Değerli Çiftçilerimiz,
Sevgili Kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Yarım asırdan fazladır ülkemizin tarımına, üreticisine hizmet veren Türkiye Ziraat Odaları Birliği’mizin 26. Genel Kurulu’nun hayırlı olmasını diliyorum.
Birliğimizin bünyesinde bugüne kadar ülkemiz çiftçisine hizmet vermiş olan herkesi minnetle, takdirle, hürmetle yad ediyorum. Ebediyete göçmüş olanlara Allah’tan rahmet diliyorum.
Ülkemizin 81 vilayetinde alın terleriyle, emekleriyle, yürekleriyle çalışan, üreten tüm çiftçi kardeşlerime sizlerin aracılığıyla şükranlarımı sunuyorum.
Soframızdaki ekmekte, tenceremizdeki yemekte, kilerimizdeki tüm gıdalarda emeği olan üreticilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü şimdiden kutluyorum.
Değerli kardeşlerim,
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun proje uygulamaları tanıtım toplantısına katıldım. Bu toplantıda 81 vilayetimizin tamamında yürütülen ve yüzde 50 hibe desteğiyle hayata geçirilen projelerle ilgili bilgi alma imkanımız oldu. Bugüne kadar sadece kırsal kalkınma programı ve kırsal kalkınma desteği kapsamında çiftçimize aktarılan kaynak ne kadar, diye orada arkadaşlara da sordum. Ve şu andaki rakamla tam 3,7 milyar lira, eski rakamla 3,7 katrilyon lira. Bu destekle hayata geçirilen yatırım tutarı ise bugünkü rakamla 7,5 milyar lira, eski rakamla 7,5 katrilyon lira. Hamdolsun bugün Türkiye tarımsal üretimde Avrupa’da ilk sıraya, dünyada da 7. sıraya yerleşmiş vaziyette. Tarımsal milli gelirimizi 2002 yılındaki -küsuratı atıyorum- 24 milyar dolar seviyesinden geçtiğimiz yıl itibariyle 61 milyar dolara çıkardık. Aynı şekilde tarımsal ihracatımız, 4 milyar dolardan 18 milyar dolar düzeyine geldi. Hedefimiz 2023 yılında tarımsal milli gelirimizi 150 milyar dolara, ihracatımızı da 40 milyar dolara çıkarmaktır.
Görüldüğü gibi Türkiye’nin gelecek hedefleri içinde tarımın, çiftçimizin çok önemli bir yeri var. Bunun için devletiyle, üreticisiyle, ihracatçısıyla el ele vererek, bu hedeflere uygun bir çalışma temposu ortaya koymamız gerekiyor. Eskilerin güzel bir sözü var, ‘tarlada izi olmayanın harmanda gözü olmaz’. Biz bugünden hazırlıklarımızı yapacağız, ülkemize, tarlamıza mührümüzü vuracağız ki, vakti saati geldiğinde de hedeflerimize ulaşabilmiş olalım. Yine rahmetli Aşık Veysel’in güzel bir ifadesi var. ‘Benim sadık yârim kara topraktır.’ Toprak, bizim sadık yârimizdir. Ama aynı zamanda her yar gibi toprak nazlıdır da. Ona hak ettiği değeri vermezsek bize küser. Bunun için tarım politikalarımızı bütüncül bir anlayışla tasarlamalı ve hayata geçirmeliyiz. Ülkemizde çiftçinin meselelerini sadece ucuz mazot parantezine hapsederek bir tarım politikası oluşturulamaz. Üstelik şunu da söylemem lazım: Çiftçiye mazot desteği 2003 yılından bu yana zaten veriliyor, buna hayır demek mümkün mü, ortada. Ülkemizde bugüne kadar mazot desteğiyle birlikte tam 52 ayrı destek uygulaması hayata geçirildi. Prim desteği sağlanan ürün sayısı 4’ten 17’ye çıkartıldı. Ülkemizde 12 yılda üreticilerimize verilen nakit hibe desteği rakamı nedir biliyor musunuz? Tam 70 milyar lira, eski rakamla 70 katrilyon lira. Öyle tarımsal üretimde Avrupa lideri kendi kendine olunmuyor, bu tür desteklerle olunuyor. Bunun bir politikası var, buna göre destekleri var.
Bunlara ilave olarak, tarım arazilerinin toplulaştırılması başta olmak üzere çiftçimizin üretim gücünü arttırmaya yönelik çok sayıda düzenleme yapıldı. Bakınız, sadece arazi toplulaştırılması bile ülkemiz çiftçisinin geleceği için başlı başına büyük bir reformdur. Geçmişte tarım arazileri miras yoluyla öyle küçük parçalara bölünüyordu ki, bir süre sonra kullanılır olmaktan çıkmaya başlıyordu. Bu ülkede yıllardır arazi toplulaştırmasının hep sözü edilmiştir. Geçtiğimiz 12 yılda ise ondan önceki 40 yılda yapılanın tam 10 katı arazi toplulaştırması gerçekleştirildi. Yani birileri sadece sözünü etmiştir, geçtiğimiz 12 yılda ise bir fiil iş yapılmıştır. Bu amaçla 2005 yılında tarım topraklarının korunmasını ve amaç dışı kullanılmasını önlemeye yönelik bir kanun çıkardık. Arazi toplulaştırılması yoluyla 12 yılda 45 milyon dönüm araziyi ekonomik bakımdan verimli hale getirdik. 2014 yılında da arazilerin miras yoluyla bölünerek, kullanım dışı kalmasının önüne geçecek bir başka kanunu ülkemize kazandırdık. Özellikle sulanabilir nitelikteki 85 milyon dönüm arazimizin tamamını ekonomimizin hizmetine sunmak istiyoruz. Hedefimiz, 2023 yılına kadar 140 milyon dönüm arazide toplulaştırma işlemini tamamlamaktır.
Aynı şekilde tohum meselesini milli bir dava haline getirdik. Biz yerli tohum üretimini, adeta yerli tank, yerli uçak üretimi kadar önemli görüyoruz. Bu çerçevede yürütülen çalışmalar sonucu ülkemizin yıllık tohum üretimi 145 bin tondan 776 bin tona çıktı. Ama bunu da yeterli bulmuyoruz. Bu alanda kendi ihtiyaçlarımızın tamamını karşılamakla kalmamalı, dünyanın da en önemli üreticisi haline gelmeliyiz.
Diğer taraftan, çiftçimizin en büyük destekçisi olan Ziraat Bankası 2002’de göreve geldiğimizde değerli arkadaşlarım, yüzde kaç faizle kredi veriyordu? Yüzde 59 faizle çiftçiye kredi veriyordu. Ve biz attığımız adımlarda hamdolsun bugün gelinen nokta yüzde 0 ile yüzde 8,5 arasında bir düzeye gerilemiştir. Tarım kredi kooperatifleriyle birlikte geçtiğimiz yıl çiftçimizin kullandığı kredi miktarı nedir biliyor musunuz? Mukayeseli vereceğim, yine küsuratı atıyorum, 29 milyar lirayı buldu, yani eski rakamla 29 katrilyon. Peki, 2002’nin sonunda neydi? 227 milyondu, yani 1’e 10. Bu krediyle çiftçimiz işini büyüttü, teknolojisini yeniledi, geleceğine yatırım yaptı. Allah aşkına acaba biz 2002’de ne kadar bu ülkede traktör sahibi idik, ne kadar biçerdöver sahibi idik? Ama bugün ne kadar traktörümüz var, ne kadar biçerdöverimiz var? Başımızı iki elimizin arasına alalım bir düşünelim. Önümüzdeki dönemde çiftçimize kullandığı kredilerde sağlanan desteğin de artarak süreceğine inanıyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Bizler hep birlikte çalışacak, üretecek, gayret edecek ve sonra da Allah’a teslim olacağız. Tevekkülün anlamını, ümidin anlamını en iyi çiftçilerimiz bilir, sizler bilirsiniz.7 Haziran seçimlerinde Türkiye 2023 hedeflerimiz bakımından hayati önemi olan bir seçimi yaşayacak. Seçim sonuçlarının şimdiden ülkemiz için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Türkiye’nin milletin oyuyla iş başına gelmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak bu süreçte bir kenarda beklemem elbette ki düşünülemez. Ülkemin ve milletimin geleceğiyle ilgili görüşlerimi seçim döneminde de her fırsatta ifade ediyorum, etmeye de devam edeceğim. Gerek toplu açılış törenleri vesilesiyle gittiğim illerimizde, gerekse katıldığım diğer programlarda düşüncelerimi, tekliflerimi milletimle paylaşıyorum. Herhangi bir siyasi parti için değil Türkiye için, tüm milletimiz için ne düşünüyorsam, ne hedefliyorsam onu söylüyorum.
4,5 yıl İstanbul gibi bir şehirde Büyükşehir Belediye Başkanlığım var, 12 yıla yakın bu ülkede Başbakanlığım var, 8 aydır da Cumhurbaşkanlığı yapıyorum. Aldığım sorumluluğun hakkını yerine getirmekle mükellefim. Milletim bana bu yetkiyi, bu görevi bunun için verdi. Önümüzdeki dönemin yeni Türkiye’nin inşası için önemli bir dönem olacağına inanıyorum. Yeni Türkiye için de yeni anayasaya ve bununla birlikte başkanlık sistemine ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. 10 Ağustos 2014 tarihi itibariyle yeni anayasa ülkemiz için artık bir zorunluluk haline geldi. Parlamenter sistem Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesiyle birlikte artık miadını doldurmuş oldu.
Hiç kimse benim bu tekliflerimden, bu görüşlerimden rahatsız olmamalı. Çünkü ben bunları şahsım için değil milletim için, ülkemin geleceği için ifade ediyorum. Çünkü damdan düşenim. Damdan düşen bir insan olarak, siyasetçi olarak neyin ne olduğunu da gayet iyi biliyorum. Ve bu konuda da beni en iyi anlaması gereken çiftçi kardeşlerimdir. Sizler toprağı sürer, tohumu atar, tüm hazırlıkları yapar, sonra da ürünün boy vermesini, olgunlaşmasını beklersiniz, ama o üründen sizin faydalanıp faydalanamayacağınız belli değildir, çünkü dünya fani, öyle mi? Hepimiz gelip geçeceğiz, ama bunun için toprağı ekmekten, tohumu saçmaktan vazgeçiyor muyuz? Hayır, asla. Ben de ülkemin ve milletimin geleceği için bu tartışmaları başlatıyorum, yürütüyorum. Sonuçta yarın, öbür gün Türkiye başkanlık sistemine geçtiğinde kim ölür, kim kalır, kim devlet başkanı olur onu ancak Rabbim bilir, Allah bilir. Bunun kararını verecek olan sizlersiniz, aziz milletimizdir. Benim bugünkü sorumluluğum ülkemin ve milletimin geleceği için bu görüşlerimi ifade etmek, meselenin gündeme gelmesini ve tartışılmasını sağlamak.
Dünyanın en ileri ülkelerine bakıyorsunuz, bu ülkelerde bu başkanlık sistemi uygulanıyor da biz niçin geri kalmış veya en az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki sistemlerle uğraşıyoruz? Biz model olarak demek ki en ileri ülkeler şu anda bu sistemi uyguluyorsa, o zaman biz sistemimizi idari anlamda reforma etmemiz lazım. Barikayı hakikat müsademeyi efkardan doğar, yani hakikate fikirlerin, düşüncelerin, tekliflerin tartışılmasıyla ulaşılır. Çekinmeyelim, korkmayalım, bu fikirler tartışılsın. Ama birileri acaba başkanlık sistemine geçilirse biz bir daha iktidar yüzü görebilir miyiz veya bir koalisyon ortağı olabilir miyiz gibi düşüncelerle ne yapıyor? Başkanlık sistemi olmaz diyor, çünkü bir köşesinden tutalım, dertleri bu, sıkıntı buradan geliyor, sıkıntı buradan geliyor.
Bugün yeni Türkiye hedefimizi, yeni anayasa ve başkanlık sistemi teklifimi ben sizlerle de paylaşıyorum. Dolayısıyla, bu noktada da özellikle Türkiye Ziraat Odaları Birliği bu konuda da çalışmalar yapmalı ve yaptırmalı. Bana sağ olsun birçok STK’lar şu anda başkanlık sistemiyle ilgili çalışmalarını hazırlıyorlar ve gönderiyorlar. Her ay zaten Beştepe’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bilim adamlarıyla, medya mensuplarıyla, STK’larla kendileriyle ilgili veya farklı konularda müzakereler yapıyoruz. Mesela dün de yine 20’ye yakın akademisyen ve gazeteciyle Ermeni meselesini konuştuk, Çanakkale’yi konuştuk onlarla birlikte, onu müzakere ettik. Ne yapmamız gerekir? Dünya geneline vermemiz gereken mesajlar nelerdir? Bugüne kadar eksiklerimiz neler olmuştur, nerelerde eksiklerimiz var? Çünkü bu bir kamu diplomasisi, bunun için ciddi manada çalışma gerekiyor. Diğerleri, dünyanın değişik yerlerinde Ermeniler bu lobileri yaparken biz nerede zayıf kaldık? Bunların tespiti ve bunların giderilmesi lazım. Ülkemizin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için de ben bu müzakerelere ihtiyacı olduğuna inanıyorum, sizlerden de buna destek vermenizi, katkı sağlamınızı bekliyorum.
Ben bu düşüncelerle bir kez daha Türkiye Ziraat Odaları Birliğimizin 26. Genel Kurulunun başarılı geçmesini diliyorum.
Köyünde, tarlasında, bahçesinde, serasında, ahırında, merasında çalışan, emek veren, ter akıtan tüm üretici kardeşlerime sizlerin aracılığıyla selamlarımı, muhabbetlerimi iletiyorum.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.