Milli Türk Talebe Birliği Genel Kurulu’nda Yaptıkları Konuşma

18.11.2023

Milli Türk Talebe Birliği’nin Kıymetli Yöneticileri ve Mensupları,

Aziz Kardeşlerim,

Değerli Misafirler,

Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Birliğimizin 62. Genel Kurulunun hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum.

Kuruluşundan bugüne Milli Türk Talebe Birliğimizin çatısı altında mücadele eden, görev alan, hizmet veren herkese şükranlarımı sunuyorum. Bugün de aynı kutlu mücadeleyi sürdüren kardeşlerimizin her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Genel Kurulumuzda hizmet bayrağını devralacak olan kardeşlerime Rabbimden başarılar diliyorum.

Bilindiği gibi, Milli Türk Talebe Birliği’nin kuruluşu 1916’ya kadar gider. Cumhuriyetin ilanından sonra da çalışmalarını sürdüren Birliğimiz, Hatay meselesinin en hararetli günlerinde aldığı aksiyon sebebiyle 1936 yılında kapatılmıştı. Yaklaşık 10 yıl sonra yeniden faaliyete geçen Milli Türk Talebe Birliği, 1965 yılına kadar ismine ve temsil ettiği misyona pek de uyuşmayan bir yönetimin elinde adeta bizar olmuştu. Daha sonra yeniden isminde ifadesini bulan milli bir çizgiye yönelen Birliğimiz, benzer pek çok sivil toplum kuruluşu gibi 12 Eylül darbesinin enkazı altında kalmıştır. Kalbi ülkesine ve milletin hizmet aşkıyla çarpan büyüklerimizin ve gençlerimizin ısrarlı takibiyle Birliğimiz 2008’de resmen tekrar faaliyete geçmiştir.

Milli Türk Talebe Birliği, yaklaşık 107 yıllık tarihiyle ülkemiz gençliğinin önünde maziden atiye kurulan bir köprü olmayı sürdürmektedir. Çanakkale Savaşı döneminden başlayıp milli mücadele ve Cumhuriyetin çeşitli evrelerine kadar uzanan süreçte, Birliğimiz daima milletimizin saldırı altındaki değerlerinin savunucusu olmuştur. Türkçe hassasiyetinden Bulgaristan’daki Türk mezarlarının tahribine karşı çıkmaya, Hatay’ın anavatan katılması ısrarından Sovyet tehdidiyle mücadeleye, Kıbrıs meselesini sahiplenmekten Doğu Türkistan ve Kerkük’teki gelişmelere, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması davasından büyük Türkiye vizyonuna kadar gerçekten çok geniş bir yelpazede bunun örneklerini görmek mümkündür.

Biz de gençlik yıllarımızda bu çatı altında pek çok faaliyete katıldık, pek çok kültür ve sanat programında bilfiil yer aldık. Fakir de burada Tesisler Müdürlüğü yaptı, Kültür Müdürlüğü yaptı. Ve özellikle de tabii üstadımızın jübilesiyle alakalı burada bir seçim yapıldı; tabii bu koltuklar o zaman yok, tahta koltuklar, burası tabii sahne ve 2 arkadaş finale kaldık. Bir arkadaşım o kendine göre çok uzunca bir üstadın takdimini hazırladı, ben de şöyle bir A4’ün yarısı kadar bir takdim hazırladım. Tabii üstadımızın bazı ifadeleri çok ağırdı ve diğer arkadaşıma onu yaptırmadı, görevi fakire verdi. Jübilesini Spor Sergi Sarayı’nda yapıyoruz, yani bugünkü Harbiye’de bulunan o salonun yerinde Spor Sergi Sarayı vardı, İstanbul’un en büyük spor salonu orasıydı, orada yapıyoruz ve tribünler çöktü, muhteşem bir katılım. Ve üstadımızın orada başlayan o jübile serüvenini İzmir, Ankara devam ettirdik. Tabii böyle bir süreç söz sonu.

Şimdi Ayasofya’yı konuşuyoruz hep, Ayasofya da su terazisinin Sultanahmet’te önünde bulunuyoruz, konuşmacılar orada, miting meydanda tabii devasa ve o meydandaki mitingde az önce de söylendiği gibi üstadımız orada Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak, hem de nasıl açılacak diyerek o günden işaret fişeğini yaktı ve elhamdülillah Ayasofya’yı açmak da bizlere nasip oldu.

Milli Türk Talebi Birliği’nin en önemli özelliği, ülkemizdeki milliyetçi ve mukaddesatçı gençlerin tamamını kucaklamayı başarabilmesidir. Kimi dönmelerde farklı ekollerin ağırlığı hissedilmiş olsa da, Birliğin genel olarak bu vasfını korumaya özen gösterdiğini görüyoruz. Bugün de Birliğimizden beklentimiz, gençlerimizin siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojik olarak yoğun bir küresel bombardıman altında kaldığı şu dönemde aynı kuşatıcılığı sergilemeye devam etmesidir.

Şu anda karşımda bulunan, spor salonunda bulunan tüm gençlerimizden benim ricam, benim istirhamım, aman ha şu kucaklayıcı vasfınızı asla kaybetmeyin. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.

Geleceğimizin sahibi ve teminatı olan gençlerimizi güçlü bir tarihi ve kültürel donanımla dünyaya hazırlayamazsak işimizi zora sokarız. İşte şu anda İsrail-Filistin olayını hep birlikte dünyada takip ediyoruz, neler olduğunu hep birlikte görüyoruz. Müslümanlar buna layık mı? Değil. Ama yanlışlarımız, eksiklerimiz var. Bakın, bütün Batı dünyası Haçlı emperyalist yapı bir arada, birbirinden ayrı yanları yok. Dün akşamki ziyaretimde de ne yazık ki bunları gördüm, Cumhurbaşkanında da bunu gördüm, diğerinde de. Yatıyorlar kalkıyorlar söyledikleri şey, Hamas da Hamas, Hamas da Hamas. Neymiş, 7 Ekim’de Hamas’ın o çıkışı işte bu hali ateşledi diyorlar.

Tabii kendilerine şunu söyledim: Şu anda 13 bin çocuk, kadın, yaşlı İsrail tarafından öldürüldü, bunu niye konuşmuyorsunuz? İşte rehineler; tamam, İsrail’in elindeki rehineler ne olacak? 10 bine yakın İsrail’in elinde şu anda rehine var. Hadi Almanya olarak siz onları verme adımını atın, biz de şu anda Hamas’ın elindekilerini almanın gayreti içerisine girelim, var mısınız buna? Evet diyemiyorlar. Bir hafta sonra İsrail’e gidecek Cumhurbaşkanınız, atın bu adımı, ha biz de karşı adımı atalım, başka türlü bu olmaz. Ne olursa olsun dik duracağız, bundan taviz veremeyiz.

Bireysel kariyeri peşinde koşmaktan başka ideali olmayan bir kitle, bizim istikbalimizi emanet edeceğimiz gençlik olamaz. Birlik, beraberlik, inanç, cesaret ve istikrar içinde hareket eden, ülkesini ve milletinin meselelerine kafa yoran, fikri ve bedeni yetkinliğiyle öne çıkan bir gençlik inşallah bu çatı altında kendini gösterecektir.

Birliğimizin sembol isimlerinden üstadın, “zaman bendedir ve mekan bana emanettir” diye ifade ettiği şûra sahip bir gençliğin yetişmesi için üzerimize düşenleri yapmak bizim de boynumuzun borcudur.

Hep söylediğimiz gibi, şu salondaki büyüklerimiz, bizim kuşağımız ve hatta bizden sonraki nesil, gençlerimizin zamanının misafirleri olarak biz buradayız, biz misafiriz şu anda, asıl sahipler burada, ona göre sizden beklentimiz çok fazla.

İnşallah az önce içeride büyüklerimiz, gerek İsmail abi, gerekse diğer büyüklerimiz, yani burayı artık yıkalım, buranın yerine yeni bir Milli Türk Talebe Birliği inşa edelim diye bir ricada bulundular. Ve şu anda Fatih Belediye Başkanımız başta olmak üzere böyle bir adımın atılması için inşallah kısa sürede cebi şişkin olan kardeşlerim de tabii bu işe destek vermek suretiyle bu adımı atmak lazım. Bize düşen görev, gençlerimize adına Türkiye yüzyılı dediğimiz büyük, güçlü, müreffeh Türkiye’nin inşası için gereken altyapıyı kurmak ve imkanları sağlamaktır. Yani burada bir fiziki yapı inşa edilmesi gerçekten bu kurumun ideallerine yakışan bir adım olacaktır. Vatan topraklarındaki bin yıllık varlığımız ile binlerce yıllık medeniyet mirasımızın Allah’ın izniyle daha binlerce yıl devam edebilmesini ancak bu şekilde temin edebiliriz.

Değerli Kardeşlerim,

İnsanlığın en eski miraslarını bünyesinde barındıran bir coğrafyada hüküm sürüyoruz. Bu büyük ve şanlı mirasın sahibi olmak, aynı zamanda pek çok sorunu, sıkıntıyı, krizi göğüslemeyi de gerektiriyor. Sizlerin de takip ettiği gibi, ülkemiz adeta bir ateş çemberiyle çevrilidir. Türkiye bu ateş çemberi içinde siyasi, ekonomik, askeri, kültürel, sosyal her alanda dünyanın en ileri ülkelerinden biri olma hedefiyle yoluna devam ediyor. Fakat şunu unutmayalım: Haçlı-Hilal anlayışı bitmiş değil, bu aynen devam ediyor.

Bu ateş çemberini yakanların ve sürekli körükleyenlerin tek bir gayesi vardır, o da Türk ve İslam dünyasının lokomotif ülkesi Türkiye’nin hedeflerine ulaşmasının önüne geçmektir, ama müsaade etmeyeceğiz.

Sınırlarımız içinde ve çevresinde yaşanıp da ülkemiz aleyhine sonuçlar doğuran her faaliyetin gerisinde milletimizi bu topraklardan söküp atma niyeti olduğundan zerre kadar şüpheniz olmasın. Tabii bu topraklar derken kastımız geniş manada gönül coğrafyamızdır. Türkiye’nin sadece kendi sınırlarından ibaret bir ülke olmadığını hala kabul etmek istemeyen varsa ya gafildir ya da kafası ve kalbi başka mahfillere kiralanmış haindir.

Dolayısıyla çevrimizi gönül coğrafyamızın ufkuyla bakmamız, yaşanan hadiseleri ona göre değerlendirmemiz gerekiyor. Suriye meselesi böyledir, Irak meselesi böyledir, Kıbrıs meselesi böyledir, Kafkaslar’daki her mesele böyledir, Balkanlar’daki her mesele böyledir, Güney Asya’daki her mesele böyledir. Doğu Akdeniz kıyılarından başlayıp Afrika’nın derinliklerine kadar inen her mesele böyledir. Hatta çeşitli ülkelere dağılmış olarak yaşayan 7 milyon vatandaşımız itibarıyla Avrupa’daki her mesele bizim için böyledir. Ve elbette Gazze’de yaşananlar ve Kudüs meselesi de böyledir. Her kim Suriye’den bize ne, Irak’tan bize ne, Karabağ’dan bize ne, Libya’dan bize ne, Bosna’dan bize ne, Kudüs’ten bize ne diyorsa, aslında bilerek veya bilmeyerek büyük Türkiye yürüyüşüne çelme takıyordur.

Bir bilim insanı, “Eğitimi asla zekâ ile karışmayın, doktoranız bulunabilir ve yine de bir cahil olabilirsiniz” diyor. Ülkemizde de epeyce okumuş cahilin bulunduğu bir gerçektir. Buna karşı en büyük güvencemiz, milletimizin o köklü irfanıyla ülke ve dünya meselelerini deruni bir şekilde kavrayabiliyor olmasıdır. Türkiye’yi rotasından saptırmak isteyenler her girişim, her senaryo, her tuzak, her oyun, eninde sonunda milletimizin iman ve cesaret duvarına çarpıp akamete uğramıştır. Ne diyor şair: “İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür, imansız olan paslı yürek sinede yüktür.”

Maruz kaldığımız her saldırının mutlaka bir maliyeti olmuştur. Zor da olsa ülkemizi büyük ve güçlü Türkiye rotasında tutabilmemiz, bize kayıplarımızı telafi etme imkânı sağlamıştır. Biz, İstanbul’da 1994 Mart’ından, ülke genelinde 2002 Kasım’ından itibaren işte bunun mücadelesini verdik. Sadece milletimizin 2 asra aşkın süredir yaşadığı kayıpların ve mahrumiyetlerin ikamesiyle kalmadık. Bunun yanında, önce 2023, ardından Türkiye yüzyılı vizyonuyla ülkemizi çok daha büyük hedeflere yönelttik. Hamdolsun, milletimiz bu mücadelede hep yanımızda yer aldı, bizleri destekledi.

Türkiye güçlendikçe, her alanda kendi iddiasını ortaya koydukça, üzerine çektiği husumetlerin büyüklüğü de arttı. Güya aynı ittifaklar içinde yer aldığımız, aynı anlaşmalara taraf olduğumuz ülkelerin gizli veya açık blokajlarıyla karşı karşıya kaldık. Bilhassa son 10 yıldır önümüze çıkan siyasi, ekonomik, diplomatik, askeri engellerin sebebi işte bu tablodur. Bir de bunların içerideki uzantıları vardır. Bugüne kadar ne yaptıysak, hangi projeyi hayata geçirdiysek, hangi ilerlemeyi kaydettiysek, işte bu dış ve iç sabotajcılara rağmen bunları başardık. Gençlerimize bırakacağımız en önemli miras olarak gördüğümüz büyük ve güçlü Türkiye’nin temellerini böylece yükselttik. Gençlerimizin bu temel üzerinde ülkemizi ve milletimizi dünyada hak ettiği seviyele çıkartacağından şüphe duymuyorum.

Kardeşlerim,

Türkiye mutlaka güçlü olmak zorundadır. Bunun en bariz ispatı, yakın çevremizde son yılarda ardı ardına yaşanan insani krizler ve çatışmalardır. Suriye darmadağın, Irak kırılgan, Libya bütünlüğünü hâlâ sağlayamadı, Ukrayna topraklarındaki savaş sürüyor, Balkanlar’daki gerilim hiç düşmüyor. İsrail bölgedeki her devleti tahrik eder hale geldi, işi gücü bu. Avrupa ve Amerika kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir şeyi umursamıyor. İslam ülkeleri maalesef Kudüs meselesi gibi en temel konularda bile güçlü bir duruş sergileyemiyor. Türk Devletleri Teşkilatı giderek güçlenmekle birlikte, henüz arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamadı. Tüm bu fotoğraf içinde Türkiye her alanda ve her konuda birlik, beraberlik, dayanışma sağlamak için çırpınıyor, uğraşıyor, çalışıyor.

Karabağ’da elde edilen netice, birlik ve beraberlik halinde hareket edilmesinin nasıl sonuçlar doğurabileceğini Allah’a hamdolsun bizlere gösterdi. Üzüntüyle ifade etmem gerekir ki, Gazze meselesinde böyle bir güç birliği henüz oluşturamadık. Şayet bugün İsrail Gazze’de ve diğer Filistin şehirlerinde, hatta buralara komşu ülkelerde hunharca insan öldürebiliyorsa, bunun sebebi onun gücü değil, İslam aleminin dağınıklığıdır. Batılı ülkelerin yönetimleri adeta İsrail’in esiri olmuş durumdayken, aynı ülkelerin halklarında yaşanan uyanış ve giderek yükselen itirazlar bize insanlık adına umut veriyor. İngiltere’de caddelerin halini görüyorsunuz, Fransa’da görüyorsunuz, Amerika’da görüyorsunuz, dün Berlin’de görüyorsunuz; demek ki Ya Kahhar ismi şerifiyle bir başka uyanış tecelli ediyor.

İsrail’in Gazze’de ve diğer Filistin şehirlerinde uyguladığı devlet ve işgalci terörü bir insanlık suçudur, soykırımdır. Şu anda 2 bini aşkın avukatla inşallah bu soykırımı bizler gerekli olan yerlere şikayetini yapacağız, bunun takipçisi olacağız, bu işi yarı yolda bırakamayız. Ve bu bedel ödenecek, ama ne yazık ki Parlamentomuzda bakıyorsunuz bir siyasi partinin genel başkanı aynen Netanyahu gibi konuşuyor. Şimdi bunlara cevabı verecek olan biziz. Neyle vereceğiz? Duruşumuzla vereceğiz, haddini bildireceğiz. Zira bu Parlamento’nun çatısı altında Netanyahu gibi konuşanlar olamaz, olmamalı.

Söylüyorum, dün de söyledim, İsrail bir terör devletidir. Ve bu terör devletinin başında olan kişi de ne yazık ki İsrail’i şu anda adeta İsrail halkını isyan ettiriyor ve onları kendine karşı isyan ettirir hale getirmiştir, onun için eceli yakındır.

Bu suçun mutlaka uluslararası düzeyde takip edilmesi, soruşturulması ve zalimlerin hak ettikleri cezaları almaları şarttır, aksi takdirde dünyada hiçbir birey, hiçbir toplum kendini güvende hissedemez. Arkasına Amerika ve Avrupa gibi güçleri alan her terör oluşumu insanları dilediği gibi katledecek, soykırıma varan vahşetler uygulayacaksa, dünya düzeni tümden bozulmuş demektir. Her bozuk düzen gibi bu düzenin de değişmesi kaçınılmazdır. Biz bu hakikatleri dile getirerek değişim talebini dünya gündemine taşıyarak ve görüştüğümüz her ülke temsilcisiyle paylaşarak üzerimize düşeni yapmanın gayreti içindeyiz. Zulme karşı duruşumuzu kalbimizle buğz etme yanında dilimizle ifade etmeye, elimizle düzelterek gösteriyoruz. Ama bunların hiçbirisini yapamıyorsak o zaman hep birlikte ne yapacağız? Buğz etmek suretiyle Rabbimize havale edeceğiz. 

Mısır üzerinden Gazze’ye gönderdiğimiz insani yardımlar, Gazze’den ülkemize getirdiğimiz yaralılar bu gayretin bir ifadesidir. Şu anda Kanser hastalarını 27 tane aldık yanlarında refakatçileri olmak üzere, cerrahi müdahale yapılması gerekenleri de bir an önce almanın gayreti içerisindeyiz, şu anda Mısır’la görüşmelerimiz bu istikamette devam ediyor. Ve malum 666 ton gemiyle insani yardımlarımızı gönderdik, bunun yanında 10 uçak dolusu yine yardımlarımızı gönderdik, gönderiyoruz.

İnşallah Gazze’de yaşanan vahşet ve orada şehit olan 12 bini aşkın kardeşimizin fedakârlığı dünyada yeni bir uyanışa, yeni bir silkinişe vesile olacaktır. Allah’ın izniyle Gazze’de dökülen tek bir damla kan, akan tek bir damla gözyaşı bile boşa gitmeyecektir. Rabbimizin sizlere şer gözükenlerde hayır, hayır gözükenlerde şer olabileceği ikazının mucizesine inşallah bir kez daha şahitlik edeceğiz.

Milli Türk Talebe Birliğimizin tarihi boyuna hep olduğu gibi bu silkinişin, bu uyanışın, bu dirilişini, bu inkılabın da gençlerimiz nezdinde bayraktarlığını yapacağına inanıyorum.

Bu duygularla bir kez daha kuruluşundan bugüne Birliğimize emeği geçmiş herkesi şükranla yâd ediyor, Genel Kurulumuzun hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Hepinizi sevgiye, saygıyla selamlıyorum.

Kalın sağlıcakla.