşayabileceği konutlara kavuşsun istedik ve bunun adımlarını attık. Ve bu inşaatlarımız hala artarak devam ediyor. Tabii hepsinden öte değerli kardeşlerim; 2023 hedeflerine ulaşabilmek için de yeni bir hamleye ihtiyacımız var, biz buna yeni Türkiye’nin inşası diyoruz. Yeni Türkiye’nin inşası için ülkemizdeki istikrar ve güven ortamını güçlendirmek ve kalıcı hale getirmek zorundayız. Geçtiğimiz 12 yılda milletimizin bize teveccühü sayesinde sağlanan istikrar ve güven ortamının Türkiye’yi nereden nereye getirdiğini işte birkaç örnekle ifade ettik. Ama bu yapısal değil tamamen itimada, teveccühe dayalı bir durum. Biz bugün varız yarın yokuz. Gelecek nesiller için Türkiye’yi güçlü ve sürdürülebilir bir yönetim yapısına kavuşturmak mecburiyetindeyiz. Bunun için biz yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi diyoruz.

Bakınız dünyanın en gelişmiş ülkelerini içinde barındıran Avrupa bir süredir siyasi istikrar tartışması yapıyor. Bu konuda geçtiğimiz günlerde İtalya bir adım attı, duydunuz, takip ettiniz değil mi? Ne yaptılar? Bir kanun çıkartarak en az yüzde 40 oyla tek başına iktidarı zorunlu hale getirdiler. Üstelik bu kanunu çıkartan da halen iktidarda bulunan sosyal demokrat bir parti. Böylece iş başına gelen hükümetin 5 yıl süreyle istikrar içinde ülkeyi yönetmesini garanti altına almayı hedefliyorlar.

Bir diğer önemli gelişme de, işte şurada kısa bir süre önce İngiltere’de oldu. Geçtiğimiz günlerde bu ülkede yapılan seçimlerde enteresan bir tablo ortaya çıktı. Koalisyonla yönetilen İngiltere’de az bir farkla da olsa Muhafazakar Parti tek başına iktidar imkanı elde etti. Buna karşılık koalisyon ortağı diğer parti ile Ana Muhalefet Partisi ciddi bir oy kaybına uğradı. Diğer tarafta ise, burası çok enteresan, oyların yüzde 12’sini alan bir parti 1 milletvekili çıkartabilirken, bu çok enteresan, oyların yüzde 4,7’sini alan diğer bölge partisi 56 milletvekili çıkardı. Hale bak. Tabii seçimi kaybeden üç partinin lideri de hemen istifalarını verdiler. Biliyorsunuz ben her seçime girdiğimde ne diyordum? Eğer bu seçimden birinci olarak çıkmazsak istifa edeceğim sözünü veriyordum, hatırlıyor musunuz o günleri? Ama diğerlerini de davet ediyordum, siz de var mısınız buna diyordum. Hiçbirisi evet, biz de varız diyemiyordu. Neden? Çünkü onlar koltuğu sağlama almak istiyorlardı. Zaten liste başı kendilerinde, buradan çıkarız, koltukta da kalırız, milletvekilliğimizi de kaybetmeyiz; dertleri bu. Şimdi bu seçimde de böyle bir söz veren muhalefet partilerine henüz rastlamadık. Ama Sayın Başbakan, eğer birinci olamazsak ben bırakırım diyor, istifa ederim diyor; buyurun. Türkiye acaba Batıdaki bu anlayışa ne zaman ulaşacak? Ya bunlar tapulu mülk mü? Bunları artık anlayalım. İngiltere’de ortaya çıkan bu durum ülkede hem istikrar, hem de temsilde adalet tartışmalarını başlattı. İki partili olarak işleyeceği tasavvur edilen sistem diğer partiler de devreye girince adeta çöktü.

Değerli Kardeşlerim,

Bütün bunlarla bir şeyi anlatmak istiyorum, o da şu: Başkanlık sistemiyle alakalı zannediyorlar ki ben kendim için böyle bir sistem istiyorum. Ya ben ülkemin doğrudan milletin oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanıyım ve bugün varız, yarın yokuz. Ama istiyoruz ki gelecek nesillere bir idari sistem bırakalım. Öyle bir sistem bırakalım ki bu sistemle ülkemiz inşallah on yılları, yüz yılları kucaklasın, bu adımı atalım. Benim derdim değerli kardeşlerim, ülkemin geleceği, milletimin geleceğidir.

Bakınız bu yıl Türkiye G-20’ye Dönem Başkanlığı yapıyor. Hamdolsun bunlar kolay kolay olmadı. Dünyanın en gelişmiş ülkelerini temsil eden bu platformda en ileri 10 ülke başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Neden? Eğer faydalı olmasa bu sistemi kullanırlar mıydı? Çünkü burada bir güç var. O gücü kolay kolay terk etmek istemiyorlar. İşte bu bakımdan yeni Türkiye’nin inşası için yeni anayasa ve başkanlık sistemi şart. Aksi takdirde sadece 2023 hedeflerimizi kaçırmakla kalmaz, 2053 ve 2071 vizyonumuzu da kaybederiz.

Kardeşlerim,

Avrupa’da, özellikle Almanya’da yaşayan kardeşlerimin 7 Haziran’da ortaya koyacakları güçlü iradeyle yeni Türkiye’nin inşası konusundaki kararlılıklarını Türkiye’ye ve tüm dünyaya göstereceklerine inanıyorum. Şimdi buradan, Almanya’dan soruyorum, öyle bir söyleyelim ki ekranları başında bizi izleyenler Avrupa’da ve Türkiye’de hepsi bu sesi duysun; yeni Türkiye’nin inşasına hazır mıyız? Yeni anayasayı istiyor muyuz? Başkanlık sistemini destekliyor muyuz? Maşallah, bu sesi duymayanın sadece kulağı değil kalbi de, gönlü de herhalde sağır demektir.

Gençler, siz bu ülkede ve asla Avrupa dahil yalnız değilsiniz. Siz bu ülkenin ve Avrupa’nın kendisine, ailesine ve yaşadığı ülkeye karşı sorumluluk sahibi bireylersiniz. Sorumluluklarınızı yerine getirdiğiniz oranda başarılı olacak, hem kendi toplumunuzda, hem de yaşadığınız ülkede el üstünde tutulacaksınız. Önce siz kendi dilinize, inancınıza, kültürünüze sıkı sıkıya sahip çıkarak yaşadığınız ülkenin asli vatandaşları olduğunuzu kabul edeceksiniz. Sonra diğerlerine de kabul ettireceksiniz. Siz bu mücadeleyi vermezseniz kimse size insan veyahut da ihsan anlamında bir hakkı tanımaz. Bunun için önce dilinize, Türkçeye sıkı sıkıya sahip çıkacaksınız. Açık söylüyorum; dilini kaybeden her şeyini kaybeder. Konuştuğunuz dili, unutmayın konuştuğunuz dil aynı zamanda düşündüğünüz dildir. Dilinizi iyi konuşamıyorsanız iyi düşünemiyorsunuz demektir. Türkçeyi çok iyi konuşmuyorsanız, Almancayı da, İngilizceyi de iyi bir şekilde öğrenebilmeniz mümkün değildir. Bunun için dil konusu çok önemli. Eğer çok iyi Türkçe ve onunla birlikte çok iyi Almanca, İngilizce öğrenmemişseniz, ne kendinize, ne ailenize, ne de yaşadığınız topluma olan sorumluluğunuzu yerine getirmemişsiniz demektir. Bunu başardığınızda, yani Türkçeye ve Almancaya en iyi şekilde hakim olduğunuzda önünüzde çok farklı bir yol açıldığını göreceksiniz.

Gençler, ruhumuz yoksa nasıl sadece kuru bir cesetten ibaret kalırsak, inancımız olmadan da aynı duruma düşeriz. Dinimiz, inancımız bizim her şeyimizdir.

Size Hazreti Lokman’ın oğluna yaptığı tavsiyelerle seslenmek istiyorum. Ne diyor Hazreti Lokman oğluna biliyor musunuz? Allah’a şık koşma, namazını dosdoğru kıl, kasılarak yürüme, bağırarak konuşma, tövbeyi geciktirme, cahille dost olma, günahlardan ve yalanlardan sakın. Allah’ın isminin anıldığı meclislere katıl, iyiliği emret ve kötülüklerden vazgeç. Tembel olma, acele etme, başa gelene sabret. Evet, bunlar hepimizin sorumlulukları.

İşte değerli kardeşlerim, bunlarla birlikte yetişmiş bir nesil, inanıyorum ki sadece Almanya’da değil, bizim ülkede de bize inşallah Bizim Şarkımızı söyletecektir. Üstat Necip Fazıl’ın o Bizim Şarkımız var ya, işte o Bizim Şarkımızla, evet, şöyle sözlerimizin sonuna gelmiş olalım.

“Kırılır da bir gün tüm dişliler,

Döner şanlı şanlı çarkımız bizim.

Gökten bir el yaşlı gözleri siler,

Şenlenir evimiz barkımız bizim.

Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman,

Görürler nasılmış, neymiş kahraman,

Yer ve gök su vermem dediği zaman,

Her tarlayı sular arkımız bizim.

Gideriz, nur yolu izde gideriz,

Taş bağırda sular dizde gideriz,

Bir gün akşam olur biz de gideriz,

Kalır dudaklarda şarkımız bizim.”

Evet, bir gün akşam olur biz de gideriz, ama bu şarkı ilelebet bitmez. Mekke’den Medine’ye olan 1436 yıllık hicretimiz bitmez. Malazgirt’teki 944 akınımız bitmez. İstanbul’daki 562 yıllık fethimiz bitmez. Çanakkale’deki Kut’ül Ammare’deki 100 yıllık zaferimiz bitmez. Avrupa’daki 50 yıllık varlığımız da bitmez.