14. Büyükelçiler Konferansı’nda Yaptıkları Konuşma

08.08.2023

Değerli Büyükelçilerimiz,

Dışişleri Bakanlığımızın Kıymetli Mensupları,

Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Büyükelçiler Konferansımızın 14’üncüsünde sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu yılki konferansımıza Cumhurbaşkanlığı olarak sergi salonumuzda ev sahipliği yapıyoruz. Cumhurbaşkanı Külliyesi’ne, milletine evine, bu gazi mekâna hepiniz hoş geldiniz.

Büyükelçiler Konferansımızın ilkini 2008 senesinde gerçekleştirmiştik. Aradan geçen süre zarfında konferansımız Hariciye Teşkilatımızın hem kendi içinde, hem de diğer kurumlarımızla istişarelerinde katma değeri yüksek bir platforma dönüştü. 15. yılını geride bırakan Büyükelçiler Konferansının önemli bir boşluğu doldurduğunu görüyoruz. Elbette her çalışma gibi konferansın da verimliliğini artırma noktasında iyileştirilmesi gereken yönleri olabilir. Gerek mahiyet, gerekse görüşülecek konular bakımından daha rafine, daha odaklı bir programın hazırlanması memnuniyet vericidir.

Dışişleri Bakanlığımızı, Sayın Bakan ve ekibini artık geleneksel hale gelen konferansımızı başarıyla organize ettikleri için tebrik ediyorum. Büyükelçiler Konferansı’nın Dışişleri Teşkilatımızla birlikte devletimizin tüm birimleri için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Tabii burada sözlerimin hemen başında devletimiz ve milletimiz adına bir vefa borcunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bizler bu topraklardaki bin yıllık mevcudiyetinin her safhası mücadeleyle geçmiş, akrebin kıskacında yoğurularak bugünlere gelmiş bir milletin mensuplarıyız. Bin yıllık tarihimiz boyunca elde ettiğimiz birileri tarafından bize altın tepside sunulmadı. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına kadar doğrudan varlığımıza kasteden nice saldırıyla karşılaştık. Sahip olduğumuz her şeyin bedelini misliyle ödedik. Önce Çanakkale’de, ardından Kurtuluş Savaşımızda bizi yok etmek isteyenlere karşı insanlık tarihinin en destansı mücadelelerini verdik. Allah’ın yardımı ve milletimizin kahramanlığı sayesinde hamdolsun tüm bu saldırıları püskürtmeyi başardık. Her karışında bir yiğit yatan bu cennet vatana namahrem eli değdirmedik.

Bin yıllık tarihimizde karşımıza çıkanlar değişti, taktıkları maskeler değişti, kullanılan aparatlar değişti, ama niyetler hiçbir zaman değişmedi. Dün işgalcilere karşı verdiğimiz mücadelenin benzerini son 50 yıldır farklı kisveler altında üzerimize salınan terör örgülerine karşı yürütüyoruz.  Bu, bir dönem ASALA terör örgütüydü, ardından bölücü terör örgütü PKK’yı başımıza musallat ettiler, daha sonra marjinal sol örgütleri devreye aldılar, DEAŞ ve FETÖ’yle tetikçilerine yenilerini eklediler. Vatanımızı parçalamak, devletimize diz çöktürmek için her yolu denediler. Türkiye’nin toparlanıp yeniden ayağa kalkmasına set çekecek tüm araçları kullandılar, ama ne yaptılarsa emellerine ulaşamadılar. Ne ASALA terör örgütünün, ne de bölücü alçakların eylemleri karşısında geri adım attık, hayır. FETÖ’cü hainlerin ölüm kusan tanklarına ve tüfeklerine teslim olmadık. Can verdik, canımızdan aziz bildiğimiz binlerce vatan evladını şehit verdik, fakat istiklal ve istikbalimize leke sürdürmedik. Güvenlik güçlerimiz bu mücadelenin elbette öncü kahramanlarıdır. Dışişleri Bakanlığımız da ASALA başta olmak üzere eli kanlı canilerin en fazla hedef aldığı kurumlarımız arasındadır, bunun şahidi ise Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki şehitliğimizdir.

Dışişleri şehitliğimizi Bakanlığımız mensuplarının milletimizin hak ve hukukunu savunurken ödediği bedellerin bir sembolü olarak görüyoruz. Özellikle genç diplomatlarımızın şehitlerimizin uğrunda hayatlarını feda ettikleri değerleri rehber edinmelerine büyük önem veriyoruz. Sizlerden üzerinde yaşadığımız toprakların bizlere nasıl ve ne pahasına vatan kılındığını mahiyetinizde çalışan genç diplomatlara anlatmanızı, onların zihinlerine adeta ilmek ilmek nakşetmenizi bekliyorum. Şehitlerimizin hatıralarını ancak bu şekilde yaşatabilir, onlara olan şükran borcumuzu ancak bu yolla ödeyebiliriz, diğer türlü bizlere bıraktıkları mirasa ihanet etmiş oluruz. Bu konuda son dönemde televizyon ve sinema alanında başarılı projelere imza atıldı. Şehitlerimizin hayat hikâyeleri böylece ekranlara taşınmış oldu. İnşallah bunlara yenilerini ekleyerek mücadele ruhunu hep diri tutacağız. Burada bir kez daha dünyanın farklı köşelerinde devletimizi temsilen görev yapan şehit düşen diplomatlarımızı şükranla yâd ediyorum. Rabbim, şehit diplomatlarımızla birlikte tüm şehitlerimize rahmetiyle, merhametiyle muamele eylesin diyorum. Sizlerin de şehitlerden devraldığınız sancağı onurla, şerefle, korkusuzca taşıyacağınıza yürekten inanıyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Büyükelçiler Konferansı’nın 14’üncüsünü istisnai bir dönemde yapıyoruz. Bu sene Cumhuriyetimizin 100. Yılına ulaşmanın gururunu yaşıyoruz. İnşallah 29 Ekim 2023 tarihinde Cumhuriyetimizin ilk asrını tamamlayıp, yeni asrına yelken açacağız. 2023 senesi, aynı zamanda Hariciye Teşkilatımızın temellerinin atılmasının 500. Sene-i devriyesini teşkil ediyor. İki yıl dönümünü özellikle anlama noktasında uygun şekilde idrak etmenin gayretindeyiz. Bu amaçla, bir taraftan geçmişin kapsamlı muhasebesini yaparken, diğer taraftan da gelecek asrımızın yol haritasını belirliyoruz. Tarihimizden ilham, güç ve ibret alarak yarınlarımıza istikamet çizmeye çalışıyoruz.

Cumhuriyetimizi nice imkânsızlıklara rağmen zafere ulaştırdığımız İstiklal Harbimiz neticesinde kurmuştuk. Bu yönüyle Türkiye Cumhuriyeti, savaşlardan yorgun düşmüş bir milletin evlatlarının kanı üzerinde yükselen bir umudun adıydı. Karşılaştığımız onca saldırıya, ihanete, antidemokratik müdahaleye ve zorluğa rağmen son 1 asırda bu umudu sürekli büyütmeyi başardık. Özellikle son 21 yılda hayata geçirdiğimiz reformlarla ülkemizi ayağına vurulan prangalardan kurtardık.

Ekonomiden güvenliğe, savunma sanayinden eğitim, sağlık ve enerjiye varıncaya kadar her alanda Türkiye’nin çehresini değiştirdik. Dışişlerinde 260 temsilciğimizle dünyanın en geniş 5 diplomasi ağından biri haline geldik. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı ile Yurtdışı Türkler Başkanlığı gibi kurumlarımızla devletimizin etki gücünü daha da arttırdık. Dış politikamızın ufkunu tüm dünyayı kapsayacak şekilde genişlettik. Afrika, Latin Amerika ve Asya gibi uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş bölgelere ağırlık vermek suretiyle ilişkilerimizi güçlendirdik. Ülkemizin prestij projesi olan Birleşmiş Milletler’in tam karşısındaki Türkevi’ni 2 yıl önce hizmete açtık. Burada saymaya kalksak saatlerimizi alacak sayısız hamleyi, başarıyı, zaferi ve atılımı diplomasi tarihimize kazandırdık. 

21 yıllık başarılarımızı elbette önemsiyor, ama yeterli bulmuyoruz. İlk günden beri hep kendisiyle yarışan bir hükumet olarak yeni dönemde yepyeni bir heyecanla yolumuza devam ediyoruz. Şairin, “Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder” dediği şanlı bayrağımızın görenlere güven ve huzur aşılayan gölgesinin tüm dünyayı kuşatması için canla başla çalışıyoruz.

Burada ilkemiz gayet nettir; 3 kıtanın kalbinde yer alan Türkiye, hadiseleri tribünden seyredemez. Sahada ve masada güçlü olmak bizim için tercih değil mecburiyettir; bunun yolu da yapıcı, aktif ve dengeli bir dış politikadan geçiyor. Türkiye eksenli bir okumayla usta bir satranç oyuncusu titizliğinde bölgemizdeki ve ötesindeki gelişmelere müdahil oluyoruz. Gerilim peşinde koşmadığımız gibi, onurlu, sabırlı, kararlı ve basiretli bir tavırla kimden gelirse gelsin baskılara da boyun eğmiyoruz. Diplomasinin tüm imkânlarını, sert ve yumuşak güç unsurlarının tamamını kullanarak Türkiye’nin menfaatlerini korumanın derdindeyiz.

Devletimizin öncelikleri çerçevesinde büyükelçilik ve konsüler ağımızı büyütme gayretlerimiz devam ediyor. İçeride de Bakanlığımızın insan kaynağı eksiğinin giderilmesi ve fiziki şartlarının iyileştirilmesi noktasında hazırlıklarımız sürüyor. Yeni dönemde özellikle bu iki konuda ihtiyaçları karşılayacak adımları inşallah süratle atacağız. Bakanlığımızı Türkiye yüzyılı vizyonumuzun dış politikasını başarıyla yürütecek kapasiteye, fiziki imkânlara, insan kaynağı ve zihni kodlara muhakkak kavuşturacağız.

Değerli Büyükelçiler,

Türk diplomasisinin küresel ölçekte yükselen yıldızının gerisinde işte bu 21 yıllık çabalarımız ve hamlelerimiz vardır. Türkiye, son yıllarda uluslararası ilişkilere damgasını vuran birçok kritik başlıkta dahli aranan, katkısı beklenen, takınacağı tavır yakından takip edilen oyun kurucu bir ülke haline gelmiştir. Göreve başlama törenimize iştirak eden ülkelerin sayısı ve çeşitliliği, Türkiye’nin müessir güç hedefine çok yaklaştığını göstermiştir. Libya’da meşru hükümetten yana müdahalemiz, bu ülkenin bölünmesinin önüne geçmiştir.

Can Azerbaycan’la sergilediğimiz dayanışma sayesinde hem 30 yıllık işgalin ardından Karabağ özgürlüğüne kavuşmuş, hem de Güney Kafkasya’da kalıcı barış ve istikrar adına önemli bir fırsat yakalanmıştır.

Suriye’nin kuzeyine yönelik harekatlarımız güney illerimizin güvenliğini teminat altına alma yanında, terör devleti kurma heveslerini de kursaklarda bırakmıştır.

Irak makamlarıyla eşgüdüm içinde yürüttüğümüz operasyonlarımızla bölücü terör örgütüne tarihinin en ağır darbelerini indiriyoruz. Kuzey Irak’ta teröristler tarafından alçakça şehit edilen diplomatımız Osman Köse’nin kanını yerde bırakmadık. Irak’la birlikte Türkiye’nin de toprak bütünlüğünü tehdit eden terör belasını ortadan kaldırıncaya dek bu operasyonlarımız sürecektir.

Irak ve Suriye istikrara kavuştukça, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri de hızlanacaktır. Biliyorsunuz, millet olarak bu meselede insanlık tarihine altın harflerle yazılacak büyük bir fedakârlık örneği sergiledik. Tıpkı ecdadımız gibi savaştan ve zulümden kaçarak ülkemize sığınan mazlumlara kucak açtık. İnşasına başladığımız konut projeleri daha fazla sığınmacının evlerini dönmelerini teşvik edecektir.

Ukrayna savaşındaki tutumumuz, sizlerin de çok iyi bildiği üzere tüm dünyanın takdirini toplamıştır. Türkiye, ilk günden itibaren takındığı dengeli ve hakkaniyetli tavırla bu krizin çözümünde anahtar ülke rolünü üstlenmiştir. Bu süreçte ne muhalefetin Türkiye dışlanacak, Türkiye yalnız kalacak eleştirilerine kulak astık, ne de birilerinin savaş vagonuna gözü kapalı bir şekilde atladık. Savaşan tarafları ilk kez aynı masa etrafında bir araya getirdiğimiz İstanbul sürecinin yanı sıra, esir takasları ve Karadeniz girişimiyle çatışmalara çözüm bulmaya, akan kanı durdurmaya çaba harcadık. Gayretlerimiz neticesinde iki kez uzatılan Karadeniz girişimi yüzbinlerce insanın hayatına mal olabilecek bir gıda krizinin önüne geçmiştir. 17 Temmuz itibarıyla askıya alınan girişimin kapsamı genişletilerek tekrar uygulanması için temalarımız devam ediyor. Geçen hafta Sayın Putin’le yaptığımız telefon görüşmesinde Rusya’nın talep ve beklentilerini ilk elden tekrar öğrenme fırsatı bulduk. Bilhassa Afrikalı kardeşlerimizin tahıl ürünlerine erişimi noktasında bizim gibi Sayın Putin de hassas gösteriyor. İnşallah bu konuda ortak bir paydada buluşabileceğimize inanıyorum.

Şüphesiz bu sorunun daha fazla çıkmaza girmeden çözümü Batılı sözlerini yerine getirmelerine bağlıdır. Geride bıraktığımız dönemde ahde vefa ilkesi maalesef gözetilmedi. Karadeniz girişimiyle oluşan olumlu atmosferi önce ateşkese, ardından kalıcı barışa tahvil edecek diplomatik adımlar atılmadı. Bunlar yapılmadığı gibi, halen ataşe körükle gidiliyor. Türkiye olarak bizim buradaki duruşumuz bellidir, biz daha fazla savaş, daha fazla kan ve gözyaşı görmek istemiyoruz. Hele hele savaşın Karadeniz’e yayılması tüm bölgemiz için tam anlamıyla bir felaket olacaktır. Montrö Boğazlar Sözleşmesini titizlikle uygulayarak şimdiye kadar böyle bir trajedinin yaşanmasına müsaade etmedik, bundan sonra da gerilimi düşürmek, her iki tarafın da bu girdaptan çıkışını temin için samimiyetle çalışmayı sürdüreceğiz.

Kıymetli Büyükelçilerimiz,

Türkiye yüzyılı olarak sembolleştirdiğimiz yeni dönemde hedefimiz, ülkemizin etrafında bir barış, istikrar ve refah kuşağı tesis etmektir. Diyalog ve diplomasi bizi bu hedefe taşıyan en önemli iki aracımız olacaktır. Her zaman söylüyorum, sıkılı yumruklarla musaffa yapılmaz. Biz kimseyle kavga peşinde, husumetleri büyütme peşinde değiliz, bilakis dostlarımızın sayısını daha da artırmanın derdindeyiz. Bizim kimseyle, özellikle komşularımızla çözülemeyecek hiçbir meselemiz yoktur. Herkesle görüşmeye, konuşmaya, karşılıklı adımlarla ortak bir noktaya bulaşmaya varız ve hazırız. Sizlerden muhataplarınızla temaslarınızda daima bu hassasiyetle hareket etmenizi bekliyorum.

Son dönemde bölge ülkeleri, Avrupa Birliği ve NATO müttefiklerimizle oluşturduğumuz pozitif gündemi sürdürmekte kararlıyız. Eylül ayında iştirak edeceğimiz G20 Liderler Zirvesi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bu yöndeki çabalarımızı yoğunlaştıracağız. Sizlerin de gayretleriyle Türk ve İslam dünyasıyla bağlarımızı daha da güçlendireceğiz.

Depremin açtığı yaraları sarmaya çalıştığımız zor dönemde ekonomik ilişkilerimizi geliştirecek çalışmalara ağırlık vermelisiniz. Her bir büyükelçimiz aynı zamanda görev yaptığı yerde ülkemizin ihracat seferberliğinin öncüsü olmalıdır. Türkiye’nin her alanda daha çok üretip daha fazla ihracat yapmaktan başka çıkış yolu bulunmuyor. Türk ürünlerinin tanıtımı, iş dünyamıza yeni pazarlar bulunması, ülkemize daha fazla turist çekilmesi noktasında girişimlerinizi artırmalısınız.

Bizler, yurt dışındakilerle birlikte neredeyse 100 milyonluk büyük bir aileyiz. Bugün 7 milyondan fazla kardeşimiz hayatını yurt dışında idame ettiriyor. Şunu lütfen hiçbir zaman unutmayın: Dünyanın neresinde olursa olsun, devlet kapısı hacet kapısıdır, umut kapısıdır. Büyükelçilik, bir dönem olduğu gibi vatandaşın çekinerek gittiği, devletin soğuk yüzünü temsil eden bir yer asla değildir. Devletin vatandaşına uzak durduğu, vatandaşına tepeden baktığı, hatta kimi vatandaşlarını sırf inancından ve kılık kıyafetinden dolayı hor gördüğü anlayış, bir daha geri gelmemek üzere rafa kaldırılmıştır. Tekrar hortlatılmaya çalışılan bu zihniyete milletimiz 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde sandığa yansıttığı iradesiyle bir kez daha dur demiştir. Pek çok açıdan turnusol işlevi gören seçimlerde gurbetçilerimiz yüzlerce kilometre yol giderek, saatlerce sıra bekleyerek, bize, demokrasimize ve geleceklerine sahip çıkmıştır. Biz bu vefakârlığı, şahsımıza yönelik bu muhabbeti, tüm dünyaya verilen demokrasi dersini asla ve asla unutmayacağız. Allah’ın izniyle, bu makamlarda olduğumuz müddetçe devletin kapısını milletin kapısı yapmaya devam edeceğiz.

Bizleri temsilen bulunduğunuz ülkelerde sizlerden vatandaşlarımıza karşı daima müşfik, daima hürmetkâr ve yardımsever olmanızı bekliyorum. Hangi görüşten, gelir grubundan, kökenden olursa olsun, kapınıza gelen her bir kardeşimize Türkiye’nin gücünü, büyüklüğünü ve kerim devlet vasfını hissettirmelisiniz.

Bunun yanında, son haftalarda kimi Avrupa devletlerinde artık tahammül edilemez boyutlara varan İslam düşmanlığıyla mücadele için de daha fazla çaba harcamamız gerekiyor. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırıları engellemek, bu nefret suçlarının faillerinin hak ettiği cezayı almasını sağlamak Türk ve Müslüman olarak hepimizin asli görevidir. Nitekim günden güne pervasızlaşan bu barbarlık karşısında en güçlü ve etkili tepkiyi veren ülkelerden biri olduk. İslam düşmanlığıyla mücadelemizi dost ve kardeş ülkelerin yanı sıra, kutsallara yapılan saygısızlığı kabullenmeyen diğer inanç mensuplarıyla iş birliği içinde yürütüyoruz. Ayrıca, üyesi olduğumuz tüm uluslararası kuruluşları bu konuda harekete geçirmek için gayret gösteriyoruz. İnşallah bu girişimlerimiz neticesinde makul çoğunluğun iradesi, insanlık düşmanı bir avuç sapkın güruhun provokasyonlarına galip gelecektir. Türkiye, bu mücadelenin sancaktarlığını yapma sorumluluğunu asırlardır olduğu gibi bugün de hakkıyla ifa edecektir.

Sizlerden temsil görevinizi en güzel şekilde yerine getirirken, devletimizin gücüyle milletimizin dualarının daima yanınızda olduğunu ve olacağını bilmenizi istiyorum. Yine sizlerden, dünya beşten büyüktür ve daha adil bir dünya mümkün diyerek ilan ettiğimiz Türkiye yüzyılı vizyonumuza samimiyetle sahip çıkmanızı bekliyorum. Rabbim yar ve yardımcınız olsun diyorum.

Bu düşüncelerle 14. Büyükelçiler Konferansı’nın hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, her birinize görevlerinizde başarılar diliyorum.

Afiyet olsun.