Sevgili Diyarbakırlılar,
Değerli Kardeşlerim,
Hanımefendiler, Beyefendiler; sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Buradan şanlı tarihiyle, muhteşem surlarıyla, görkemli camileriyle nice enbiyaya, nice sahabeye, nice evliyaya ev sahipliği yapan kutlu topraklarıyla Diyarbakır’ı selamlıyorum.
Mezrasında, köyünde, ilçesinde bize gönlünü açan, yüreğini açan, kalbini açan tüm kardeşlerime sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Tabii Diyarbakır’a eli boş gelmek olmaz, böyle dedik, kardeşlerimizle kucaklaşırken aynı zamanda Diyarbakır’da son dönemde yapılan hizmetlerin resmi açılışlarını da hep birlikte yapalım istedik. Toplu açılış törenini gerçekleştirdiğimiz toplam, 637 trilyon lira yatırım bedeli olan 45 ayrı eser ve hizmetin Diyarbakır’ımıza, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Kardeşlerim,
Eğitimde çeşitli ilçelerimizde ve köylerimizde 1045 derslik inşa edildi, Yenişehir Öğretmenevi, İmam Hatip Lisesi’nin 200 kişilik pansiyon binası, Bağlar Spor Salonu tamamlandı, üniversitemizde iki ayrı meslek yüksekokulu yapıldı. Bağlar Gençlik Merkezi, Çınar Spor Salonu ile iki ayrı sentetik çim futbol sahası da şehrimize kazandırıldı. Tüm bu eğitim spor yatırımlarının resmi açılışlarını buradan gerçekleştiriyoruz.
Sağlıkta 100 yataklı Bismil Devlet Hastanesi, 25 yataklı Çınar Devlet Hastanesi, Kayapınar Eğitim Araştırma Hastanesi yenileme işleri ve iki ayrı aile sağlığı merkezi tamamlandı. Üniversitemizin önemli bir yatırımı olan acil bakım ve yoğun bakım ünitesi de bitirildi. Bu sağlık yatırımlarının resmi açılışlarını bugün buradan yapıyoruz.
Az önce TOKİ yapılanları anlattı, üzerinde fazla duracak değilim, hak sahiplerine de teslim edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığımız iç kala yapılarının, surların, yazma eserler kütüphanesinin, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzle çeşitli camilerin restorasyonlarını tamamladı. Enerji Bakanlığımız yeni iletim hatları ile trafolar inşa etti. Orman ve Su İşleri Bakanlığımız erozyon ve taşkın koruma projeleri açıkladı ve bunları gerçekleştirdi. Eğil-Dicle yolunun üst yapı işleri tamamlandı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız il genelinde 103 trilyon liralık değerli kardeşlerim, tesisin inşasına destek sağladı. Kalkınma Bakanlığımız da sanayi sitelerimize çeşitli yatırımlar yaptı.
Tüm bu eser ve hizmetlerin resmi açılışını bugün burada gerçekleştiriyoruz. Bu yatırımların Diyarbakır’ımıza hayırlı olmasını diliyorum. Bu eserlerin şehrimiz kazandırılmasında emeği geçen tüm arkadaşlarıma huzurlarınızda şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Diyarbakır tarihi boyunca coğrafyamızdaki tüm büyük medeniyetlerin merkezinde yer almış bir şehrimiz. Burada 6 peygamber mezarı, 3 peygamber makamı olduğu rivayet edilir. Yine Diyarbakır bu coğrafyada 639 yılında fethedilerek İslam’la ilk müşerref olan şehrimiz. Bu topraklar fetih sırasında şehit olan 41 sahabenin mübarek bedenlerine ev sahipliği yapıyor, bunlardan 30’unun mezarı biliniyor. Tam 1376 yıldır bu mübarek beldenin üzerinden hamdolsun ezan sesi eksik olmadı.
Fethinden bu yana Diyarbakır coğrafyamızda İslam’ın hep bayraktarlığını yaptı. Coğrafyamızın medeniyet müktesebatında, zaferlerinde Kürt kardeşlerimin, Zaza kardeşlerimin gerçekten çok büyük payı, çok büyük emeği var. Doğudan batıya doğru tüm Anadolu’nun kapılarını İslam’a açan Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan’ın Haçlı ordularını Kudüs’ten söküp atan Selahaddin Eyyubi’nin yanında hep bu coğrafyanın mert insanları vardı.
Kardeşlerim,
Daha yakın tarihe geldiğimizde, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de bu ülkenin tüm evlatları Türk’üyle, Kürt’üyle, Zaza’sıyla, Arap’ıyla, diğer tüm etnik gruplardan kardeşleriyle hep birlikte mücadele verdi. Çanakkale’deki şehitliklere gidip oradaki mezar taşlarını incelediğinizde bu kardeşliğin derinliğini çok iyi görürsünüz.
Geçtiğimiz Çarşamba günü, 29 Nisan tarihi Kut’ül Ammare zaferinin 99’uncu yıl dönümüydü, çok anlamlı bu. Daha önce yıllarca bayram olarak kutladığımız bugünü daha sonra bize ne yaptılar? Unutturdular, unutturmaya çalıştılar. Bağdat’ın güneyindeki Kut’ül Ammare’de İngiliz ordusu 23 bin kayıp vererek, 13 bin 500 askeri, 13 generali ve 481 subayıyla Osmanlı Ordusu’na teslim olmak zorunda kaldı.
Biz işte bu muhteşem zaferi hep birlikte kazandık, Kurtuluş Savaşı’nı hep birlikte verdik, Cumhuriyetimizi hep birlikte kurduk. Ancak, Cumhuriyet döneminde etle tırnak gibi iç içe geçmiş bu ülkenin her kesiminden insanın, inancındın, kökeninden, meşrebinden, hatta kılık kıyafetinden dolayı ayrımcılığa tabi tutulduğu dönemler maalesef oldu, bunun acısını da yine hep birlikte yaşadık. İlave olarak, terör olayları sebebiyle bu bölgede çok kan aktı, çok can yandı, yanlış politikalar ve terör örgütünün vahşeti bölge inanını iki ateş arasında bıraktı.
Ama şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Kardeşlerim, sizin Kürt oluşunuz, Zaza oluşunuz, Türk oluşunuz, burada tabi pek yoktur ama, Boşnak’ıyla, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Roman’ıyla vesaire, ne olursa olsun beni hiçbiri ilgilendirmiyor, ben hepinizi yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek suretiyle sevdim, öyle sevdim.
Birileri çıkmış şunu söylüyor: Kürtlerin yegane temsilcisi biziz. Değerli Kardeşlerim, tabii bu yuhlar güzel de, bu yuhların demokraside asıl atılması gereken yer belli değil mi? Şimdi diyorlar ki, yegâne temsilcisi biziz. Partimizi kuruyoruz, partimizi kurarken ben tabi Anadolu’yu dolaşıyorum, Doğu Anadolu, Güneydoğu, her yeri dolaşıyorum, buralara geldim, buralara geldiğimde de toplanan şehrin bütün kanaat önderlerine şunu sordum: Benden ne istiyorsunuz? Dediler ki, biz sizden bir şey istiyoruz… Yok şimdiyi demiyorum, ben şimdi 2001’i söylüyorum. Dedim ki, ne istiyorsunuz? Dediler ki, olağanüstü hali kaldır bize yeter. Dedik ki, inşallah ilk işimiz bu olacak. Ve ne oldu? Biliyorsunuz Kasım 2002 seçimler yapıldı ve o zamanlar Abdullah Gül Bey Başbakan ve ilk ay, daha ilk yapılan işimiz ne oldu? Olağanüstü hali kaldırmak oldu. Kim kaldırdı olağanüstü hali? Biz kaldırdık. Ama yeter miydi bu? Bize göre yetmezdi. Biz ne dedik? Dedik ki, eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, yükselen bir tr, batıda ne varsa Diyarbakır’da da o olacak, Batman’da da o olacak dedik ve biz bu adımları attık mı? Attık.
Değerli Kardeşlerim,
Şu anda eğitimde yavrularımız rahatlıkla okullarına gidebiliyor mu? Gidiyor. Bütün kitaplarını bulabiliyor mu? Buluyor. Şimdi akıllı tahtalar okullara getirilip asılmaya başlandı mı? Başlandı. Ve bilgisayarlar, aynı şekilde tablet bilgisayar yavrularımıza verilmeye başlandı mı? Başlandı. Fakat, biz bu arada şu anda 10 milyon tablet bilgisayarı tüm Türkiye’ye dağıtacağız. Bitmedi, bunlar yeterli değil, dedik ki, tüm Türkiye’de üniversiteler olacak. Şu anda üniversitesi olmayan ilimi var mı? Yok. Biz geldik 76’ydı, şu anda 181 üniversite var 81 vilayetimizde.
Şimdi soruyorum, biz Kürtlerin temsilciyiz diyenler ya bu üniversiteleri siz mi kurdunuz? Bu okulları siz mi yaptınız? Değerli kardeşlerim, yavrularımıza bu kitapları siz mi verdiniz? Geliyorum, sağlıkta neydi bundan 12 yıl önce? Hastanelerin hali ortada değil mi? Peki sağlıkta bu güzelim eserleri kimler inşa etti? Biz. Artık kuyruklarda bekleme var mı? Yok. İlaçlarınızı her eczaneden rahatlıkla alabiliyor musunuz? Kürtlerin temsilciyiz diyenler ne yaptı, onlar mı yaptı bunları? Öyle bir dertleri de yok.
Düşünebiliyor musunuz, bakın çok enteresandır, Hakkari’de Yüksekova’da 150 yataklı bir hastanesinin açılışını yapacağım, gidemezsiniz dediler. Ve vatandaş oraya gelemedi, tehdit var, silah. Aynı gün ikinci hastaneyi açacağım merkezde, o da 150 yataklı modern bir hastane, onları da tehdit etmişler kimse gelemedi. Genç bir doktor hanım yanıma geldi, dedi ki, Başbakanım…. Beyler, bak bayanlar ne diyor, Allah’tan başka kimseden korkmayız. Bak şimdi burada dana gibi yürek var, işte, mesele bu.
Şimdi Değerli Kardeşlerim,
O bayan doktor genç yanıma geldi, bana ne dedi biliyor musunuz? Dedi ki, biz evlerimize giderken, hastaneye gelirken, Başbakanım, hep tehdit ediliyoruz, tehdit altındayız. Ne olur bize hastanemizin yanında lojmanlar yapın da rahatlayalım. Hemen talimat verdik, dedik ki, bundan böyle öğretmenlerimize, polislerimize, doktorlarımıza, zaten askerlerimizle ilgili onlar çözülmüştü, süratle lojman yapımına gireceğiz.
Düşünebiliyor musunuz, yahu sana hizmet veren; ki Mehdi Bey o gün, bir Bayan Kürt kardeşimizi odasında ziyaret ediyoruz ve Mehdi Bey o gün bana tercümanlık yaptı. Yani biz böyle dertliyiz ya, bu Kürt’müş, Zaza’ymış, şuymuş buymuş yok ya, benim vatandaşım. Biz size hizmetkâr olmuşuz ta ezelden. Ama bu mücadeleyi beraber vereceğiz. Bu mücadeleyi beraber veremezsek bu terör örgütünün mensupları cirit atmaya devam eder.
Niye bu ülkede acaba işsizlik buralarda fazla, neden? Söyleyeyim, iş adamı buraya gelip yatırım yapamıyor, çekiniyor, korkuyor, acaba yaparsam burayı da ne zaman bombalarlar, yakarlar diye. Çünkü bunlarda insaf yok, bunlar ki okulları yakıyorlar, bunlar ki kütüphaneleri yapıyorlar, bunlar ki camileri yakıyorlar.
Çıkmış ne diyor? Diyaneti kaldıracağız. Ya benim Kürt kardeşim, Zaza kardeşim dindardır ya. Şu hale bak, şu yaklaşım tarzına bak, bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman. Ve bunlar bizim inançlarımızla da adeta oynamaya başladılar.
Onun için 7 Haziran’ın önemi çok büyük. Beyefendi rahatsız oluyor, Cumhurbaşkanları meydanlara diyor kimin parası çıkıyor? Devletin parasıyla çıkıyorum. Bu benim en doğal hakkım, yasal hakkım, cumhurun başı olarak ben buradayım, yüzde 52’nin oyuyla buraya geldim, yüzde 52. Bu beyefendiler de aday değil miydi? Adaydı, onların aldığı oy da belli. Ama sen yüzde 52’yi alsaydın sana da ben saygı duyardım, ama sen saygısızlık yapıyorsun, bu kadar açık, net ortada, çünkü bunların demokrasi bilinci yok. Geçenlerde baktığım ki ağabeysi de dağlardaymış meğerse; hal bu.
Hamdolsun, biz milletimizle bütünleştik. Bu bölgede sıfatı, mahreci ne olursa olsun yürütülen tüm baskı ve şiddet politikalarının gerisinde çok sinsi bir amaç, çok sinsi bir hedef var. Bu amaç, Diyarbakır’daki ve bölgedeki tüm Kürt kardeşlerimin 1376 yıldır şerefle taşıdıkları, yücelttikleri, uğrunda nice mücadele verdikleri inançlarıyla etnik kimliklerini birbirini ayırmaktır.
Diyaneti kaldıracak, buyurun kaldıracağız dedikleri Diyanet şu anda… Bakın, bu ne biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, bu Kur’an-ı Kerim’in Kürtçe meali, bu Diyanet bunu yaptı. Niye? Ben diyor benim Kürt vatandaşımın da Diyanet İşleri Başkanıyım, onun için de bu hazırlığı yaptı. Ve birçok eserleri şu anda Diyanet İşleri Başkanımız Kürtçeye de şu anda tercüme ediyor. Neden? Çünkü ben bu ülkede sadece Türk’ün değil, 78 milyonun Diyanetiyim diyor.
Değerli kardeşlerim, bitmedi, çıkıyorlar diyorlar ki, biz imam hatip okullarını da kapatacağız. Şu hale bak. Bunların Ana Muhalefet Partisi’nden farkı var mı? Geçmişte onlar bu işleri yaptı. Fakat şimdi artık tabi buna ulaşmak çok zor, mümkün değil adeta.
Değerli kardeşlerim,
Bu ülkede bu millet imam hatip okullarını kurdu, imam hatip okullarına sahip çıktı. Bak bir ara 60 bine indirdiler öğrenci sayısını, şu anda imam hatip okullarının öğrenci sayısı 1 milyona ulaştı. Niye, zorlamı ulaştı ya, silahla tehdit edilerek mi ulaştı? Yok yok, eğitim özgürlüğü bu, vatandaş evladını ister imam hatibe gönderir, ister düz liseye gönderir, ister meslek lisesine gönderir, karışamazsın. Bir taraftan özgürlük diyeceksin, öbür taraftan buna karışacaksın, yok öyle 25 kuruşa simit, onlar eski Türkiye’de kaldı, yeni Türkiye’de bu yok, yapamazsınız.
Ve Sevgili Kardeşlerim, kız başörtüsüyle oynadılar. Buyurun, işte bak geçen gün Danıştay yeni bir karar daha verdi, haberiniz var mı, var değil mi? Ne dediler? Artık ortaöğretimde de müdahale edemezsiniz dediler.
Şimdi ben dertliyim. Niye? Benim kızlarım ülkemde üniversitelerde, imam hatipte başörtülü okuyamadı, öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya dediler. Ama şimdi bu dertler kalktı, hepsi kalktı. Şimdi istediğin üniversiteye gidiyor musun? Gitme şansın var mı? Artık katsayı var mı? Artık kota var mı? Adalet budur işte, biz bunun gereğini yaptık.
Ve bizi bölemeyecekler, bizi ayıramayacaklar. Yalnız benim sizden ricam şu: Aman ha etle tırnak gibi olmalısınız, hiç Kürt, Zaza, Türk, ayrım yok. Onun için ne yapacağız? Hep beraber, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet, Rabia. Bizim Rabia’mız da bu, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.
Ve bu yolda bir olacağız… Şöyle bütün Türkiye Diyarbakır’dan duysun, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.
Şimdi bunlar yanlarına bir de paralel yapıyı aldılar, paralel yapı, beraber çalışıyorlar. Şimdi ben bugün Mehdi Beyle konuşmuştum, dün akşama kadar da öyleydi, Diyarbakır Belediyesi’ni bugün ziyaret edecektim. Tabi dediler ki, böyle böyle, havalimanında sizi karşılayacaklar. Tabi yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanı seçilmişsin… Eee?.. Belediye Başkanı nezaketen havalimanına gelip sizi karşılamaz mı? Son anda meğerse bunlar Kandil’den talimat almışlar. Cumhurbaşkanı tarafsızlığını yitirdi, onun için havalimanlarına karşılamaya gitmeyeceksiniz.
Bak ben buradan sesleniyorum, ben her partiye eşit mesafedeyim. Gönlümde tabii ki bir parti var, ayrı. Ancak, ama ben tarafım; nasıl tarafım? Ben milletin tarafındayım. Milletin değerlerine karşı olanların asla tarafında olamam. Tabi gelmeyince Hanımefendi, ben de Belediyeyi maalesef ziyaret edemedim, bunu bilmenizi istiyorum ki istismarı yapılmasın.
Değerli Kardeşlerim,
İşte bunların yaklaşım tarzı bu. Yani sen Belediye gibi bir tüzel kişiliğin başında olacaksın… Eee? Cumhurbaşkanını neymiş? Belediye’nin kapısında karşılayacakmış, yok öyle 25 kuruşa simit.
Bak ben geçenlerde Çanakkale’ye gittim, Çanakkale Belediye Başkanı CHP’li, geldi karşıladı havalimanında, karşıladıktan sonra ben de Çanakkale Belediyesi’ni gittim ziyaret ettim ve bir de kendilerinden brifing aldım. Benim dünyamda böyle bir ayrımcılık yok, gittiğim her yerde nezaket karşılığında nezaketi bulacaktır, bundan kimsenin endişesi olmasın.
Değerli kardeşlerim,
Tabii, biz bu adımı kararlı bir şekilde atarak ülkemizi çok daha iyi bir noktaya taşıyacağız. Bakın şu anda düne kadar birbirleriyle ittifak etmeyenler şimdi birbirleriyle ittifak ediyorlar. Millet bu oyuna gelmez, Diyarbakırlı hiç gelmez. Benim Diyarbakırlı kardeşim eski Türkiye’yi çok iyi bilir. Ah şu topakların, dağların, ovaların, yaylaların, hele hele Dicle’nin, Fırat’ın dili olsa da bir konuşsa, eski Türkiye’nin ne olduğunu bir de onlar anlatsa.
Ben Kürt kardeşlerime buradan sesleniyorum, Belediye binasının önünde o gözü yaşlı ağlayan anneleri nereye koyacaksınız? Niye ağlıyordu acaba o anneler? O anneler Kürt değil miydi? Sonra onları oradan acaba niye söküp attınız? Hepsinin evlatları dağlara kaçırılmıştı. O anneler bana da geldi ve biz Kürt kardeşlerimin haklarını, hukuklarını sonunda kadar savunmaya devam edeceğiz. Ama kavramlar üzerinden bu ülkenin medeniyet müktesebatına saldırılmasına da ne ben, ne de Kürt kardeşlerim asla izin vermeyeceğiz. Kürt kardeşlerimin ayrılmaz bir parçası olduğu bu millet ulu çınar gibidir. Bu çınarın kurutmak isteyenlerin amacı, önce bu heybetli gövdenin içini boşaltmak, sonra da onu devirmektir. Bu oyun bin yıldır pek çok defa sahnelendi, hamdolsun hiçbirinde başarılı olmadılar, bundan sonra da inşallah başarılı olamayacaklar.
Değerli Kardeşlerim, inşallah bu defa da başarılı olmayacaklar. Ne diyor Mehmet Akif merhum:
“Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Değerli Kardeşlerim,
2001 yılında attığımız bu adımlarla yola çıktık ve halkımız bize sahip çıktı, hızla yürüdük ve bugünlere geldik.
Kardeşlerim,
Bu bölgedeki kardeşlerimizi artık o kadar bunaldı ki, artık bu tehditlerden yıldılar. Bak gelen sesler önemli, çok önemli. 6-7-8 Ekim olaylarında, değerli kardeşlerim, bunlar milleti sokağa döktüler mi? Döktüler. Yasin Börü’yü kalkıp da 5’inci kattan aşağı attılar mı? Ondan sonra taşla ona her türlü eza-cefa ettiler mi? Ondan sonra utanmadan, sıkılmadan biz böyle bir şey yapmadık diyorlar. Her şeyi yaptılar.
Nerede bir terör eylemi varsa altından bunlar çıkıyor. İşte buyurun, dün 1 Mayıs, 1 Mayıs’ı işçinin, emeğin bir tatil günü olarak ilan eden biziz, bunlar yapmadı, Ana muhalefet yapmadı, ya biz yaptık. Ve bunu biz yaptığımız halde Türkiye’de en büyük sendikalar farklı illerde gayet güzel bir şekilde kutlamaları yaptılar, ama bunlar kalktılar yine de İstanbul’u karıştırmak istediler. Ha, başaramadılar, o ayrı mesele. Biz diyoruz ki, kardeşim, eğer yapacaksan bak yerler belirlendi, git oralarda yap. Gazetelerde, bazıları televizyonlara çıkıyor, aman ya Rabbim, ne demek, istediğimiz yerde yaparız. Yapamazsın, istediğin yerde yapamazsın, bu ülke yolgeçen hanı değildir.
Şimdi İstasyon Meydanı değil mi burası? Ben Cumhurbaşkanıyım… Eee?.. Valime dedik ki, biz nerede yapacağız? Dedi, İstasyon Meydanı. Ben parti Başkanıyken de bize burayı veriyorlardı, burada yapıyorduk. Biz kalkıp da en hareketli caddede gidip yolları kesip, hayır, biz burada yapacağız diyebilir miyiz? Biz kamu düzenini bozamayız. Kamu düzenine saygı duymak zorundasın. Şehrin uygun bir yerini valilik belirlemiş, devlet belirlemiştir, orada gidip mitingini yap, ne söyleyeceksen orada söyle. Ama sen kalkıp da Taksim Meydanı’nda ben bunu yapacağım dersen, kusura bakma arkadaş, yapamazsın diyorlarsa yapamazsın. Git Yenikapı’da yap, git Maltepe’de yap, bunun dışında 6 tane daha meydan ilan edilmiş git oralarda yap. Hayır, yapmayız. Bak yapanlar yaptı.
Sevgili Kardeşlerim,
Diyarbakır’ın güzel insanları; bakınız bugüne kadar sefalet diz boyuydu, dağlarda insanlar bir yana, kurt, kuş gezemez olmuştu, ne okul, ne hastane vardı, ne yol, ne içme suyu altyapısı bulunuyordu, yılların ihmali, terörün yıkıcı etkisi altında bölge adeta 20. yüzyılda Ortaçağı yaşar hale gelmişti. Biz işte bu sorunların hepsini de birer birer ortadan kaldırdık.
Kardeşlerim,
Bakınız 2002 öncesi Diyarbakır’ın bölünmüş yol uzunluğu ne kadardı biliyor musunuz? 44 kilometre. Ve biz 2003-2014, bu sürede ne yaptık biliyor musunuz? 343 kilometre bölünmüş yol yaptık; bakın nereden nereye.
Kardeşlerim,
2002 öncesi, 10 yıl Diyarbakır’da yapılan harcama ne kadar biliyor musunuz? 179 trilyon. Kardeşlerim, 2003-2014 arası yapılan harcama ne biliyor musunuz? 1 katrilyon 600 trilyon. 2003-2014 bütün bu bölgede yapılan toplam yatırım bedeline baktığımız zaman her geçen gün daha artıyor, ama ben size önemli bir şeyi burada nakletmem gerekiyor, o da şu: Diyarbakır’da son 13 yılda -önümde kalem kalem de var- yaptığımız toplam yatırım 19 katrilyon. Yani İller Bankası ne yapmış? Mesela 3 katrilyon, Orman Su İşleri yaklaşık 3 katrilyon, Gıda, Tarım ve Hayvancılık 2,5 katrilyon, Ulaştırma Haberleşme 2 katrilyon, Aile ve Sosyal Politikalar 2 katrilyon, TOKİ 1 katrilyon, eğitimde 810 trilyon, Enerji ve Tabii Kaynaklar 715 trilyon, böyle gidiyor.
Değerli Kardeşlerim,
Bunların hepsi Diyarbakır’a yapıldı ve biz yaptık bunları. Ve bunları birilerinin emriyle yapmadık, Diyarbakır’ı sevdik ve biz buranın sorumluluğunu da taşıyoruz dedik, o anlayışla yaptık. Ulaştırmadan sağılığa, eğitimden toplu konuta kadar bütün bu adımları attık. Tarımda çok ciddi adımlar attık, hele hele Tarım Bakanı tabi Diyarbakırlı olunca iş daha da değişti, verilen kredilerin haddi hesabı yok.
Kardeşlerim,
Şimdi bakın, Diyarbakır’ın arka sokaklarında dolaştığımızda hali görüyoruz zaten değil mi? Benim bir şey söylememe gerek var mı? Ama birileri de diyor ki, onların hiçbirisi önemli değil, önemli olan ideoloji diyorlar. Kardeşlerim, ideolojiyle kayın doymuyor, bunu bilmenizi istiyorum.
Bak, ne diyor o güzel Diyarbakır türküsünde, o türküyü biliyorsunuz değil mi? Bakalım hatırlayacak mısınız? Ben söyleyeyim, hatırlatayım sizlere. O Diyarbakır türküsünde şunu söylüyor: “Kebabı köz öldürür, sürmeyi göz öldürür, aşığı kılıç kesmez, bir kötü söz öldürür.” Biliyor musunuz, biliyorsunuz değil mi? Öyle mi… Biz bu milletin aşığıyız, biz bu millete hizmetin sevdalısıyız, gerektiğinde 7 düvele karşı mücadele vermekten çekinmekteyiz, ama yaptıklarımızın inkârına, görmezden gelinmesine de gönlümüz razı olmaz. Hani atalarımız diyor ya, yiğidi öldür, hakkını ver. Biz eleştirinin yanında yapılanların takdirini bekliyoruz, o kadar, herhalde çok şey istemiyoruz.
Bugün bölgede pek çok yerde normalde belediyelerin yapması gereken işleri sırf vatandaşlarımız mağdur olmasın diye ilgili bakanlıklarımız yürütüyor. Mesela Van’ın içme suyu ihtiyacını karşılamak, bunun için gereken yatırımı yapmak oradaki Büyükşehir Belediyesi’nin görevi, ama yapmadılar. Talimat verdim, Orman ve Su İşleri Bakanlığımız yaptı. Şimdi Van bir de billboardlara, raketlere bir şey ilave etmişler, aman ya Rabbim, musluk, musluktan kan akıyor, kan. Ey pankartları veyahut da o raketlere o sloganları, o resmi asanlar, bunun hesabını verecekler, bu işin lamı cimi yok. Siz o musluklardan kan akıtabilirsiniz, ama bizim musluklarımızdan bugüne kadar hamdolsun pırıl pırıl su akmıştır, su. İstanbul’a Belediye Başkanı olduğum zaman, maalesef çamurlu su dahi akmıyordu ve geldik 1 yılda hamdolsun şakır şakır sular akmaya başladı ve o gün-bugün İstanbul’da suyumuz kesilmez. Belediyecilik hizmet işidir, aşk işidir, böyle bir aşkınız, böyle bir sevdanız yoksa, değerli kardeşlerim, işte bu tür afişlerle kendinizi aldatırsınız. Şimdi ne yapıyorlar? Tehdit ediyorlar. Niçin? 7 Haziran için, düşünün diyor.
İdeolojik belediyeciliğin İzmir’i ne hale getirdiğini biliyorsunuz değil mi? Orada da gittik biz baraj yaptık, onların sularını da biz temin ettik. Ama ben Belediye Başkanıyken böyle bir imkan olmadı, 180 kilometreden dağları delerek İstanbul’a su getirdik.
Değerli Kardeşlerim,
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, biz bu anlayışla yürüyoruz, böyle de yürüyeceğiz; bu bir zihniyet devrimidir. Kimsenin artık Türkiye’yi bugün geldiği yerden geriye getirmesi mümkün değildir, buna ne biz müsaade ederiz, ne de milletimiz, siz izin verirsiniz; bu bir zihniyet devriminin ürünü.
Demokratik açılım olarak başlayan, milli birlik ve kardeşlik projesi olarak devam eden, çözüm süreciyle taçlanan bu süreci hep beraber inşallah noktalayacağız. Şöyle 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl önceyi bir düşünün, herhalde hayal bile edemezdiniz, Türkiye işte böyle bir olgunluğa, böyle bir özgüvene ulaştı.
Şimdi önümüzde bir seçim var, seçime giren tüm siyasi partiler özgürce adaylarını belirlediler, seçim kampanyalarını yapıyorlar, sonuçta mevcut Seçim Kanununa göre herkes aldığı oya göre milletvekili çıkartıp Mecliste temsil imkânına kavuşacak veya Meclis dışında kalarak muhalefetini yürütecek.
Cumhurbaşkanı olarak bu süreçte iki şeyi gözetmek zorundayız. Bir; seçimin her vatandaşımızın iradesinin sandığa özgürce yansıyacağı bir ortamda geçmesidir. Hepiniz sandığa gidin, demokratik hakkınızı kullanın, bu demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ağızlarından demokrasi lafını, demokratlık iddiasını düşürmeyenler başta olmak üzere, tüm siyasi partilerimizden bu hususa özellikle hassasiyet göstermelerini istiyorum. Projeleriyle milletin gönlünü fethedemeyenlerin silahla, baskıyla, şiddetle milletin oylarını gasp etmesine asla izin vermeyiniz, vermemeliyiz.
Elinden silahı bırakmadan, silahların gölgesinde particilik oynamaktan vazgeçmeyenlerin çözüm sürecini eleştirme hakları yoktur. Bu konuda siyasi irade ve devletin kurumları üzerlerine düşenleri yapmıştır. Artık sıra silahları gömüp üzerine beton dökmeye geldi, çözüm sürecinin samimiyet göstergesi işte bu adımdır. Bu adımı atmayanın ne millete, ne bize, ne Hükümete söyleyecek tek bir sözü yoktur.
İkinci olarak, tüm partilerimizden ülkenin ve milletin geleceğiyle ilgili projeler üretmelerini bekliyorum, çünkü bu seçim Türkiye’nin 2023 hedefleri sürecinde önemli bir dönemin belirleyicisi olacak.
Kardeşlerim,
Burada bir şey var, 400 milletvekilini kim alırsa alsın, ama bir adım atalım. Ben her partiye eşit mesafedeyim, ama diyorum ki, doğrudan milletin oylarıyla işbaşına gelmiş bir Cumhurbaşkanı olarak bu sürece ilişkin benim de görüşlerimin, tekliflerimin olması tabiidir.
Şöyle ben bir burada, Diyarbakır’da bir sesleneyim, yeni Türkiye’ye evet mi? Yetmez, yeni anayasaya evet mi? Bu da yetmez, bununla birlikte başkanlık sistemine evet mi? Maşallah, barekallah. Ve bunu hep birlikte gerçekleştirmemiz lazım. Bakın bugün dünyanın en ileri ülkeleri başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Hep birlikte bu adamı atmalıyız, gayret edeceğiz, el ele vereceğiz, istikrar ve güven ortamını beraber yakalayacağız.
Kardeşlerim,
Göreve geldik, milli gelirimiz neydi? 230 milyar dolardı, şu anda 800 milyar dolar. Bakınız, IMF’ye borcumuz 23,5 milyar dolardı, ama şimdi sıfır, yok, onlar bizden borç istiyor. 36 milyar dolar ihracatımız vardı, ama şimdi 158 milyar dolar. Borç milli gelire oranla yüzde 73’tü, şimdi yüzde 35; bak nereden nereye düştü. Devletin borçlanma faizi yüzde 63’tü, şimdi tek haneli rakam. Enflasyon yüzde 30’du, şimdi tek haneli rakam. Buralara durup dururken gelmedik.
Şu otobüslerle gidip-geldiğiniz yollar, 79 senede 6 bin 100 kilometre yol yapıldı, ama biz 12 yılda 17bin 100 kilometre bölünmüş yol yaptık; farkımız bu, hamdolsun.
Değerli kardeşlerim,
Artık işin sonuna geldik, ben diyorum ki, bu konuda İçişleri Bakanlığımız, Yüksek Seçim Kurulu her türlü tedbiri aldılar, inşallah sandık mahallerinde görevli olan tüm vatandaşlarımız bir defa sandıklarına sahip çıkacaklar; bir. İki; herhangi bir orada tehdit-mehdit olduğu anda hemen yanı başında, orada, yok yok, orada hemen polis var, hemen jandarma var, anında onlara bildirecekler.
Şimdi hazır mıyız? Sizinle şöyle bir ahitleşelim; Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey sizi anlatıyor, bana her şey sizi hatırlatıyor, bana her şey sizi hatırlatıyor. Bak bahçede yeşil çınar, Boyum boyuna uyar, ben seni gizli sevdim, bilmedim âlem duyar.
Âlem duysun ya, biz sizi gizli değil alenen seviyoruz, biz Diyarbakır’a meftunuz. Biz 78 milyon insanımıza birlikte seviyoruz. Bugüne kadar ne yaptıysak bu sevdayla yaptık, şimdi de aynı sevdayla inşallah yeni Türkiye’yi inşa edeceğiz, hep beraber el ele bunu inşa edeceğiz. Durmak yok… Durmak yok…
Günümüz aydın, geleceğimiz bereketli olsun inşallah.
Sizi Allah’a emanet ediyorum.