Esenler Belediyesi’nin Toplu Açılış Töreni’nde Yaptıkları Konuşma
Sevgili İstanbullular,
Esenler’in Saygıdeğer Güzel İnsanları,
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Bugün açılışını yaptığımız eserlerin Esenler ilçemize, siz değerli hemşehrilerimize hayırlı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.
Yarın Muharrem 10, Aşure günümüz. Ve şimdiden Muharrem ayının tüm insanımız için hayırlara vesile olmasını, barışa, özgürlüğe, kurtuluşa vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Birliğimizi teyit eden bir gün, bir ay olmasını temenni ediyorum.
Kardeşlerim,
Esenler Belediyemiz sizlere daha iyi hizmet verebilmek amacıyla yeni bir hizmet binası inşa etti. Yine sizlerin kamu hizmetlerini çok daha iyi ortamda alabilmeniz için Belediyemiz tarafından yeni bir Hükümet Konağı inşa edildi. Büyükşehir Belediye Başkanımızın adını taşıyan bir kültür ve sanat merkezi Esenler ilçemize kazandırıldı. Edebiyatımızın önemli isimlerinden, değerli şairimiz, merhum Cahit Zarifoğlu adına inşa edilen gençlik merkezi ve bilgi evi de bugün açılışını yaptığımız eserler arasında yer alıyor. Yine Bilgi ve Hikmet Evi de Belediyemiz tarafından yapılarak sizlerin hizmetine sunuldu.
Bugünkü açılış programımızda yer alan eserlerden biri de, Özdilek Anadolu İmam Hatip Lisesi. Mimarisiyle, kapasitesiyle gerçekten etkileyici bir eser olan okulumuzun birinci etabı tamamlandı. İkinci etabının da bu açılış vesilesiyle startını veriyoruz. Toplam 111 trilyon yatırım tutarı olan bu eserlerin Esenler ilçemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu eserlerin Esenler’e kazandırılmasında emeği geçen başta Belediye Başkanımız Tevfik Göksu ve ekibi olarak, mimarından işçisine kadar tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Büyükşehir Belediye Başkanı olarak İstanbul’a hizmet etmenin bahtiyarlığını yaşadım. Esenler’in tarihini bilirim bir İstanbullu olarak. Esenler’in geçmişini bilirim, bir İstanbullu olarak. Buranın köy olduğu zamanı bilirim bir İstanbullu olarak. Hamdolsun; 1990’dan bu yana buralar çok hızlı bir değişimi, dönüşümü bizim zihniyetimiz ile yaşadı. Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden sonra Başbakan olarak Türkiye’ye, ama en çok da Türkiye’nin özü ve özeti olan İstanbul’a eserler kazandırmanın iftiharını yaşadık. Şu anda da Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı, halkın doğrudan oyları ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak aynı azimle, aynı sevda ile yine milletimin ve ülkemin hizmetindeyim. Yine 81 vilayetimize, özellikle de İstanbulumuza hizmetler kazandırmış olmanın gayreti içindeyim. 81 vilayetimizde, özellikle de İstanbul’da Başbakanlığımız döneminde başlayan önemli projeler var. Bu projeleri çok yakından takip ediyorum. Başlamış projelerin yanında yeni projelerin başlatılması, kalkınma seferberliğinin hız kesmeden devam etmesi için ne gerekiyorsa yapıyoruz ve yapacağız.
Kardeşlerim,
Bugün geriye dönüp baktığımızda, hamdolsun tüm Türkiye’de, İstanbul’da da önemli mesafeler kat ettiğimizi görüyoruz. Bizim kolları sıvayıp işe başladığımız 1994 yılının İstanbul’u ile bugünkü İstanbul arasında dağlar kadar fark var. 1990’nın Esenler’ini göz önüne getirin, bir de 2014’ün Esenler’ini göz önüne getirin. Soruyorum Esenler halkına: Geriye mi gittik, ileri mi gittik? Daima ileriye. Ne dedik? “Durmak yok, yola devam.” Yine durmayacağız. Yine yola devam edeceğiz. İlerlemeye devam edeceğiz, kalkınmaya devam edeceğiz.
İşte buyurun az önce değerli Belediye Başkanımız ne dedi? Burası 4 bin metrekarelik bir alandı. Şimdi yol buranın altında ve yaklaşık 30 bin metrekareye ulaştı. Şimdi bu bir aşktır, bu bir dertlenmedir. Derdiniz varsa bunu yaparsınız. Eğer derdiniz yoksa bunu yapamazsınız. İşte, ben dertli olan bu kadroyu kutluyorum. İlçe belediye başkanlarımızla, Büyükşehir Belediye Başkanı’yla, tüm hükümetimiz ile ben bu kadroyu kutluyorum. Aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Çünkü Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkması lafla olmaz, çalışmayla olur.
Kardeşlerim, Sevgili Kardeşlerim,
Burada, bu icraatlarda akıl var, bilgi var, tecrübe var ve neticelendirme var. İşte biz bunu böyle yaptık. Şimdi o zamandan bu zamana, İstanbul’un nüfusu bire bir katladı. Ben Belediye Başkanı’yken İstanbul’un nüfusu 7,5 milyon civarındaydı. Şimdi 15 milyonu buldu. Bakınız nereden nereye. 1994 İstanbul’unda musluklardan su akıyor muydu? Kardeşlerim sokaklar çöpten geçilmiyordu. Hava kirliliği nefes aldırmıyordu, gazeteler maske dağıtıyordu. Haliç’in yanından geçmek mümkün değildi kokudan. Ve Haliç’in girişinde adacıklar artık belirmişti. Ulaşımda raylı sistem Osmanlı döneminden kalanlardan ibaretti. Çevre düzenlemesine sıra dahi gelmiyordu.
Biz İstanbul’a aşk ile sevda ile gönülden gelen bir şevk ile hizmet ettik. İstanbul’un çehresini, İstanbul’la birlikte Türkiye’nin çehresini değiştirdik. Aynı heyecanla İstanbul’un geleceği için yeni hayaller, yeni projeler peşinde koşuyoruz.
İşte Üçüncü Köprü. Şu anda kuleler bitti. Şimdi tabliyelere geçilecek. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile dört gidiş, dört geliş ortasından da raylı sistem. Türkiye’de bir ilk, dünyada bir örnek. Yeni havalimanının, lastik tekerlekli araçlar için yapılan tüp geçiş projesinin inşaatları da sürüyor. Şimdi Kanal İstanbul sözümüzü de unutmadık. Bugünlerde ihale hazırlıkları yapılıyor. İnşallah ihalesi ile birlikte Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacağız. Kanal İstanbul’un her iki tarafında numune adeta şehircikler göreceksiniz.
Biz ülkemiz için, milletimiz için, daha da ötesi yeryüzündeki tüm kardeşlerimiz için, tüm insanlarımız için hayaller kurmaya, hedefler kurmaya devam edeceğiz. Türkiye 2023 hedefleri doğrultusunda adım adım ilerliyor. Ardından 2053 var. Ardından 2071 hedefleri gelecek. Milletimizin tarih içindeki büyük yolculuğu ilanihaye devam edip gidecek. İstanbul işte bu hayallerin merkezidir. 77 milyonluk Türkiye’nin özü ve özeti olan İstanbul güçlendikçe, güzelleştikçe, diğer 80 vilayetimiz de inşallah onu izleyecektir. İstanbul için çalışan, İstanbul için alın teri döken, emek veren herkes işte böyle bir sorumluluk taşıyor. İşte böyle şerefli bir görevi yerine getiriyor.
Değerli kardeşlerim, Bizler aynı şekilde sizlerle gurur duyuyoruz.
Kardeşlerim,
Bölgemizde diğer ülkelerle birlikte Türkiye de çok önemli tarihi bir süreçten geçiyor. Suriye ve Irak başta olmak üzere bölge ülkelerinde yaşanan sıkıntıların, sorunların etkilerini burada, İstanbul’da dahi görmek ve hissetmek mümkün. Çünkü İstanbul sadece ülkemizin değil, tüm bölgenin de kalbi durumundadır. Halep’te yıkılan evinin önünde ağlayan bir annenin sesi İstanbul’da yankılanır. Musul’da üzüntüyle duvara yaslanıp kalan bir babanın gölgesi burada İstanbul’a düşer.
Kardeşlerim,
Kahire’de sakalından gözyaşları süzülen bir ihtiyarın kederi buraya, İstanbul’a kadar ulaşır. Filistin’de, Gazze’de deniz kenarında oynarken öldürülen bir çocuğun feryadı burada, İstanbul’da duyulur. Kahire’de şehit edilen 18 yaşındaki Esma’nın sesi burada duyulur.
Kardeşlerim,
Şunu unutmayın: Biz bir şeye muhtacız; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ve bu dört içerikle evet biz böyle bir Türkiye’nin yeniden imarı, yeniden ihyası için çalışıyoruz, bundan taviz yok. İşte atılan birçok adımlar var. Bakıyorsunuz, Bosna’da ailesinin tüm fertlerini kaybedip, Srebrenitsa’da o kayıp mezarları arayan anneleri gördüğünüz zaman, sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu anlarsınız. Ama bu bir aşk meselesidir, dertli olma meselesidir. “Bosna Hersek’ten banane”, “Mısır’dan banane”, “Filistin’den banane”, “Suriye’den bana ne”, “Irak’tan banane” diyemezsiniz. Eğer biz Osmanlı bakiyesinin üzerinde, Selçuklu bakiyesinin üzerinde bir Türkiye isek, bizim buralar için “bana ne” deme hakkımız yok. Buralarda olup bitenden her zaman bizim dertlenmemiz şart. Bu Yeni Türkiye’nin görevidir. Büyük devlet olmanın görevidir. Bunu bir kenara koyamazsınız.
Kırım’da, uzun zaman sonra kavuştuğu vatanını kaybetme korkusu yaşayan kardeşimizin yürek çarpıntısı burada, İstanbul’da karşılık bulur; “hayır” diyemezsiniz. Bunun için İstanbul, bunun için Türkiye çevresinde olup biten olaylar karşısında tepkisiz kalamaz. Biz güçlü olacağız ki, komşularımız güçlü olabilsin.
İşte, Fransa’daydım yeni döndüm. Orada da birçok şeyleri görüştük. Orada bir kuruluşta yaptığım toplantıda verdiğim konferansta bir hava gördüm. Neydi? Batı medyasının ne kadar asparagas haberlerle, yalan yorumlarla Türkiye’yi karaladığını gördüm. Çok enteresan, soru ne biliyor musunuz? “Siz Peşmergelere niçin müsaade etmiyorsunuz? Siz Özgür Suriye Ordusu’na niçin müsaade etmiyorsunuz?” Dedim ki, “Müsaade etmediğimizi size kim söylüyor? Bak şurada siz bana bu soruyu sorarken bir defa yalan bir soru üretiyorsunuz ve bunu bana soruyorsunuz. Bir defa şu anda Peşmergeler Türkiye toprakları üzerinden geldi ve Kobani’ye yani eski adıyla Ayn el Arap’a girdi. Özgür Suriye ordusu geldi, girdi. Bak senin bunlardan haberin yok ve tam aksine PYD denilen bir terör örgütü bunları almıyordu. Sonunda almak zorunda kaldı. Niye? Çünkü dert başka. Bir üst akıl bunları farklı yönlendiriyor” ve şu anda Kobani. Peki, Kobani niye bu kadar önemli şimdi biraz sonra bir açıklama yapacağım.
Değerli Kardeşlerim,
Kobani’yi bu kadar önemseyenler acaba Hama’yı neden önemsemediler? Humus’u neden önemsemediler? Deyr Ez-Zor’u neden önemsemediler? Kobani’de neden? Burası düşündürücüdür. Aynı şekilde Irak’ın şu anda %40’ı DEAŞ’ın işgali altında. Orayı niye önemsemiyorlar? Musul’u niye önemsemediler? El Anbar’ı niye önemsemediler? Bura da düşündürücü. Enteresan.
Değerli Kardeşlerim,
Türkiye atacağı adımları dikkatli atabilecek kadar bir yönetim kabiliyetine sahiptir. Kusura bakmasınlar, biz aklımızı kiraya vermedik. Bizim ne aklımız ne de irademiz ipotek altında değil. Otururuz, değerlendiririz, istişareyi yaparız, ondan sonra adımlarımızı atarız. Şu ana kadar da yaptığımız budur.
Kardeşlerim,
Bütün bunlar olurken burada bir gerçeği görmemiz lazım. İşte buyurun Amerika yardım yapıyor. Nereye? Kobani’ye. İndirilen silahlar terör örgütü, bir kısmı DEAŞ’ın eline geçiyor. Bir kısmı da PYD’nin eline. Böyle bir yanlış olabilir mi? Biz uyarımızı yaptık, “Bakın yanlış yapıyorsunuz. Bu göndereceğiniz Silahlar mühimmatlar ya terör örgütü DEAŞ’ın eline giderse ne olacak? İşte Musul’a verdiniz. Bak, Irak’ın merkezi ordusu kaçtı, bütün verdiğiniz silahlar DEAŞ’ın eline kaldı.” İşte, biz bu yanlışlara düşmeyiz.
Kardeşlerim,
Türkiye, tarih boyunca mazlumlar için umut ışığıydı. Bugün de aynı şekilde umut ışığı. Türkiye asırlar boyunca mağdurlar, muhtaçlar için sığınılacak güvenli bir ülkeydi. Bugün de aynı şekilde güvenli bir ülke. Bakın, şu anda komşumuz Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmeleri çok dikkatle, çok büyük bir hassasiyetle izliyor, büyük devlet refleksiyle olaylara müdahalemizi yapıyoruz. Basit düşünenler, belli kalıplar, belli şablonlar içinde düşünenler şu anda bizim bölgede ne kadar aktif olduğumuzu, ne kadar başarılı ve barışçıl bir yol izlediğimizi göremezler ve göremiyorlar. Ama biz büyük devlet refleksiyle, usta bir satranç oyuncusu tecrübesiyle bölgedeki ateşi düşürmenin, söndürmenin mücadelesini veriyoruz. Ve Allah’a hamdolsun, bunda da başarılı oluyoruz.
Kardeşlerim,
Birkaç aydır hem Türkiye içinde hem Türkiye dışında bazı çevrelerin Kobani meselesine bu denli yaklaşmış olmaları, bu denli üzerinde durmuş olmaları çok önemli. Şimdi ben gayretle buradaki mücadelede yerimizi aldığımızı söylüyorum. Dikkatinizi çekiyorum, Kobani de şu anda 2 bin savaşçı var, ama Kobani’den 200 bin insan nereye geldi? Türkiye’ye geldi. Bunlar başka bir yere gitmedi. Birileri Kobani’den çıkan Kürt vatandaşları kalkıp da alıp ağırlamadılar, onlara destek vermediler. Yediren, giydiren kim? Türkiye. Şu anda Türkiye’de 1 milyon 600 bin sığınmacı var, mülteci var. Şu ana kadar bizim yaptığımız harcama 4,5 milyar doları buldu.
Kardeşlerim,
Türkiye bütün bu harcamaları yaparken, 230 bin çadırkent ve konteyner kent kurarken, dünyanın bize gönderdiği destek ne biliyor musunuz? 200 milyon dolar. 4,5 milyar dolar biz harcamışız, 200 milyon dolar bize destek gelmiş. Batı? Sesi çıkmıyor. Birleşmiş Milletler? Sesi çıkmıyor. Siz ne işe yarıyorsunuz yahu? Siz ne işe yarıyorsunuz? Türkiye üzerine düşeni yapıyor, bir de utanmadan, sıkılmadan diyorlar ki, “Türkiye bu işe sessiz kalıyor.” Hayır, hayır. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Asıl sessiz kalan sizsiniz. Siz görevinizi yapmıyorsunuz ve Türkiye sınırında cereyan eden bütün bu olaylar karşısında bütün tedbirlerini kendi alıyor. Elinden gelen bütün gayreti kendisi ortaya koyuyor. Türkiye, içeride bakıyorsunuz bazı siyasi partilerin olumsuz yaklaşımlarına rağmen bu tedbirleri alıyor. İşte, Kobani üzerinden Türkiye’deki bölücü terör örgütünün temsilcisi durumunda olan siyasi parti kendi tabanını sokağa davet ediyor. Ve sokakları ateşe verdiler mi? Verdiler. 40 kadar vatandaşımız öldü mü? Öldü. Bunlar ne kazandılar? Ne elde ettiler? Sabah akşam “Kobani” diyenler, Kobani için ne yaptılar? Sadece şov yaptılar. Ülkeyi kana buladılar.
Kardeşlerim,
Oyun içinde oyun var, ama hiç merak etmeyin. Onların hesapları varsa bizim de hesabımız var; Allah’ın da bir hesabı var. Kobani’ye yardım dediler değil mi? Türkiye, Kobani’ye yardım etsin diye sokakları ateşe verdiler değil mi? Buyurun, Özgür Suriye Ordusu. Türkiye sayesinde Kobani’ye yardım etmeye hazır ve önlerini açtık, şimdi Kobani’deler. Peşmergeler. Önlerini açtık, topraklarımız üzerinden geldiler, şimdi Kobani’deler. Eğer gerçekten dertleri Kobani ise, gerçekten Kobani’nin savunulmasını istiyorlarsa, bu konuda gerçekten samimi iseler, işte Türkiye’nin desteği. Ama bunların böyle bir derdi yok. Bunlar Kobani’nin üzerinden başka hesapların peşindeler. Hani 12 tane ağaç bir yerden sökülüp bir yere dikildiği zaman İstanbul’u ateşe verdiler mi? Verdiler. Ne dediler? Hala anlamadın mı? “Mesele ağaç değil”, öyle diyorlardı. Şimdi ne diyorlar? Hala anlamadın mı mesele Kobani değil?
Kardeşlerim,
Hiç kusura bakmasınlar Türkiye artık bu oyunlara gelmez, bu tuzağa düşmez, bu algı operasyonlarına da fırsat vermez. Bakın, Perşembe günü Cumhurbaşkanı sıfatımla ilk kez Milli Güvenlik Kurulu toplantısına başkanlık ettim. Uzunca bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısı gerçekleştirdik. İçeride ve dışarıdaki tüm güvenlik meselelerini gündeme aldık. Çok detaylı şekilde bütün meseleleri görüştük. Bakın, burada aziz milletime şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Topraklarımızın içinde ve dışında her türlü kötü niyetli faaliyetleri biliyoruz. Her birine karşı da tedbirlerimizi en güçlü şekilde aldık, alıyoruz. Gerek bölücü terör örgütü, gerek diğer terör örgütleri, gerek paralel devlet yapılanması, dışarıda DEAŞ terör örgütü, Suriye’deki, Irak’taki tüm gelişmeler, hepsini çok yakından izliyoruz, riskleri görüyoruz, biliyoruz; önlemlerimizi de buna göre alıyoruz. Türkiye’yi bölgenin güvenli bir ülkesi olarak, istikrarlı bir ülkesi olarak büyütmeye devam ediyoruz. Güvenliğe verdiğimiz önemden daha fazlasını özgürlüklere, demokrasiye veriyor, barış ve kardeşliğimizi güçlendirerek geleceğe yürüyoruz.
Şimdi bakın sevgili kardeşlerim, yaklaşık bir ay önce Kobani bahanesiyle yapılan bazı bu sokak eylemleri ne yazık ki bir siyasi parti tarafından organize edildi. Ana Muhalefet Partisi maalesef, bu eylemlere çanak tuttu. Ne yazık ki o hayatını kaybeden kardeşlerimiz, kamu mülküne, sivil mülke verilen zararlar, bugünden baktığınız zaman göreceksiniz ki ne yaptılarsa kendilerine yaptılar. Kendi siyasetlerine zarar verdiler. Güya haklarını savunduklarını iddia ettikleri Kürt kardeşlerimize, onların evlatlarına, onların dükkânlarına, onların huzurlarına zarar verdiler. Ölen Kürt kardeşim, öldüren Kürt. Vakıa bu. Barışın, dayanışmanın, kardeşlik peşinde değil, baskının, dayatmanın, şiddetin peşinde olduklarını gösterdiler. Kaybeden barış olmadı, kaybeden Çözüm Süreci olmadı, kaybeden kardeşlik de olmadı. Kaybeden etnik köken temelli, mezhep kökenli, ideoloji kökenli siyaset oldu. İşte kardeşim burada, barış burada, özgürlük burada. Ve böyle yürüyeceğiz geleceğe. Taviz vermeden yürüyeceğiz. Benim Kürt kardeşlerim de, Türk kardeşlerim de, ülkedeki Laz’ı, Boşnak’ı, Arnavut’u, Abazası ne varsa hepsi, bunların bir kez daha asıl niyetini, maskelerinin ardındaki yüzleri gördüler. Kobani dediler, ama aslında ne kadar korkak olduklarını gösterdiler. “Kobani’dekiler yaşasın” dediler, gittiler Diyarbakır’da, Batman’da, Hakkâri’de alçakça cinayetler işlediler. “DEAŞ vahşeti” dediler, DEAŞ’ın vahşetini aratmayacak, alçakça, insanlık dışı işkenceler yaptılar. Masum gençleri katlettiler. Sanmayın ki, bunlar yapanın yanında kâr kalacak. Güvenlik ve istihbarat birimlerimiz bu olayların sorumlularını, canileri, katilleri tek tek tespit ediyor ve yargının önüne çıkarıyor. İnşallah Meclisimizin çıkaracağı yeni yasa ile de, bu tür şiddet eylemleri karşısında daha güçlü tedbirler alınacak. Şımarıklığın, vandallığın, yağmacılığın önüne daha güçlü şekilde geçilecek.
Değerli Kardeşlerim,
Belediyelerimize milletimizin zihni ve manevi gelişimi konusunda çok önemli görevler düşüyor. Bugün burada açılışını yaptığımız kültür ve sanat merkezi, gençlik merkezi, bilgi evi gibi hizmetler bu konuda atılmış en önemli adımlardır. Tüm belediyelerimizden bu tür hizmetleri yaygın ve etkin bir şekilde hayata geçirmelerini bekliyorum. Esenler’de olduğu gibi belediyelerimiz tarafından yapılacak ve faaliyetleri organize edilecek kültür, sanat, bilgi, hizmet merkezleri insanlarımıza işte bu hizmeti verecektir.
Bir kez daha bu güzel eserleri şehrimize kazandırdığı için Esenler Belediye Başkanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum. Açılışını yaptığımız eserlerin hayırlara vesile olması temennisi ile hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Allah’a emanet ediyorum.