TESK 19. Olağan Genel Kurulu’nda Yaptıkları Konuşma

17.09.2014

Saygıdeğer Divan,

Değerli Bakan Arkadaşlarım,

Siyasi Partilerimizin Değerli Genel Başkan Temsilcileri,

Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’nun Değerli Başkan ve Üyeleri,

Çok Değerli Katılımcılar,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyor, TESK’in 19. Genel Kurulu’nun, ülkemiz, milletimiz, tüm esnaf ve sanatkar camiamız için hayırlara vesile olmasını Rabbim’den niyaz ediyorum.

TESK’in Değerli Genel Başkanı’na, Yönetim Kurulu Üyeleri’ne, Federasyonlarımızın,  Birlik ve Odalarımızın tüm yöneticilerine, en çok da Türkiye genelindeki tüm esnaf ve sanatkar kardeşlerimize, bugüne kadar Türkiye’nin kalkınmasına yaptıkları eşsiz katkılardan dolayı, ülkem ve milletim adına bir kez daha şükranlarımı ifade ediyorum.

TESK, Türkiye genelinde, 2 milyonu aşan üye sayısıyla, çalışanları ve aileleri de hesap ettiğimizde 10 milyona yakın vatandaşımızı kapsayan büyük yapısıyla, ülkemizin en önemli, en dinamik örgütlerinden biri olma özelliğini taşıyor.

Her zaman ifade ettim, bizde esnaf ve sanatkar, sadece ticaretle, sadece ekonomik faaliyetle iştigal eden bir kesim asla değildir. Selçuklu döneminden başlayarak, Ahilik kültürü altında esnaf ve sanatkar, bu ülkenin her zaman mayası olmuş, çimentosu olmuş, ülkeyi ayakta tutan, bir arada tutan, ülkemize istikamet çizen bir vazifeyi, asırlar boyunca hakkıyla yerine getirmiştir.

Bizim kültürümüzde, bizim medeniyetimizde esnaf sadece alan, satan, ticaret yapan kişi değildir. Esnaf, semtimizin, mahallemizin, sokağımızın abisidir. Esnaf, manevi değerlerimizin, geleneklerin, kültürün, dilin muhafızıdır. Esnaf, toplumsal dokunun sosyal dayanışma ve adaletin adeta teminatıdır. En önemlisi de esnaf, güvenilirliğin, emin olma sıfatının, dürüstlüğün simgesidir. Bütün bu vasıflar, öyle birkaç asır değil, 9 asırlık bir süreçte, Anadolu’yu, Trakya’yı, üzerinde yaşadığımız toprakları ve milleti şekillendirerek bu günlere ulaşmıştır.

Esnaf, elinde teraziyi tuttuğu kadar, gerektiğinde gitmiş silah tutmuş, vatanını savunmuştur. Gerektiğinde gitmiş, kalem tutmuş, ilmin ışığını yaymıştır. Gerektiğinde gitmiş, polise, hakime, savcıya intikal ettirmeden, adaleti tecelli ettirmiş, meseleleri çözmüş, küslükleri anlaşmazlıkları gidermiştir. Ne diyor, Ahi Evran, “Ahinin eli açık olacak, kapısı açık olacak, sofrası açık olacak, bunun yanında gözü, dili, beli kapalı olacak. Ahi, işine, eşine yani ailesine ve aşına özen gösterecek. Kuvvetliyken affetmesini bilecek. Hiddetliyken yumuşak davranmasını bilecek. Muhtaç iken bile başkalarıyla paylaşacak kadar cömert olacak.” Evet, bu vasıflar, bizim esnafımızın vasıflarıdır. Ama aynı zamanda esnafımızın toplumun tüm kesimleri için muhafaza ettiği vasıflardır.

Eğer bugün, bağımsız güçlü bir ülkeysek, bugün geleceğe umutla bakan bir milletsek, buna en çok da esnafımıza, sanatkarımıza, onların yaşattığı Ahilik kültürüne borçluyuz.

Bu Genel Kurul vesilesiyle, başta Ahi Evran olmak üzere, gelmiş geçmiş tüm ahilerimizi de minnetle yad ediyor, 9 asır sonra dahi bu kültürü yaşatan sizlere teşekkür ediyorum.

Değerli Kardeşlerim,

10 Ağustos tarihinde biliyorsunuz, milletimiz sandık başına gitti. Tarihimizde ilk kez Cumhurbaşkanı, milletin doğrudan oylarıyla seçildi. 28 Ağustos’ta, TBMM’de yemin ederek görevimize başladık. Açıkçası hem 12. Cumhurbaşkanı olarak hem de halkın doğrudan oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak, bugün ilk kez bu tarzda bir buluşmaya katılıyor, ilk kez TESK Genel Kurulu vesilesiyle, kürsüden katılımcılara hitap ediyorum. Yarın da inşallah TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi toplantısına katılacak, orada da yine katılımcılara Türkiye ekonomisini istişare etmesini, onlarla bunun fırsatını bulacağız. Tabii bu tarzda ilk buluşmayı, TESK’in Genel Kurulu vesilesiyle yapıyor olmanın, ilk kitlesel buluşmayı, esnaf ve sanatkarımızla gerçekleştiriyor olmanın da bende ayrı bir manası ayrı bir heyecanı var.

Şunu çok iyi biliyorum: Esnaf için her gün yeni bir gündür. Esnaf, her yeni güne yeni bir heyecanla, yeni bir umutla uyanır, -az önce Başkan da söyledi- dükkanını besmeleyle, dua ile açar, akşam da kanaat içinde kazandığına hamd ederek, şükrederek dükkanını kapatır. Akşam esnaf için muhasebe günüdür. Ancak biliyorum ki bizim esnafımız, akşam olduğunda sadece alacaklarının ve vereceklerinin hesabını yapmaz. O gün ülke için ne yaptığını, millet için ne yaptığını, çalışanları için, yoksulları için ne yaptığını, onun muhasebesini yapar. Bu tabii bizim geleneğimizde, gerçekten çok önemli bir yere haiz. TESK’in 19. Genel Kurulu’nda, Ahilik kültürünü bir kez daha teneffüs ederken, açıkçası şahsen de yeni bir başlangıcı yapıyor olmanın, “Bismillah” diyor olmanın heyecanını, sizlerle burada bir kez daha yaşıyorum.

10 Ağustos seçimlerine girerken, yoğun bir şekilde “Yeni Türkiye” vurgusu yapmış, Türkiye’de artık yeni bir dönemin başlayacağını ifade etmiştim. Burada şu noktanın altını özellikle çizmek isterim: “Yeni Türkiye” esasında önemli bir boyutuyla, unutulanların tekrar hatırlandığı Türkiye’dir. “Yeni Türkiye”, bizi biz yapan değerlerin, bizi biz yapan medeniyet unsurlarının yeniden ihya edildiği Türkiye’dir. Yüzümüzü, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümü olan 2023’e döndük. Ancak bir yandan da bize gelecek istikametini çizecek köklerimize yani hayat damarlarımıza daha sıkı bir şekilde bağlanmaya başladık. “Yeni Türkiye”, bir yandan geleceğe yürüyüştür. Ama aynı zamanda işte o Ahilik kültürünün, o dayanışmanın, o birliğin, o dinamizmin yeniden yakalanmasıdır. Son 200 yıl içinde bize unutturulan ne varsa, bizim ruhumuzdan, bizim millet olarak özümüzden bir parçayı kopardı, dağıldı. Köklerimizle kopan her bağ, bizi tarihimizden, ecdadımızdan uzaklaştırdı. Onlarla olan itibarımızı örseledi. “Yeni Türkiye” derken, esasında bir yönüyle de işte o tarihimizin ve medeniyetimizin köklerine yüzümüzü dönüyor, unutturulanları yeniden hatırlamaya başlıyoruz.

Bakın bizim ticaret kültürümüzde, “acımasız rekabet” diye bir mevhum asla olmamıştır. Güçlünün zayıfı ezdiği, büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir düzen, böyle bir sistem bizim medeniyetimizde kendisine asla yer bulmamıştır. Her ne pahasına olursa olsun, büyüme, bedeli her ne olursa olsun zenginleşme, bizim tasvip edeceğimiz bir ilerleme ve kalkınma tarzı olamaz.

2023’e yürürken, bizi biz yapan değerleri, bir ağırlık olarak görürsek, onları koparıp atarsak inanın kazandığımızı zannettiğimiz noktada aslında kaybettiğimizi anlarız ve telafi için de çok geç kalmış oluruz. “Yeni Türkiye”, acımasız, vahşi, vicdanı olmayan bir kalkınma modeli değildir. Refahın adil, vicdan terazisinde tartılmış şekilde dağıtılmasını öngören bir Türkiye’dir. Biz, 2023’e inşallah yanımıza şehitlerimizin ruhaniyetini alarak yürüyeceğiz. 2023’e milletin hayır duasını alarak yürüyeceğiz. 2023’e Ahilik kültürünü yeniden hatırlayarak, o kültüre, o geleneğe daha sıkı sahip çıkarak ilerleyeceğiz. En önemlisi de 2023’e 77 milyonun -tabii o zaman 85 milyon olacağız inşallah- birliğini, uhuvvetini yani kardeşliğini tesis ederek ulaşacağız.

Değerli Arkadaşlar,

Başbakanlığımız esnasında, zaman zaman esnaf kardeşlerimizle bir araya geldik. Sizlere çözüm sürecimizi anlattık. Bu süreç için sizlerden hep destek istedik. Az önce Sayın Başkan’ın ifade ettiği Akil İnsanlar çalışmasında kendileri de yer aldılar. Ve hep Anadolu’nun 81 vilayeti, o dönemde dolaşıldı. Çözüm sürecinin hem muhafaza edilmesinde hem de güçlenmesinde esnafımızın çok önemli vazifeler üstlenmesine o gün inandık, bugün inanıyorum, yarın da inanacağız.

2 milyon esnaf, onların çalıştırdıkları, onların aileleri düşünüldüğünde sizler, sadece TESK olarak, 10 milyonluk bir kitleyi asgari bazda temsil ediyorsunuz. Bunun da ötesinde sizler, toplumdaki birliğin, dayanışmanın, uhuvvetin anahtarını adeta ellerinizde bulunduruyorsunuz. Her bir esnaf ve sanatkar kardeşimin bu sürece yüreğini koyması, inanın her meselenin Türkiye’nin gündeminden tek tek çıkmasını temin edecektir.

Terörün maddi boyutuyla, en çok da esnaf ve sanatkarımıza zarar verdiğini, hepiniz biliyorsunuz ve yaşıyorsunuz. Kepenk kapatmalar, esnafımıza zarar verdi. Yol kesmeler, esnafımıza zarar verdi. Şehirlerde oluşan güvensizlik atmosferi, esnafımıza zarar verdi. Yatırımlara yapılan saldırılar, turizme, eğitime yapılan saldırılar, en başta esnafımızın kaybetmesine yol açtı. Bu sorun çözüldüğünde, bu mesele Türkiye gündeminden çıktığında, inanın anneler-babalar, gençler kadar, şehirlerimizde ticaret de bu süreçten kazançlı çıkacak. Esnafımız da bu süreçten kesinlikle kazançlı çıkacaktır.

Bakın geride bıraktığımız 1.5 yıllık süreç, Doğu ve Güneydoğu’da ekonominin ve ticaretin ciddi manada canlanmasını sağladı. Esnaf artık kepenk kapatmıyor. Şu anda artık nasıl ki anneler, çocuklarının dağa kaçırılmasına cesaretle itiraz ediyorlarsa, Diyarbakır’da tavrını ortaya koyan anneler babalar, eğer bugün Abdi İpekçi’ye geliyor, burada aynı tavrı ortaya koyabiliyorsa, esnaf da zorla kepenginin kapattırılmasına artık itiraz ediyor.

Sabotajlara itibar etmeyeceğiz. Kimi illerimizde, ilçelerimizde çözüm sürecini tahrip etmek amacıyla, sabotaj amaçlı kurulmuş tuzaklara asla düşmeyeceğiz. Gençlerin ölmediği, kepenklerin kapatılmadığı, sokakların çatışma alanına dönmediği bir süreci yakaladık. İnşallah bunu hep birlikte muhafaza edecek, bunu hep birlikte geleceğe taşıyacağız. Gerek TESK yönetimi, gerek esnafımız ve sanatkarımız, sağ olsunlar, çözüm sürecine hep destek verdiler. Her zaman katkı sundular. İstiyorum ki, bunu daha ileri seviyelere taşıyalım. Bakkalımız müşterisine bunu anlatsın. Berber, kuaför, taksi şoförü, müşterisine bunu anlatsın. Lokantacı, marangoz, terzi, müşterisine bu uhuvveti, bu kardeşlik iklimini sürekli hatırlatsın.

Her zaman ifade ettim, çözüm süreci, tek başına hükümetin, tek başına siyasi partilerin değil, 77 milyonun ortak meselesidir. Bu konuda hükümet ne kadar dertliyse, siyasi partilerin de o kadar dertli olması gerekir. Doğu, Güneydoğu, ne kadar dertliyse, Batının Akdeniz’in, Karadeniz’in, İç Anadolu’nun da o kadar dertli olması gerekir.

Terörün bedelini sadece Doğu ve Güneydoğu’daki anneler, sadece oradaki babalar, sadece oradaki esnaf, işveren ödemedi. 81 vilayetimiz, istisnasız bu meselede bedel ödedi. İnşallah bu meseleyi de 77 milyon, hep birlikte çözeceğiz. Hep birlikte kardeşliğimizi güçlendireceğiz. Hiç kimse, umutsuz olmasın. Süreci sabote etmek için, baltalamak için, milletin zihnini bulandırmak için yapılan tahriklere hiç kimse aldanmasın. Türkiye’nin önünde bu meseleyi çözmekten başka bir seçenek yoktur. Ve inşallah Türkiye bu meseleyi çözmek için başlattığı süreci güçlendirerek nihayete erdirecektir. Esnaf ve sanatkarımızın bu hayati meselede, hepimizin istikbalini ilgilendiren bu meselede, daha fazla inisiyatif alacağına da yürekten inanıyorum.

Değerli Kardeşlerim,

Dünyada teröre en büyük bedeli ödemiş ülkelerden biriyiz. Son otuz yıl içinde hem çok fazla canı yitirdik hem de ekonomik olarak çok ağır bir maliyet ödedik. Bu süreç içinde zaman zaman yanlışlar yapılmış olsa da, özellikle son dönemde, güvenlik ve özgürlük dengesini gözeterek, terörle mücadeleyi sürdürdük.

Burada TESK Genel Kurulu’nda, hem sizlere hem ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımıza hem de tüm dünyaya bir hususun altını kalın çizgilerle çizerek ifade etme arzusundayım. Türkiye, 30 yılı aşkın bir süredir, terörle mücadelesinde maalesef her zaman yalnız bırakıldı. İşlenen cinayetler, bazı ülkeler tarafından görmezden gelindi. Toplu katliamlara, bebeklerin dahi katledilmesine, camide insanların kurşuna dizilmesine, çocukların eline silah verilmesine, kadınların istismar edilmesine, belli ülkeler seyirci kaldılar, sessiz kaldılar. Hatta bazı ülkeler, sadece seyirci kalmakla, sadece müsamaha göstermekle kalmadılar. Türkiye’ye yönelik teröre destek verdiler. Ne zaman ki terör, bu ülkeleri hedef almaya başladı, işte o zaman meselenin ciddiyetini anladılar. Bu bölgede kurulan, bu bölgede faaliyet gösteren, gücünün de önemli bir kısmını Batıdaki faaliyetlerinden temin eden kanlı terör örgütlerinin, gün gelip silahı bu ülkelere doğrultacağını, çok geç de olsa gördüler.

Bakın biz, terörün sınırlarının, ilkelerinin olmadığını, terörün hedef ayrımı yapmayacağını defalarca söylediğimizde bize hak veriyor, ama gizliden gizliye o terör örgütlerine göz yummaya devam ediyorlar. Şu anda haklılığımızı görmüş durumdalar, yetmez. Acaba bizimle beraber, bu mücadelede ne kadar yer alacaklar, bunu görmemiz lazım.

Aynı şekilde Ortadoğu’da, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de bugüne kadar yaptığımız uyarıları dikkate almayanlar, ortaya çıkan sonuca bakıp bizim haklılığımızı şimdi teslim ediyorlar. İşte Ukrayna, aynı şekilde.

Türkiye, bu bölgeyi tanıyan, bilen, bu bölgenin dinamiklerini çok iyi anlayan bir ülkedir. Aynı zamanda Türkiye, nereden gelirse gelsin, kim olursa olsun, her türlü terör örgütünün karşısında olan bir ülkedir. Bakınız bunu burada bir kez daha ve altını çizerek ifade ediyorum. Türkiye ayrım yapmaksızın her türlü terörün ve terör örgütünün karşısında bir ülkedir. Biz, değerli arkadaşlarım, “İslami terör” diye bir kavramı asla ve asla hiçbir zaman kabul etmedik, kabul etmiyoruz. Zira İslam kelime itibariyle kavram itibariyle, “silm” yani barış tanımından türemiştir. Barış dini olan İslam’a kimse kalkıp da terörü yakıştıramaz. Böyle bir şey bizim dinimizde yok. “Sünni terör”, “Şii terör” diye bir kavramı, biz asla kabul etmedik. Biz bir defa mezhepçiliği reddeden bir dinin mensubuyuz. Bizim için şu mezhep, bu mezhep, bunların hiç biri önemli değil. Bizim için aslolan İslam’dır. Bizim dinimizin de bu konudaki hükümleri bellidir. İnsan canına kasteden her türlü illegal yapı, bizim nazarımızda aynıdır ve aynı derecede kötüdür. Biz, “Bir insanı katleden tüm insanlığı katletmiş gibidir” hükmünü veren bir dinin mensuplarıyız. Dolayısıyla biz bu noktada, çocuk, kadın, yaşlı demeden masum insanların canına kasteden bu tür eylemleri, bu tür örgütleri nasıl tensip ederiz?

Şu anda içeride ve dışarıda belli medya kuruluşlarının son derece sistemli bir şekilde Türkiye ile terörü aynı kefeye koyma çabası içinde olduklarını görüyoruz. ABD’deki bazı gazete ve televizyonlar, Avrupa’daki bazı yayın kuruluşları, Türkiye içindeki o malum medya kuruluşları, el birliğiyle koordinasyon içinde Türkiye’ye yönelik böyle bir saldırı başlatmış durumdalar. Dün, bir uluslararası gazete, benim ve Sayın Başbakan’ın Hacı Bayram Camii’nde namazdan çıkarken çekilmiş fotoğrafımızı kullanıyor, altına da bir terör örgütünün, o caminin bulunduğu bölgeden terörist devşirdiğini yazıyor. Çok açık söylüyorum, bu en hafif tabiriyle edepsizliktir, alçaklıktır, adiliktir. Türkiye’yi teröre destek veren, teröre göz yuman bir ülke gibi göstermek densizliktir. Yok Türkiye petrol alıyormuş, yok Türkiye silah veriyormuş, hastanede yaralıları tedavi ediyormuş. Bunu defaatle Enerji Bakanım da açıkladı, biz de açıkladık, böyle bir şey asla kesinlikle söz konusu değil. Ha biz, Filistin’de olan yaralıları ülkemize aldık ve şu anda ülkemizde tedavi ediliyor. Daha da gelirse, daha da alırız. Niye, biz İsrail’in Filistin’deki o saldırılarında yaralanmış olan, ayakları kopmuş, başlarından yaralanmış çocuk, kadın, erkek, bunları almayıp da ne yapacaktık? Şimdi bu hem insani hem vicdani görevimizdir. Şu ana kadar bunu yaptık. Yaklaşık 100’e kadar geldi. Hepsinin tedavisi ülkemizde görülüyor. Daha da gelirse, daha da alırız. Bu, bizim tarihimizden devşirdiğimiz, inancımızdan devşirdiğimiz, vicdanımızın sesine kulak verdiğimiz bir görevimizdir.

Tabii bu haberlerin nereden pompalandığını, bu haberlere nereden malzeme üretildiğini de aslında çok iyi biliyoruz. Türkiye, bu algı operasyonlarına boyun eğmeyecek kadar büyük bir ülkedir. Bunu da ifade etmek isterim. Türkiye, böyle yalan haberler karşısında diz çökmeyecek, istikamet değiştirmeyecek kadar büyük bir ülkedir. Şunu da hatırlatmak durumundayım: Bizim için Musul’da alıkonulan 49 can her şeyden önemlidir. Biz, konuşurken dikkatli konuşmak durumundayız. Çünkü biz, mesuliyet makamındayız. 49 canın hassasiyetini dikkate alarak konuşmak, o hassasiyetle hareket etmek zorundayız. Biz isteriz ki, bu ülkenin medyası da, bu ülkenin siyasi partileri de aynı hassasiyeti taşısınlar. Ama üzülerek ifade ediyorum, bu hassasiyetin taşınmadığını, 49 canın hayatını hiçe sayarak, ihanet şebekelerinin değirmenine su taşındığını görüyoruz. Bu ahlaksızca saldırı girişimlerinin de inşallah tamamını boşa çıkaracağız.

Pazar günü BM Genel Kurulu için New York’a gidiyoruz. Orada hem Genel Kurul’da hem görüşeceğimiz dünya liderleriyle, bu muhataplarımıza bu çirkin algı operasyonunu anlatacağız. Türkiye olarak hem içeride hem dışarıda her zaman yaşatmanın tarafında olduk. Bundan sonra da her zaman yaşatmanın tarafında olacağız. Bu ülke ve bu millet her ne şekilde olursa olsun, cana kıyanların, zulmedenlerin, zalimlerin karşısında olmuştur. İnşallah ebediyen de karşısında olacaktır. Ben, o yaralı Filistinli kardeşlerimizi ziyaret ettiğimde, o ayağı kopmuş olan yavrularımızı gördüğümde fakat o haliyle bile onların ortaya koyduğu tavrı gördüğümde, Türkiye’ye karşı onların o bağlılıklarını, sevgilerini gördüğümde, mesuliyetimizin ne kadar ağır olduğunu daha da farklı bir şekilde hissettim.

Çok Değerli Kardeşlerim,

Türkiye’ye, Türkiye’deki istikrara yönelik, içeriden ve dışarıdan yapılan algı operasyonlarının bir hedefi de biliyorsunuz ekonomi. Aslında bu operasyonlara son 12 yıl içinde defalarca başvuruldu. Bugün de aynı bayat senaryo uygulanmak isteniyor. Ulusal ve uluslararası medya ya da belli kredi derecelendirme kuruluşları üzerinden Türkiye ekonomisi üzerinde olumsuz değerlendirmelerin yapıldığına şahit oluyoruz. Hamdolsun, Türkiye bu tuzaklara da bugüne kadar düşmedi. Hükümetin yere sağlam basarak tedbirli, temkinli şekilde ilerlemesi suretiyle, bütün bu tuzakların boşa çıkartılacağına da gönülden inanıyorum.

Bakın, dünyanın en güçlü ekonomilerinin dağıldığı ya da yerinde saydığı bir ortamda, Türkiye ekonomisi 2013 yılında %4’ü aşan bir büyüme kaydetti. Bu yıl, ilk çeyrekte, biliyorsunuz yine büyüme %4’ün üzerinde oldu. İkinci çeyrekte 2 küsur bir büyüme oldu. Altı ayı aldığımızda %3,3 bir büyüme söz konusu. Avrupa ülkelerinin hiç birinde %1’i aşan bir büyüme yoktu. Hepsi birin altında. En ideali Almanya’dır, 0,8.

Değerli Arkadaşlarım,

Bu kredi derecelendirme kuruluşları, kalkıyor, iki tanesi şu anda Türkiye ile ilgili olumsuz bir açıklama, zorlama onun gayreti içine giriyor. Avrupa’da batmış, çökmüş, şu anda Avrupa’nın çok ciddi destekleriyle ayakta tutulmaya çalışılan ekonomilerin olduğu ülkeye 6 derece birden artış veren bu kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ile ilgili yaptıkları bu açıklama, sadece siyaseten çökertemedikleri bir ülkeyi, acaba ekonomik noktada nasıl çökertiriz, bu bir projedir, bunun gayretidir. Bunlar kendilerini acaba ne zannediyorlar diye ben bir soru soruyorum. Ve geçenlerde basın mensubu arkadaşlarıma da bir seyahatte söyledim. Biz bundan önce bir kredi derecelendirme kuruluşu ile Başbakanken ilişkiyi kestik. Bunlara biz para veriyoruz. Buraya üye iseniz belli yılda bir ücret, para veriyorsunuz. Türkiye bundan sonraki süreçte, bu iki tanesiyle de ilişkisini keser, çünkü biz bunlarla ekonomimizi büyütmedik. Biz, tüm esnafımızla, dünyayı fellik fellik dolaşarak ekonomimizi büyüttük. Bundan sonra da yine aynı şekilde fellik fellik dolaşacağız, dünyanın her yerine tüm kuruluşlarımızın temsilcileri, esnafımızı alarak buralara gidecek, buraları dolaşacak, sektörel bazda bağlantılarımızı kuracak, adımlarımızı da buna göre atacağız. Onun için esnafımızı da yakından ilgilendiren sadece birkaç rakamı özellikle sizinle paylaşmak istiyorum.

 2013 yılında, Türkiye’de biliyorsunuz otomobil satışları tüm zamanların rekorunu kırdı. Bir yıl içinde toplam 665 bin adet otomobil satışı gerçekleşti. 2002 yılının tamamında 91 bin adet otomobil satılmıştı. 2014 yılının sadece Ocak-Temmuz ayları arasında 272 bin adet otomobil satışı gerçekleşti. Buzdolabına bakıyoruz, aramızda beyaz eşyacılar çoktur, eller kalktı. Buzdolabına bakıyoruz, 2013 yılının tamamında yine rekor kırmışız. 1 yıl içinde 2 milyon 595 bin adet buzdolabı satılmış. 2002’de bu rakam sadece 1 milyon 88 bin. Çamaşır makinesine bakıyoruz, yine rekor var, 2002’de bir yılda 824 bin adet çamaşır makinesi satılmış, 2013’de 1 milyon 992 bin adet, tüm zamanların rekoru bu, bir satış.

Yine esnafımızı yakından ilgilendiren bir alan, turizm. 2002’de turizm gelirimiz, 8,5 milyar dolar iken 2013’de rekor kaydettik, 32 milyar dolar. İlk 6 aylık rakamlara baktığımızda turizm gelirinin geçen yıldan daha fazla olduğunu görüyoruz. Artış devam ediyor. Şu anda bize oteller yetmiyor. Önemli bir destinasyon merkezi oldu Türkiye, içindeki destinasyon gücü, kuvveti bunlarla beraber.

Bölgemizdeki tüm risklere rağmen, Türkiye’ye yönelik tüm algı operasyonlarına rağmen, Türkiye ekonomisi istikrarla büyümeye devam ediyor. İşte haziran ayı işsizlik rakamları yayınlandı, %9,1 oranıyla dünyadaki gidişin tersine, yine biz hamdolsun rekor kaydettik.

Bu süreci inşallah hep birlikte muhafaza edeceğiz. Hükümet çaba gösterecek, muhalefet destek olacak, sivil toplum örgütlerimiz; TESK, TÜSİAD, TOBB, Hak-İş, Türk-iş, Memur-Sen, TİSK  gibi işçi-işveren esnaf örgütlerimiz, Türkiye Ziraat Odaları Birliği gibi çiftçi örgütlerimiz destek olacak ve ekonomiyi daha da güçlendirmeyi inşallah sürdüreceğiz. İnanıyorum ki yeni hükümet de her adımda sizlerle istişare ederek, sizin görüş ve önerilerinizi dinleyecek, bu süreci aynı şekilde kararlılıkla sürdürecektir.

Türkiye, ekonomide olsun, demokratikleşme alanında olsun, çözüm sürecinde olsun çok önemli fırsatları, çok önemli imkanları yakaladı. Artık, enerjimizi, faydası olmayan gerilimlere, faydası olmayan kamplaşmalara, kutuplaşmalara sarf etmeden, her zerresine kadar geleceğimiz için seferber edeceğiz. Bakın her birimiz şunu gördük: Yasakların bu ülkeye faydası yoktur. Kısıtlamaların bu ülkeye faydası yok. Husumetlerin, kamplaşmanın, kutuplaşmanın, bu ülkeye faydası yok. Tam tersine, yasakları, kısıtlamaları kaldırdıkça, uhuvveti, dayanışmayı güçlendirdikçe ekonominin de büyüdüğünü, sofradaki ekmeğin de çoğaldığını gördük. Ağır bedeller ödendi, ama demokrasinin hiç kimseye kaybettirmediğini, tam tersine 77 milyona kazandırdığını bu millet tecrübe etti. Biz, demokrasiyle büyüyecek, kardeşlikle büyüyeceğiz. Bunu temin edecek, bunu güçlendirecek olan, samimiyetle söylüyorum, esnafımızdır, sanatkarımızdır.

Bir şeyi özellikle söylemem lazım. Taksi şoförü umutlu olursa, yolcusu umutlu olur. Berber umutlu olursa, koltuğundaki müşterisi umutlu olur. Bakkal, kasap, manav, kamyon şoförü, otobüs şoförü umutlu olursa, sokak umutlu olur, mahalle umutlu olur, yollar da umutla, umuda, geleceğe açılır.

Kardeşlerim, siz Türkiyesiniz. Siz umutlu olursanız, bilin ki Türkiye de umutlu olur. Rabbim, umudumuzu hiç eksiltmesin diyorum.

“Rabbim hepinize helal, bol, bereketli kazançlar nasip etsin” diyorum. Ve az önce de söylendiği gibi, inşallah şimdi yeni perakendecilik olayıyla, bu yeni yasal düzenlemeyle, inşallah hükümet bu konudaki bütün mevzuat düzenlemeleriyle, bunun da önünü çok daha farklı bir şekilde açacak düzenlemelerle, inşallah gelecek çok daha farklı olacaktır.

“Allah sizi kazalardan, belalardan korusun, yolunuzu bahtınızı her daim açık etsin” diye dua ediyorum.

Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonunun 19. Genel Kurulunun hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun var olun, Allah’a emanet olun.