Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi Açılış Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

08.10.2023

Süryani Ortodoks Cemaatinin Kıymetli Mensupları,

Saygıdeğer Misafirler,

Sizleri ne kalbi duygularımla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin hemen başında dün Afganistan’da meydana gelen depremlerde vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum, yaralıları acil şifalar diliyor, ülkem ve milletim adına Afganistan’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Sekiz ay önce asrın felaketini yaşamış ve 50 bine aşkın insanını depremde kaybetmiş bir ülke olarak, tüm imkânlarımızla Afgan kardeşlerimizin yanındayız. İlgili kurumlarımızı Afgan halkının ihtiyaç duyduğu yardım malzemelerinin deprem bölgesine süratle ulaştırılması noktasında talimatlandırdık. Uluslararası toplumu da Afganistan’a yardım etmeye çağırıyorum.

Rabbim bizleri her türlü afetten ve musibetten korusun diyorum.

Kıymetli Misafirler,

2019 senesinde temelini yine birlikte attığımız Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’nin açılışında sizlerle beraber olmaktan memnuniyet duyuyorum. Kilisenin Süryani cemaatine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hoşgörü ve barışın timsali olan İstanbul’umuza kazandırılmasında emeği geçenleri tebrik ediyorum.

85 milyonun her bir ferdi gibi Süryani toplumunun ihtiyaçlarını karşılamayı da devletimizin asli görevleri arasında addediyoruz. Özellikle Yeşilköy’de ibadethane konusunda Süryani vatandaşlarımızın bizden geçmişi 14 yıla kadar uzanan bir talebi vardı. Başbakanlığımız döneminde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız rahmetli Kadir Topbaş’la birlikte bu süreci başlattık. Süryani cemaatinin yöneticileriyle eş güdüm içinde çalışarak uygun yer tespitinden arsanın tahsisiyle ilgili idari düzenlemelerin halledilmesine kadar gerekli adımların atılmasını sağladık. Sürecin kesintiye uğramaması ve süratle neticelenmesi noktasında Vatikan nezdinde de girişimlerde bulunarak 3 Ağustos 2019 tarihinde kilisenin temelini attık. İlk günden itibaren bizzat takip ettiğimiz, karşılaşılan sıkıntıların çözülmesi yolunda güçlü irade gösterdiğimiz kilisenin bugün açılışını yapmanın sevincini yaşıyoruz. Devletimizin desteği, Süryani toplumunun da maddi katkısıyla inşa edilen kilisenin sizlere, Süryani vatandaşlarımıza ve şehrimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Cumhuriyet tarihinde inşa edilen ilk kilise olan Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi, 2002’den beri din ve inanç özgürlüğü alanında hayata geçirdiğimiz reform niteliğindeki birçok çalışmadan sadece birisidir. Yasal değişikliklerle cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinebilmeleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilmelerine imkân sağladık. Taşınmaz malların vakıf adına tescili için gereken Bakanlar Kurulu izni şartını kaldırdık. Daha önce el konulmuş cemaat vakıf mallarının iadesini, 3’üncü şahıslara geçenlerin ise bedelinin ödenmesini temin ettik.

Bugüne kadar 113’ü Süryani cemaati olmak üzere toplam 1084 taşınmazın cemaat vakıfları adına tescili tamamlandı. Beyoğlu Merkez Rum Kız Mektebi Vakfı, İzmir Musevi Cemaati Vakfı, Özel Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi Vakfı, Beyoğlu Sakızağacı Ermeni Katolik Kilisesi gibi vakıfların tüzel kişilikleri vakıf kütüğüne kaydedildi. Mardin’de ibadethane vasıflı 55 taşınmazın mülkiyeti yine bu şehrimizde faaliyet gösteren Süryani vakıflarına devredildi. 

Ayrıca, bugün burada dini azınlıklara ait ibadethanelerin restorasyonunu ve inşasını da ihmal etmiyoruz. Önceki yıllarda İstanbul’da Balat’taki Bulgar Demir Kilise adıyla bilinen Sveti Stefan Kilisesi’nin açılışına bizzat katıldık. Diyarbakır’da Surp Giragos Kilisesi, Kumkapı’da Vortvots Vorodman Kilisesi gibi toplam 20 ibadethane restore edilerek hizmete açıldı. Bu yıl Van Akdamar Kilisesi’nde 11’inci, Sümela Manastır’ında 10’uncu ayin gerçekleştirildi.

Vakıflar meclisine azınlık meclisi temsilcisinin seçilmesiyle bütün vakıflar sorunlarını devletimizin en üst kademesine kolayca iletme imkânı buldu. Biz de her Ramazan’da cemaat vakıflarının temsilcileriyle iftar soframızda bir araya geliyor, sıkıntılarını ve taleplerini bizzat kendilerinden dinliyoruz. Balkanlar ve Batı Trakya’daki kardeşlerimize yönelik ayrımcılık artarak devam etse de, biz farklı inanç gruplarına karşı asla böyle bir yola tevessül etmedik, edilmesine de izin vermedik. Hiçbir şekilde bazı ülkelerle ikili ilişkilerimizde zaman zaman yaşanan anlaşmazlıkların vatandaşlarımızı etkilemesine müsaade etmiyoruz.

Sultan Fatih’in bizlere mirası olan bu kucaklayıcı tavrımızı eğitim başta olmak üzere her alanda muhafaza ediyoruz. Ülkemizdeki azınlıklara ait toplam 58 okul mevcuttur. 2013 yılında Süryanilerin de anaokulunu açmasını temin ettik. Aynı şekilde yine bu bölgede talep edilen bir okul konusunu da İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya Beyin bugün verdiği bir müjdeyle yaklaşık 2 dönüme yakın inşallah bir arazinin tahsisiyle o adımı da atmış olacağız. Bu okulları devletimizin resmi okullarından ayrı tutmuyoruz. Ücretsiz kitaplardan diğer teşviklere kadar her türlü desteği kendilerine sunuyoruz.

Ayrıca, uzunca bir süredir yapılamayan vakıf seçimleri çıkarılan yönetmelik sayesinde başarılı bir şekilde kısa sürede gerçekleştirildi. Yeni yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle 6 ay içinde 167 azınlık vakfının seçimleri suhuletle tamamlandı. Daha burada saymaya kalksak uzun zaman alacak nice adımı, reformu ve çalışmayı, hürriyeti siz vatandaşlarımızın istifadesine sunduk. Türkiye Cumhurbaşkanı olarak bundan sonra da her türlü ihtiyacınızda sizlerin yanında olmayı sürdüreceğim.

Ortak devletimiz ve vatanımız olan Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesi, büyümesi, dünyada hak ettiği yere gelmesi için sizlerin de gereken desteği vereceğinize inanıyorum. Türkiye yüzyılının inşasında sizlerin destek ve katkısına güveniyorum.

Kıymetli Dostlar,

Dünyanın pek çok yerinde acılar, zulümler, haksızlıklar, çatışmalar yaşanırken, burada sergilediğimiz şu hoşgörü tablosunu çok anlamlı ve değerli bulduğumu hassaten ifade etmek istiyorum.

Türkiye, farklı kültürleri ve inanç mensuplarını asırlar boyunca barış içinde yaşatmış örnek bir birikime sahiptir. İnsanı yaratılmışların en şereflisi gören inancımız, bizlere her zaman adil olmayı ve hakkaniyetle davranmayı emrediyor. Aynı şekilde bizim medeniyetimizde mazlumun da, zalimin de kimliğine bakılmaz. Adı, inancı, mensubiyeti ne olursa olsun zalimin karşısında, mazlumun yanında durmak bizim görevimizdir. Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye, Mevlana’dan Hacı Bektaşi Veli’ye kadar tüm gönül sultanlarımızın, manevi rehberlerimizin bize telkini de bu yöndedir.

Ancak son dönemde İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı başta olmak üzere doğrudan insana yönelik nefret suçlarının arttığını görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’i yakan fanatiklerin alçakça saldırılarına düşünce hürriyeti denilerek maalesef göz yumuluyor. Büyükelçiliklerimizin önünde milyarlarca Müslüman’ı rencide ve tahrik eden bu saldırıların gerçekleştirilmesine müsaade ediliyor. Müslümanlarla birlikte akıl, izan ve vicdan sahibi diğer inanç gruplarının da bu nefret suçları karşısında verdiği tepki yok sayılıyor. Günden güne büyüyen, kimi ülkelerde artık tahammül sınırlarını aşan bu saldırılara yenilerinin eklenmesini asla kabul edemeyiz.

Hangi bahaneyle olursa olsun, insanların kutsallarına saldırılmasına müsaade edenleri anlayışla karşılamamız mümkün değildir. Nefret suçlarına göz yumanlar, farklı kültürlerin bir arada barış içinde yaşama iradesini de ne yazık ki dinamitlemektedir. Asırlardır çeşitli inanç mensuplarına ev sahipliği yapan Türkiye, İslam ve yabancı düşmanı akımlarla mücadelede de öncü rol üstlenmektedir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, üyesi olduğumuz tüm uluslararası platformlarda bu tehlikeye dikkat çekiyor, insanların kutsallarına yönelik eylemleri reddettiğimizi güçlü bir şekilde dile getiriyoruz. Musevi’si ve Hristiyan’ıyla ülkemizdeki tüm cemaatlerin bu konuda kararlı bir tavır takındığını görmekten memnuniyet duyuyorum.

İstanbul Süryani Kadim Vakfı’na Kur’an-ı Kerim’i ve Müslümanları hedef alan nefret suçları karşısında verdikleri tepki için teşekkür ediyorum.

Kıymetli Misafirler,

Üç semavi dinin de mukaddes beldesi olan Kudüs-ü şerifin hepimiz için önemi, anlamı, değeri ve yeri tartışılmaz. Dört asırdan fazla Kudüs’e hizmet etmekle müşerref olmuş milletimiz açısından bu mübarek beldenin çok müstesna bir konumu vardır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından El Halil kapısının üzerine yazdırılan –burası çok önemli- “La ilâhe illallah, İbrahim halilullah” ifadesi atalarımızın Kudüs-ü şerifin zengin karakterine gösterdiği ihtimamın en güzel, en önemli sembolüdür. Ancak Osmanlı’nın bölgeden çekilmesiyle birlikte Müslümanların ve Hristiyanların Kudüs üzerindeki hakları, sayısız Birleşmiş Milletler kararına rağmen adım-adım ihlal edilmiştir. Yüzyıllar boyunca bir barış ve esenlik yurdu olan Kudüs, ne yazık ki gerilimin, işgalin, yıkımın ve gaspın sembolü hâline gelmiştir.

Ortadoğu tarihini bilenler şu gerçeği çok net bir şekilde görebiliyor: Bugün bölgemizdeki sorunların tamamının kökeninde Filistin meselesi bulunuyor, bu mesele hakkaniyete uygun bir şekilde çözülmedikçe bölgemiz barışa hasret yaşamaya devam edecektir. Ortadoğu’ya kalıcı barışın gelebilmesi ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkündür. Bu noktada her zaman ifade ettiğimiz gibi; iki devletli çözüm perspektifinin muhafazası son derece önemlidir. 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz, Başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır. Ancak Kudüs’ü zaman ve mekân olarak bölme gayretleriyle Harem-i Şerife yönelik tacizlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Türkiye olarak bu konudaki tepkimizi ve itirazımızı her fırsatta dile getirdik. Tüm dünyanın sustuğu dönemlerde biz hakkı, hakikati ve acı da olsa doğruyu söylemekten hiçbir zaman çekinmedik. Filistinli kardeşlerimizle daima dayanışma içinde olurken, bölgede gerilimi tırmandıracak, daha fazla kan akmasına yol açacak, sorunları daha da derinleştirecek her türlü adımdan imtina edilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Gazze halkının abluka sebebiyle çektikleri sıkıntıların hafifletilmesi için de ilgili kurumlarımız aracılığıyla her türlü gayreti gösterdik. Bugün de “adil bir barışın kaybedeni olmaz” düsturuyla hareket ediyoruz.

Muhataplarımızla temaslarımızda en fazla üzerinde durduğumuz husus, Filistin meselesinin uluslararası hukuka göre çözülerek, bölgenin huzura, kalıcı barışa ve istikrara kavuşmasıdır. Adaleti tesis etmede geç kalındıkça maalesef bunun faturasını Filistinliler ve İsraillilerle birlikte tüm bölgemiz ödüyor. Özellikle masum çocukların, daha kundaktaki bebeklerin ölümü ve acı çekmesi hepimizin yüreğini yaralıyor.

Ateşe körükle gitmenin başta her iki taraftaki siviller olmak üzere hiç kimseye bir faydası olmaz. Türkiye, çatışmaların bir an önce durması, son hadiselerle birlikte iyice tırmanan gerilimin düşürülmesi için elinden geleni yapmaya hazırdır. Sükûnetin tekrar tesis edilmesi için başlattığımız diplomatik çabaları yoğunlaştırarak devam ettirmekte kararlıyız. Bölgede söz sahibi tüm aktörleri de barışa samimiyetle katkı vermeye davet ediyoruz.

Bu duygularla sözlerime son verirken, Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’nin Süryani cemaatine ve İstanbul’a kazandırılmasında emeği geçenleri bir kez daha tebrik ediyorum.

İstanbul’un hoşgörü iklimini güçlendireceğine inandığım bu eserin sizlere hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Kalın sağlıcakla.