Değerli misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler,
Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Bugün dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Türk Patent Ödülleri Töreni vesilesiyle bir kez daha sizlerle bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Az sonra ödül alacak tüm firmalarımızı, kurumlarımızı ve arkadaşlarımızı tebrik ediyorum. Ülkemizin fikrî ürün havuzunu genişleten ve zenginleştiren herkese, ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bugün ödül alacak firmalarımıza bu başarıyı kazandıran Ar-Ge çalışanlarımızı, mühendislerimizi ve tasarımcılarımızı kutluyorum.
Türkiye’nin, kendi alanlarında yenilik üreten isimsiz kahramanlarını buradan selamlıyor; problem çözme, buluş yapma, tasarım yapma heyecanlarının ve şevklerinin daim olmasını diliyorum. Üretilen her yeniliği, her buluşu, her özgün tasarımı, bu ülkenin 2023 hedefleri yolunda atılmış kıymetli bir adım olarak değerlendiriyorum.
Atalarımız, “Marifet iltifata tabidir” diyor. Bu bakımdan, ortaya konulan marifetlerin ödüllendirilmesini önemli görüyorum. Ancak bu marifetlerin, yani buluşların ve tasarımların üretiminin sürdürülebilir olması için, iltifatların da süreklilik arz etmesi gerekiyor. Ülkemizde çeşitli kamu kurumları tarafından uygulanmakta olan Ar-Ge ve tasarım teşvik mekanizmaları, bu bakımdan çok hayırlı, çok önemli hizmetler ifa ediyor. Aynı duyarlılığı özel sektörümüzden de bekliyoruz. Ödüle layık görülen firma yöneticilerimizden, Ar-Ge çalışanlarını, tasarımcılarını taltif etmelerini rica ediyorum. Böylece, en tepeden en alt kademeye kadar her aşamada yeniliğin, buluşun, problem çözmenin teşvik edildiği bir sisteme sahip olacağımıza inanıyorum.
Değerli Dostlar,
Türkiye, her alanda olduğu gibi, sınai mülkiyet alanında da büyümeye, gelişmeye, dünyada adından söz ettirmeye devam ediyor. Bu alanda kaydedilen gelişmenin temel göstergesi olan başvuru sayıları düzenli bir şekilde artıyor. Bu durum, Türkiye’nin fikri sermayesinin genişlemeye devam ettiğini gösteriyor. Türkiye’nin yıllık yerli patent başvuru sayısı, 12 yıl önceki seviyesinin, 11 katına çıkarak 5 binler seviyesine ulaştı.
Faydalı model başvurularıyla birlikte değerlendirildiğinde yerli buluş sayısı 8 binin üzerine çıktı. 2014 yılında 40 bini aşan tasarım başvurusuyla Türkiye, en fazla tasarım başvurusu yapılan ülkeler sıralamasında Avrupa’da 2’nci, dünyada ise 4’üncü sırada yer alıyor. Türkiye, 2014 yılında, 110 binin üzerinde marka başvurusuyla, Avrupa’nın en fazla marka başvurusu yapılan ülkesi durumunda. Uluslararası patent başvurusu da, 2002’de yılda sadece 85 iken, bugün yılda 600’e yaklaştı. Ar-Ge harcamalarımızın yıllık tutarı 13 milyar doların üzerine çıktı.
Bu gelişmeleri destekleyen en önemli kurumlar olan üniversitelerimizin sayısı, 76’dan, geçtiğimiz günlerde kurulanlarla birlikte 181’e yükseldi. Buna paralel olarak, bilimsel yayın sayımızda da 3,5 kata varan bir artış oldu. Bu bile tek başına ülkemizdeki dinamizmi ve potansiyeli ortaya koyan çok önemli bir göstergedir. Bu rakamlar, Türkiye’nin kabına sığmadığını ifade ediyor. Bugüne kadar elde ettiğimiz neticeler elbette önemlidir, ama asla yeterli değildir. Zira bizim 2023 hedeflerimiz var. Bunun için kat etmemiz gereken daha çok mesafe bulunuyor. İnşallah, Türkiye’yi 2023 hedeflerine sizlerle birlikte ulaştıracağız. Esasen bu coğrafya bilgiye, bilime, yeniliğe, buluşa, tasarıma asla yabancı değildir. Kayseri’den Bursa’ya, Edirne’den Manisa’ya kadar pek çok şehrimiz, dönemlerinin eğitim ve bilim merkezleri olmuşlardır. İstanbul, asırlar boyunca, sadece ülkemizin değil, tüm bölgenin, tüm dünyanın bu bakımdan parlayan yıldızı olmayı başarmış bir şehirdir. Cumhuriyet’le birlikte Ankara’yı, bu bakımdan sürekli bir arayış içinde görüyoruz.
Aynı şekilde, Harezmi’den Ali Kuşçu’ya, El Cabir’den Mimar Sinan’a, İbni Sina’dan Piri Reis’e bilgi ve yenilik bakımından dönemlerinin en iyileri olan isimlere sahibiz. Her ne kadar geçtiğimiz 200 yıl, diğer alanlar gibi bu konuda da bir fetret dönemi yaşamımıza sebep olmuşsa da, inanıyorum ki, artık bunu geride bırakma aşamasındayız.
Son 12 yılda gerçekleştirdiğimiz atılımlar, millet olarak yeniden özgüvenimizi kazanmamıza, şanlı dönemlerimizi hatırlamamıza vesile oldu. Gömülmek istendiğimiz mezardan çıktık, artık böyle bir durum yok. Üzerimize dökülmeye çalışılan betonu parçaladık, yeniden nefes almaya, çevremizle irtibat kurmaya başladık. Elbette hala pek çok sıkıntımız var. Ama artık eskisinden farklı olarak bir imkâna sahibiz. Nedir o? Önce bunun cevabını bulmamız lazım. Kendimize güveniyoruz, başarabileceğimize inanıyoruz. Eğer inanmak başarmanın yarısı ise, biz bu yarıyı çoktan geçtik. Çünkü inançla birlikte artık somut neticelere de sahibiz. Ekonomide elde ettiğimiz neticeler var, altyapıda elde ettiğimiz neticeler var. Sosyal devlet olma konusunda elde ettiğimiz neticeler var. Uluslararası alanda elde ettiğimiz neticeler var.
En basit şekilde ifade edecek olursak, bugünün Türkiye’si 12 yıl öncesinin Türkiye’sinden, hamdolsun, 3 kat daha büyük. Ama yetmez. İnşallah 2023 hedeflerimize de ulaşacak ve Türkiye’yi 3 kat daha büyüteceğiz. Hiç şüpheniz olmasın bunu da başaracağız. Çünkü buna inanıyoruz. İnanmakla kalmıyor, her alanda bu doğrultuda çalışıyor, mücadele ediyoruz. Tabii kendi ülkesine, kendi milletine ve tüm bu hedeflere inancı olmayanlar da yok değil. Bugüne kadar onları dikkate almadık, bundan sonra da almayacağız. Biz bugüne kadar onlar için de mücadele ettik, onlar için de çalıştık.
Bundan sonra elde edilecek başarılardan onlar da, onların evlatları da, hiç şüphesiz faydalanacaklar. Ülkemizde yaşayan 78 milyon vatandaşımız ve coğrafyamızda yaşayan tüm kardeşlerimiz için çalışmaya, çabalamaya devam edeceğiz. Allah doğruların yardımcısıdır. Biz doğru yolda olduğumuza, doğru işler yaptığımıza inanıyoruz. Milletimiz de, bu mücadelede, sağolsun bizi hiç yalnız bırakmadı, yolda koymadı.
Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Tohum Saç, Bitmezse Toprak Utansın/ Hedefe Varmayan Mızrak Utansın/ Ustada Kalırsa Bu Öksüz Yapı/ Onu Sürdüremeyen Çırak Utansın” işte böyle diyerek, bu inançla, bu aşkla, bu sevdayla Yeni Türkiye yolunda çalışmayı sürdüreceğiz.
Değerli Kardeşlerim,
Bugün çeşitli kategorilerde, 2014 yılında sınai mülkiyet alanında en başarılı kurum, firma ve şahıslarımızı ödüllendireceğiz. Ödül alacak firmalarımız başta olmak üzere, bu alanda faaliyet gösteren herkese, 2015 yılında başvuru sayılarında ciddi artışlar görmeyi arzu ettiğimi belirtmek istiyorum.
Firma ölçeğinde 2023 yılı sınai mülkiyet hedeflerinizi ortaya koymanızı ve bunları kararlılıkla hayata geçirmenizi özelikle rica ediyorum. Bu süreçte bizlerden her türlü desteği görmeye devam edeceksiniz, bundan hiçbir endişeniz olmasın. Sizler sınai mülkiyet performansınızı arttırırken, bizler de sınai mülkiyet sistemini ve Türk Patent Enstitüsünü geliştirmeye devam ediyoruz.
Türk Patent Enstitüsü’nü, Türkiye’nin yeni olana duyduğu güçlü isteğin ürünlerinin toplandığı ve işlendiği bir hasat yeri olarak görüyorum. Biz bu hasat yerini genişletmek ve büyütmek için her türlü adımı atıyoruz ve atmaya devam edeceğiz.
E-Devlet uygulaması kapsamında 2006 yılında online başvuru almaya başlayan Patent Enstitümüz, bugün 100’ün üzerinde hizmeti bu şekilde sunuyor. Çok kısa bir süre içerisinde, buradaki tüm hizmetler, hiçbir fiziksel evrak olmaksızın, online olarak sunulmaya başlanacak. Hiçbir vatandaşımızı, akademisyenimizi, KOBİ’mizi, firmamızı patent, marka ve tasarım tescil süreçlerinden dolayı yormak istemiyoruz. Onlar sadece yenilik üretmeye odaklansın, bu noktada başarı göstersin, bizim için yeterlidir. Türkiye bu konuda diğer ülkelere örnek olacak adımlar atıyor. Bu adımların kararlı bir şekilde takipçisi olacağız.
Türkiye 2005 yılına kadar kendi patent başvurularının tamamını yurt dışında inceletmek durumunda kalan bir ülkeydi. Bugün Türkiye, kendi patent başvurularının araştırma ve incelemesini yapmanın yanı sıra, bu alanda yurt dışına hizmet verebilecek bir kapasiteye kavuştu.
Bu kapasiteyi dost ve kardeş ülkelerimize yardımcı olmak ve onlara yol gösterici olmak üzere kullanmaya başlıyoruz. Nitekim Bosna-Hersek’in patentlerinin araştırma ve incelemeleri bundan sonra Türk Patent Enstitüsü tarafından yapılacak. Birleşmiş Milletlerin uzman kuruluşu olan Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı nezdinde Patent Araştırma ve İnceleme Otoritesi olma yolunda ilerliyoruz. Eksiklerimizi hızlı bir şekilde tamamladıktan sonra, bu konuda da girişimlerimizi başlatacağız.
Değerli Kardeşlerim,
Diğer tüm alanlarda olduğu gibi sınai mülkiyet alanında da insana yatırım yapıyoruz. Buluşçu ve tasarımcılarımızın yurt dışında düzenlenen fuarlardan ve yarışmalardan çok sayıda ödül alarak dönmeleri, ülkemizdeki insan kapasitesinin açık bir göstergesidir.
Bu insan kapasitesini daha iyi değerlendirmek için Fikri Mülkiyet Akademisi kuruyoruz. Bu konuda ulusal ve uluslararası düzeyde yürüttüğümüz çalışmalarda son aşamaya geldik. Ülkemizde ulusal ve uluslararası düzeyde Fikri Mülkiyet Yüksek Lisans Programlarının açılması hususunda da önemli çalışmalar yürütülüyor.
Böylece, ülkemiz sınai mülkiyet sisteminin önemli ihtiyaçlarından biri olan eğitim konusunu da çok daha sağlam bir zemine oturtmayı hedefliyoruz. Başvuru sayılarında yakaladığımız başarı, sınai mülkiyet sisteminin önemi konusunda iyi bir yere geldiğimizi zaten gösteriyor. Ancak, başvuru sayılarında yakalan başarı kadar, bu değerlerin ürüne dönüşmesi, ekonomiye kazandırılması da büyük önem taşıyor.
Bu doğrultuda, geçtiğimiz günlerde buluş ve tasarımların ticarileşmesine önemli katkı sağlayacak olan Teknoloji Transfer Platformu’nu hayata geçirdik. Bu platform üzerinden buluş ve tasarımcılarımız, çalışmalarını daha etkin bir şekilde duyurma, kiralama ve satma imkânı bulacaklar.
Diğer yandan, sınai mülkiyet hakları içerisinde özel ve farklı bir konuma sahip olan coğrafi işaretler konusunda da ülke olarak önemli çalışmalara imza attık. Ülkemizin yerel ve yöresel değerlerinin korunmasında ve dünyaya tanıtımında çok önemli rol oynayan coğrafi işaretler, çok daha farklı bir yaklaşım ve politika gerektiriyor. Türkiye, bu alanda, gerçekten çok zengin, çok bereketli bir ülke. Malatya’nın kayısısından Eskişehir’in lületaşına, Afyon’un mermerinden Terme’nin pidesine kadar geniş bir alanda coğrafi işaret çalışması yürütülüyor. Halen ülkemizde 183 adet coğrafi işaret tescil edilmiş durumda. Ülkemizin büyük potansiyelini göz önünde bulundurduğumuzda, hiç kuşkusuz, bu sayıyla yetinemeyiz.
Aynı şekilde tarihten ve ülkemizin eşsiz coğrafyasından gelen bu değerlerimizi sadece ulusal düzeyde tescil ettirmek de yeterli değil. Ülke olarak uluslararası düzeyde tescil faaliyetlerine de büyük bir hız vermek durumundayız.
Bugün iki güzide şehrimize, Gaziantep ve Kayseri’ye bu alanda ortaya koydukları başarılar nedeniyle ödüller vereceğiz. Bu iki şehrimizin açtığı yoldan diğer şehirlerimizin de ilerlemesini arzu ediyoruz. Ben bugün buradan tüm valilerimize, belediye başkanlarımıza ve oda başkanlarımıza kendi öz değerlerine sahip çıkma çağrısında bulunmak istiyorum. Coğrafi işaretlerinizi ulusal ve uluslararası düzeyde tescil ettirin ve markalaşması noktasında her türlü gayreti gösterin. Türk Patent Enstitümüz ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız bu süreçte sizlere her türlü teknik desteği sağlamaya devam edecektir.
Değerli Kardeşlerim,
Dünyada artık ekonomik güç, bilgiyi üretenin ve bilgiye sahip olanın eline geçiyor. Türkiye olarak biz de, hızla mal üreten ekonomiden değer üreten ekonomiye geçmenin çabası içindeyiz. Daha fazla üretme, daha fazla istihdam sağlama gayretimizi, bu doğrultuda şekillendirmek durumundayız.
Bu vesileyle ekonomide yaşanan gelişmeler konusundaki görüşlerimi kısaca ifade etmek istiyorum. 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinin ardından içine düşülen darboğazı, sadece 1 milyar dolar kredi için günlerce IMF kapısında yatılan günleri görmezden gelenler, ısrarla bugün felaket tellallığı yapmaya çalışıyor. Halbuki o günden bugüne Türkiye çok değişti.
Bugün bırakın IMF’ten borç almayı, göreve geldiğimizde 23,5 milyar dolar IMF’e borcumuz vardı, şu anda böyle bir durum söz konusu değil. Şimdi biz IMF’e borç verme durumuna gelmiş bir Türkiye’yiz.
Eskiden Türkiye, herhangi bir dış etkiye bağlı olmaksızın kendi iç dinamikleri sebebiyle sürekli krize girerdi. Bugün dünyayı kasıp kavuran ve Avrupa Birliği’nin hala etkilerinden kurtulamadığı 2008 küresel finansal krizini en az zararla atlatmış bir ülkeyiz. Gezi Parkı eylemleri bir yönüyle de ekonomiyi hedef alıyordu. Aynı şekilde 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün en önemli hedeflerinden biri de ekonomiydi. Bunlar içeride tezgahlanmış olaylar değildi, tamamıyla içeride ve dışarıyla iltisaklı olan bir darbe girişimiydi.
Türkiye tüm bu badireleri atlatarak bugünlere geldi. Bugünü değerlendirirken, tüm bu faktörleri göz ardı edemeyiz. Elbette gönlümüz çok daha iyisini isterdi, ama içinden geçtiğimiz şartları göz önüne aldığımızda, mevcut durumun da önemli bir başarıyı işaret ettiğini kabul etmeliyiz. Onun için ısrarla bir şey söylüyorum, diyorum ki; artık bu gömlek bu vücuda dar geliyor. Bizim bir sistem değişikliğine gitmemiz şart. İşte bu da artık Türkiye başkanlık sistemiyle süratle bir sıçramayı gerçekleştirmesini gerektiriyor. Ve bu başkanlık sisteminde göreceksiniz ki, artık Türkiye bir patinaja girmeyecek, hızla bir büyüme sürecine girecektir. Kasım ayında G-20 Toplantısı Türkiye’de yapılıyor.
Değerli Arkadaşlarım,
Bu toplantıya katılan ülkelerin ilk 10 sırasında olanlar başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Bu ülkeler acaba kendilerine zarar vermenin gayretiyle mi bu sistemi kabullendiler veya ilk 10 nasıl yakalandı? Eğer bu incelenirse, ha demek ki idari sistemde yapılmış olan bu reform onları buraya taşıdı. Şimdi Türkiye’nin de bakın 10 yılda, 12 yılda biz bir sıçrama yaptık. 2014 sonu itibariyle 230 milyar dolardan aldığımız Gayri Safi Milli Hasılayı 820 milyar dolara kadar çıkarttık.
Ama burada bir tıkanma var, onun için bir sıçramaya ihtiyacımız var. İdari yapıda bir başkanlık sistemi Türkiye’yi farklı yere taşıyacaktır. Hız kesenler var, ama başkanlık sisteminde bu hızımızı kesemeyecekler, çok daha seri karar alma imkânına ulaşacağız ve çok daha seri karar alarak bu yürüyüşü devam ettireceğiz. Milli gelirini kişi başına 3 bin 500 dolardan 10 bin 500 dolara çıkartan bir Türkiye, bütün bu gayretlerin neticesinde oluşan bir Türkiye’dir.
Dünyada ve bölgemizde ticareti engelleyecek pek çok olumsuz gelişme yaşanmasına rağmen yıllık ihracatımız 2002 sonunda, 36 milyar dolardı. Şu anda 158 milyar dolara yükseldi. Yeterli mi? Asla, bizim çok daha ileride olmamız lazım. Ama bakın bir patinaj söz konusu. İnşallah bu yılsonu itibariyle bu rakamı da aşacağız. 2005-2014 yılları arasında Avro Bölgesi’nde ihracat performansı yüzde 3,4 oranında artarken bu rakam bizde yılda 5,8 olarak gerçekleşmiş oldu.
Hatırlarsanız bu süreçte bize en çok cari açık rakamları üzerinden eleştiriler yapıldı özellikle ülkemizde. Bundan hareketle kırılgan bir ülke olarak gösterilmeye çalışıldı. Bugün baktığımızda enerji fiyat etkisi çıkarıldığında cari açığımızın neredeyse kapandığını görüyoruz. Türkiye’yi cari açık üzerinden kırılganlıkla itham edenler bu gelişmeyi hiç dile getirmiyor, şu anda bunu konuşanlar var mı? Yok, buna hiç bakmıyorlar. Tabii biz bununla da yetinmiyoruz. Enerji alanında yenilenebilir ve nükleer enerji başta olmak üzere dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırmaya yönelik projeleri süratle hayata geçiriyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
Bizler, iktidar olduğumuzda ülkemizde enerjinin nereden elde edildiğine baktığınızda çok basit olarak söylüyorum; yenilenebilir enerjiyle alakalı sadece hidroelektrik santralleri, sadece doğalgaz çevrim santrallerini görürdünüz. Ama şimdi yenilenebilir enerjide biz çok ciddi bir çeşitlendirmeye gittik. Şimdi güneş enerjisi de var, şimdi bununla beraber rüzgâr enerjisi de var ve hidroelektrik santrallerde çok ciddi bir gelişim söz konusu. Aynı şekilde doğalgazı aşağı çekme noktasında adımlar atıyoruz, çünkü bunun bir bedeli var. Öyleyse ne yapacağız? Termik santrallerde de şu anda emisyon hacimlerini gayet başarılı bir şekilde ölçümleme ve onu da adeta yenilenebilir enerji olarak kullanma sürecine girmiş bulunuyoruz, böyle bir durum var. Bu da yetmedi, şimdi yeni bir adım attık, nedir o? Nükleer enerjiye geçiyoruz. Nükleer enerjide de şu anda gerek Akkuyu, gerek Sinop’la ilgili süreç, o da ayrıca devam ediyor.
Bakınız Türkiye ne zaman seçime gitse, bir de ortaya inşaat sektörüyle ilgili bir kriz atılır ve böyle bir krizi de o balonu şişirerek, ortaya attılar. İnşaat sektörünün olmadığı ülke bitmiş demektir. İnşaat sektörünü hiçbir zaman bir yere koyamazsınız. Herhalde çadırda yaşayacak halimiz yok değil mi, öyle bir durum söz konusu değil.
İki; taahhütlerde altyapısı olmayan bir ülkeden bir şey olur mu? Biz modern bir Türkiye’yi konuşuyoruz. Modern Türkiye’nin altyapısı olmazsa, üstyapısı olmazsa sanayileşmeyi nasıl yapacak? Kuru kuruya konuşuyoruz. Sanayici, sanayileşme, kardeşim sanayileşmenin olabilmesi için önce inşaat sektörüyle siz altyapınızı-üstyapınızı yapacaksınız ve sanayicinin ihtiyacı olan o altyapıyı-üstyapıyı yapmadığınız sürece siz sanayide de o patlamayı yapamazsınız.
İstihdama gelince, şu anda artık sanayide istihdam emek yoğun değildir, teknoloji yoğundur. Ama inşaat sektöründe emek yoğun istihdam hala devam etmektedir. Dolayısıyla inşaat sektörü bizim şu anda adeta hizmet sektörü noktasında devam etmektedir. Dolayısıyla bizim istihdam açığımızı da kapama alanımız burasıdır. Ve inşaatta eğer biz bugün dünyada Çin’in arkasından ikinci sıraya yerleştiysek, bu başarıda emeği olanları ben kutluyorum. Ve diyorum ki; inşaat sektörüyle şu anda sanayii bizim atbaşı götürmemiz lazım. Bunu bu şekilde yürütmemiz gerekiyor. İşte şimdi İstanbul’daki yeni havalimanı, Boğaz’a üçüncü köprü ve Kanal İstanbul gibi projeler üzerinde birçok bakıyorsunuz yalan-yanlış dezenformasyon haberler, gazeteler de bunları yayınlıyor. Bunlar bu ülkenin kalkınmasını da istemiyorlar.
Göreve geldiğimizde Türkiye’de 26 tane havaalanı-havalimanı vardı, şimdi bunların sayısı 53’e çıktı, bundan rahatsız olanlar da var. İnanın bunlar ne istiyor biliyor musunuz? Siz hala kağnıya binin, otobüsle yürüyün gidin diyorlar, öyle uçmak senin neyine diyorlar.
Fakat şimdi otobüs fiyatına uçakla seyahat edilen bir Türkiye var. Bu yeterli mi? Değil. Arabaya bindiğin zaman yarım saatte havalimanına ulaşabilmelisin ki zamanla yarışma imkânını yakalayasın. İşte şimdi bu 53 tane havalimanıyla bunu da yaptık ve bu sayı artarak devam ediyor.
Şimdi İstanbul’daki üçüncü havalimanı bir ihtiyaçtan doğmuştur, herhalde bir lüks olarak değil, ihtiyaç. Niye? Çünkü Atatürk Havalimanı şu anda doğru dürüst slot veremiyor, ciddi bir sıkıntı var. Öyleyse bu alanı bizim yaygınlaştırabilmemiz için de 150 milyon yolcu/yıl kapasiteli bu yeni havalimanını yapmak durumundaydık, onun için temelini attık ve şu anda da süratle bu inşaatımız devam ediyor.
İstanbul’da ulaşım sıkıntısı var, durmadan bağırırlar çağırırlar, şudur-budur vesaire. Peki, ne yapacağız? Denizin altından Marmaray’ı yaptık, şimdi Avrasya tüneli devam ediyor, inşallah önümüzdeki yıl o da açılacak. Hem raylı sistem, hem lastikli sistem. Şimdi üçüncüsünün de projeleri hazırlanıyor. Ama bir taraftan dedik ki; iki köprü yetmiyor, şimdi bir üçüncü köprüyle, Yavuz Sultan Selim Köprüsüyle üçüncü bir adım daha atalım, ama bunda hem lastikli sistem olsun, hem de hızlı trenlerin geçişi için böyle bir sistemi kuralım. Aynı zamanda da Asya ve Avrupa yakasını üçüncü havalimanıyla da birleştirmiş olalım; hem Sabiha Gökçen, hem üçüncü havalimanı.
Bütün bunlarla beraber modern bir Türkiye, modern bir İstanbul, bunun halledilmesi gerekir, dedik, bu adımları attık. Ama hazmedemiyorlar, rahatsızlık var. Yani kendi ülkesinde atılan bu güzel adımları hazmedemeyen insanlardan doğrusu ben de rahatsız oluyorum. İsteseler de-istemeseler de biz inandığımız bu doğru yolda kararlı bir şekilde yolculuğumuzu devam ettireceğiz.
Bakınız, inşaat sektörümüzün geldiği nokta ortada, büyüyor, gelişiyor ve çok farklı projeler ortaya çıkıyor. Ve bir ara dolar kurunu dillerine dolamışlardı, Türk Lirasının aşırı değerlenmesinden, bu durumun ihracata darbe vuracağından söz ediyorlardı. Şimdi kur yeni bir dengeye oturdu, onu da eleştiriyorlar.
İhracatta yeni pazarlar, yeni fırsatlar bulma yönünde çok ciddi gayretler var. Biz de gittiğimiz her yerde, yaptığımız her görüşmede iş adamlarımızın önünü açmak, onlara yardımcı olmak için çalışıyoruz, gayret gösteriyoruz. Kriz tellalları istediği kadar bağırsın, bu kervan yürüyor, yürüyecek. Türkiye büyümeye, gelişmeye, kalkınmaya devam edecek. Yeni Türkiye’yi hep birlikte inşa ediyoruz, edeceğiz. Yeni anayasa ve başkanlık sistemiyle Türkiye’nin bir kez daha vites yükselteceğine, bir kez daha sınıf atlayacağına inanıyorum.
Bu düşüncelerle bugün ödüle layık görülen firmalarımızı, kurumlarımızı, arkadaşlarımızı bir kez daha tebrik ediyorum. Ülkemiz adına hepsine şükranlarımı ifade ediyor, başarılarının artarak devamını diliyorum.
Sizlere bir kez daha sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.