Gazi Mustafa Kemal'i Anma Töreninde Yaptıkları Konuşma

10.11.2014

Gazi Mustafa Kemal'i Anma Töreninde Yaptıkları Konuşma

Çok Değerli Katılımcılar,

Saygıdeğer Hanımefendiler,

Beyefendiler, 

Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Vefatının 76’ıncı sene-i devriyesinde, Cumhuriyetimizin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal’i bugün bir kez daha hürmetle hatırlıyor; kendisini derin bir hürmetle yadediyoruz.

Gazi Mustafa Kemal ile birlikte, bugün, ahirete irtihal etmiş tüm gazilerimize ve aziz şehitlerimize de bir kez daha milletçe minnettarlığımızı ifade ediyoruz.

Rabbim, tüm şehit ve gazilerimizden razı olsun, mekânları inşallah cennet olsun. 

Değerli Dostlarım,

76 yıl boyunca, her 10 Kasım’da olduğu gibi, bugün de, Gazi Mustafa Kemal gün boyunca hatırlanacak; eserleri, fikirleri, inkılapları ve zaferleri gün boyunca bir kez daha ele alınacaktır.

Vefatının 76’ıncı yıldönümünde,  bir hususu açık yüreklilikle ele almak isterim…

10 Kasım 1938’de, vefatının hemen ardından, Gazi Mustafa Kemal, herkesin farklı yorumladığı; maalesef, herkesin kendi çıkarına, kendi ideolojisine, kendi dünya görüşüne göre şekillendirdiği bir tarihi figüre dönüştürülmek istendi.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, yakın tarihimizde, milli birliğimizi, dayanışmamızı, hatta demokrasimizi tahrip eden nice girişim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün aziz hatırası istismar edilmek suretiyle meşrulaştırılmak istendi.

Bir tek Atatürk varken, tarih içinde, çok sayıda Atatürk’ün üretildiğini, çok sayıda Atatürkçülük yorumları ile; Gazi Mustafa Kemal’in şahs-ı manevisinin yıpratıldığını büyük bir teessürle izledik.

Türkiye’nin bütün gençlerinin, bütün çocuklarının, Gazi Mustafa Kemal’i,  bütün yalınlığıyla, sadece ve sadece bir insan, bir lider olarak anlayabilmesi, okuyabilmesi, öğrenebilmesi, şahsen benim de en büyük arzularımdan biri olmuştur.

1938’de, vefatının ardından üretilen bir Atatürk değil; 1881’de doğan, ailesiyle, eğitimiyle, askeri ve siyasi hayatıyla, yaşam tarzı ve fikirleriyle konuşulan, öğrenilen ve öğretilen bir Atatürk, inanıyorum ki, en başta onun aziz hatırasına gösterilebilecek en güzel hürmet olacaktır.

1938 öncesine ve sonrasına ait, en az iki Atatürk figürü inşa etmek, Gazi Mustafa Kemal’in gerçek manada anlaşılmasının önündeki en büyük, en bariz engel olmuş; manevi şahsına karşı da açık bir hürmetsizlik teşkil etmiştir.

Herkese göre, herkesin kendi şahsi arzu ve beklentilerine göre bir Atatürk yoktur.

Her isteyenin, hayatının bir cüz’ünü cımbızlayarak kendisine meşruiyet kaynağı olarak öne sürdüğü, yani istismar ettiği bir Atatürk de olamaz.

Bazıları için, Türkiye tarihi, aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal’in hayat hikayesi, 29 Ekim 1923’te başlatılır; onun öncesi adeta hiç yaşanmamış gibi yok sayılır.

Oysa, ne Gazi Mustafa Kemal, ne de Türkiye Cumhuriyeti köksüz değildir.

Cumhuriyet, bir anda, ani bir kararla, tek kişinin aldığı bir kararla kurulmamış, uzunca bir sürecin ve istişarelerin neticesi olarak ortaya çıkmıştır.

29 Ekim 1923, 1071 Malazgirt Zaferimizin bir uzantısıdır.

29 Ekim 1923, 1299’da kurulan, Osmanlı Cihan Devleti’nin bir uzantısıdır.

1923, 1453’ün bir devamıdır.

Çanakkale zaferimiz, Kut-ül Amare zaferimiz, onlarca cephede milletçe verdiğimiz mücadelemiz, Cumhuriyetin kuruluşunun adeta girizgahıdır.

En nihayet, 23 Nisan 1920 ve Kurtuluş Savaşımız, Cumhuriyetimize giden yolu açan önemli başarılardır.

Daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce, mevcut idarenin zaten Cumhuriyet olduğu, 29 Ekim’de bunun sadece adının konulacağı çeşitli kaynaklarda ifade edilmiştir.

Yine özellikle üzerinde durulması gereken bir konu da, Cumhuriyetimizin, çok güçlü bir şekilde ve çok yoğun bir vurgu ile, milli iradenin egemenliği üzerine inşa edilmiş olmasıdır.

1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından itibaren, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere dönemin hemen tüm idarecileri, milli iradeye sürekli vurgu yapmışlardır.

1923 sonrasında da, milli irade, Gazi Mustafa Kemal’in her zaman gündeminde olmuştur ve her fırsatta hâkimiyeti milliyenin ehemmiyetini vurgulamıştır.

1924 yılında, Gazi Mustafa Kemal’e, nereden ilham ve kuvvet aldığı sorulduğunda, “İlham ve kuvvet kaynağı, milletin ta kendisidir” demiştir.

1923 yılında, İzmir’de halka hitap ederken, “Bu devletin dayandığı esaslar, tam bağımsızlık ve kayıtsız şartsız milli egemenlikten ibarettir. Yeni Türkiye Devletinin yapısının ruhu milli egemenliktir” diyen, yine Gazi Mustafa Kemal’dir.

Yakın tarihimizde, milli egemenliğin baskı altında tutulması, zaman zaman milli egemenliğe karşı müdahalenin yapılması, tüm bunların da Atatürk’ün adının istismarıyla meşrulaştırılmaya çalışılması, açıkçası Gazi adına, onun hatırası adına tam bir talihsizliktir.

Aynı şekilde, statükonun, Gazi’nin adı anılarak ya da istismar edilerek muhafaza edilmek istenmesi de, Mustafa Kemal’in hatırasına saygısızlıktır.

1923’te, İzmit’te yaptığı bir basın toplantısında, Gazi Mustafa Kemal şu tarihi sözü söylemişti:

“İdare-i maslahatçılar, esaslı inkılap yapamaz.”

Bu sözü söylemiş, bu sözün de arkasında durmuş bir şahsı, idare-i maslahatın, statükonun, değişime direncin istismar vasıtası yapmak, tarihe ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e açık bir haksızlıktır.

Bizim neslimize, bizden öncekiler ve sonrakilere, Gazi Mustafa Kemal, belli şablonlardan, belli süzgeçlerden geçirilmiş olarak öğretildi.

Gazi Mustafa Kemal’in, 23 Nisan 1920’deki ideal ve fikirleri, şahsiyeti, bir Osmanlı Zabiti olarak asil duruşu, özellikle de, hayatı boyunca, Cumhurbaşkanlığı dönemi boyunca sıkça ifade ettiği milli irade vurgusu, üzülerek söylemeliyim ki, hep geri plana atıldı.

İşte onun için, Gazi Mustafa Kemal, şablonlardan kurtarılarak, bütün yalınlığıyla öğrenilmeli, öğretilmeli ve o şekilde anlaşılmaya çalışılmalıdır.

Gazi’nin şahs-ı manevisi, ancak o zaman gerçek boyutuyla ortaya çıkacaktır.

Burada, ilginç bulduğum bir hususu da özellikle dikkatlerinize getirmek isterim.

Yeni Türkiye vurgusu, ilk kez, Gazi Mustafa Kemal tarafından, Nutuk adlı eserinde defalarca zikredilmiştir.

Gazi Mustafa Kemal, tam da bizim atfettiğimiz gibi, Yeni Türkiye ile, 23 Nisan 1920’de temelleri atılan Türkiye’yi kastetmiştir.

27 Mayıs müdahalesinin ardından da Yeni Türkiye kavramı kullanılmıştır.

27 Mayıs’ın Yeni Türkiye’si, köklerinden, demokrasiden, milli iradeden kopan, Atatürkçülük adı altında Atatürk’ün hatırasını çiğneyen, Atatürk’ün, Yeni Türkiye kavramına hürmetsizlik eden bir Türkiye özlemidir.

Bizim Yeni Türkiye özlemimiz ise, tıpkı Gazi Mustafa Kemal’in kastettiği gibi, 23 Nisan 1920 Türkiye’si, o öz, o ruh, o heyecandır.

Yeni Türkiye, inanıyorum ki, Gazi Mustafa Kemal’in de, bir istismar aracı olmaktan çıkarılıp, asker, Başkomutan, Meclis Başkanı, Cumhuriyet’in Banisi, Cumhurbaşkanı, en önemlisi de milli irade aşığı bir şahsiyet, bir insan olarak öğrenileceği, öğretileceği, anlaşılacağı bir Türkiye olacaktır.

Gazi Mustafa Kemal’i, statükonun, idare-i maslahatın, tek tipçiliğin ve milli iradeye husumetin sembolü gibi kullananlar, Yeni Türkiye’de, ilk kez Gazi’nin kullandığı Yeni Türkiye kavramı içinde yanıldıklarını anlayacaklardır.

Bu düşüncelerle, bir kez daha, vefatının 76’ıncı yıldönümünde Gazi Mustafa Kemal’i hürmetle yadediyorum.

Bir kez daha, tüm şehit ve gazilerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.