Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM’in Kıymetli Mensupları,
Değerli Misafirler,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nin beşincisi vesilesiyle diğer şehirlerden ve ülkelerden İstanbul’u teşrif eden misafirlerimize hoş geldiniz diyorum.
“Kültürel Kodlar ve Kadın” başlığıyla düzenlenen bu zirvenin kadınlarla birlikte tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Son toplantısını salgın sebebiyle dijital ortamda gerçekleştirdiğimiz zirvelerimizin her birinin ufuk açıcı tartışmalarla yürütülmüş olmasından memnuniyet duyuyorum.
Adalet kavramıyla kadın bir araya geldiğinde, geçmişten bugüne ve geleceğe konuşulacak çok konu, yapılacak çok tartışma çıktığı bir gerçektir. Kültürel kodların farklı toplumlarda ve farklı coğrafyalarda farklı tezahürlerle şekillendirdiği kadın algısı, üzerinde etraflıca durulmayı hak eden bir çeşitlilik gösteriyor. Dünyadaki kadın hareketlerinin dilini ve pratiğini şekillendiren en önemli unsurlardan birinin de, bu kültürel kod farklılıkları olduğunu müşahede ediyoruz. İletişim imkânlarının küresel düzeyde yönlendirmeye açık bir şekilde genişlemesiyle ortaya çıkan tek düzelik, çeşitli kültürlerdeki kadın algısının gerisindeki zenginliği ortadan kaldırmıştır. Batı medeniyetinin baskın karakteri, en çok da kadına bakışta ve onun hayattaki konumuyla ilgili kabullerde ortaya çıkmıştır.
Bugün dünyanın her yerindeki toplumlara aynı kadın modeli dayatılmakta, kadından aynı siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik rolü benimsemesi ve oynaması istenmektedir. Ülkelerin pek çoğunda nüfusun kırsaldan şehirlere yığılması ve kitlelerin aynı iletişim kanallarından beslenerek hayat biçimlerini ve hayallerini şekillendirmesi de bu dayatmayı beslemektedir. Öyle ki bunun dışındaki her türlü kültürel davranış, bir anda kendini küresel bir linçe tabi tutulurken burada görebilmektedir. Sosyal medya mecralarının ülkelerin siyasi tercihlerini yönlendirmedeki etkilerinden çok daha fazlası, kadın konusu başta olmak üzere sosyal ve kültürel alanlarda yaşanmaktadır. Artık bu mesele sadece bilim insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının ilgi alanı olmaktan çıkıp insanlığın topyekûn gündem başlığı haline gelmesi gereken bir seviyeye ulaşmıştır.
Gelişmiş ülkelerin dışarıya verdikleri imajın tersine kadına yönelik cinayet, şiddet, ayrımcılık gibi konularda hâlâ ciddi sorunlar yaşadıklarını biliyoruz. Biz elbette ülkemizde tek bir kadının bile sırf cinsiyeti yüzünden şiddete uğramasını, hele hele hayatını kaybetmesini asla kabule edemeyiz. Aynı şekilde, ülkemizi sanki kadına yönelik şiddetin ve cinayetin dört bir yanda kol gezdiği bir yer gibi sunanların, aslında kendi içlerindeki çürümeyi gözlerden kaçırmaya çalışmasını da kabul edemeyiz.
Kadınların mağduriyetine yol açan çarpık kabuller, dünyanın her yerinde olduğu gibi gelişmiş ülkelerde de ne yazık ki sürüyor. Şayet bu sorgulamayı, gelişmiş ülkelerde yaşanan sorunlar dahil her türlü bağnazlığın üzerine çıkartarak yapamazsak arzu ettiğimiz vicdani, adil, sürdürülebilir toplumsal iklime ulaşamayız.
Bugünkü toplantımızı çağdaşlık kisvesi altına saklananları da kapsayan, tüm ön kabullerden arındırılmış sorgulama doğrultusunda atılmış önemli bir adım olarak görüyorum. Oturum başlıklarına ve katılımcı profiline baktığımızda zirvede bu hususta geleceğe ışık tutacak sonuçların çıkacağı anlaşılıyor. Hep söylediğimiz gibi, kadınların dışlandığı bir dünya, insanlığın yarısından feragat etmiş demektir. Bu da hem fıtrata, hem inancımıza, hem de hayatın bizatihi kendi işleyişine aykırı bir anlayıştır. Kadını, aile başta olmak üzere varoluşun temel unsurlarından koparıp sapkın akımlarla yan yana getirenler, aslında en büyük kötülüğü bizatihi kadınlarımıza yapmaktadır. Biz kadının içinde yer almadığı hiçbir alanda insanlığın hayrına neticeler elde etmenin veya bunları sürdürülebilir kılmanın mümkün olmadığına inanıyoruz. Bu anlayışla kadınlarımızı güçlendirecek politikaları kararlılıkla uygulamayı sürdürüyoruz. Yürüttüğümüz mücadelede en büyük desteği gördüğümüz kadınlarla siyasetten ekonomiye, her alanda çok daha büyük başarıları elde edeceğimiz bir geleceğin bizi beklediğinden şüphe duymuyorum.
Eksiklikleri, aksaklıkları, yanlışları düzelterek bugüne kadar devrim niteliğinde pek çok değişimi nasıl ülkemizin ve kadınlarımızın hanesine yazdırmışsak, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz. İnancımızın, medeniyetimizin, kültürümüzün ve en önemlisi, yaratılmışların en şereflisi olan insan vasfımızın gereği olarak bu mücadeleyi sizlerle omuz omuza sonuna kadar sürdürmekte kararlıyız.
Değerli Misafirler,
Ülkemize 20 yılda asırlık eser ve hizmetler kazandırdık derken ne mübalağa ediyoruz, ne de sadece sınırlı bir alandaki başarılarımızdan söz ediyoruz. Türkiye’nin demokrasi ve kalkınma atılımıyla geldiği ileri seviye, hayatın her alanını, insanlarımızın tamamını kapsayan sonuçlarıyla hep beraber geleceğimize umutla ve güvenle bakabilmemizi sağlıyor.
Bu süreçte elde ettiğimiz en olumlu ve iftihar verici başarılardan biri de, kadınlarımızın hak ve özgürlüklerini genişletme konusunda gerçekleştirdiğimiz devrimlerdir. Anayasamızdan başlayarak mevzuatımızın tamamını bu doğrultuda yenilerken, asıl büyük değişimi zihinlerde sağladığımıza inanıyorum.
Şimdi sizlere kadın politikalarımızın sağlam bir zemine oturmasını sağlayan çalışmalarımızdan bazılarını özetle hatırlatmak istiyorum.
İşte Anayasamızın 10. maddesine; “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir, devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” ibaresini ekleterek başladık. Ayrıca, pozitif ayrımcılık ilkesini uygulamak için bu maksatla alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacağı hükmünü de Anayasaya derç ettik. Kadına yönelik şiddetle en etkin şekilde mücadele edeceğimizin sözünü daha hükümete gelmeden milletimize zaten vermiştik. Bu amaçla, 2005 yılında tarihimizin en büyük reformlarından biri olan hukuki düzenlemeleri hayata geçirdik.
Töre ve namus cinayetleri olarak tarihimize geçen suçlara verilen cezaları fevkalade ağırlaştırarak bu sorunu büyük ölçüde gündemimizden çıkardık. Aile içi ve kadına karşı verilen cezaları arttırarak, cinsel saldırı suçunu tanımlayarak, cinsiyet farkı sebebiyle düşük ücret uygulanamayacağı ve iş akdinin feshedilemeyeceği hükmünü getirerek bu doğrultuda çok önemli adımlar attık. Çalışan kadınların şartlarını iyileştirerek, doğum izni, süt izni gibi haklarını genişleterek bu yöndeki gayretlerimizin etki sahasını yaygınlaştırdık. Gebelikten itibaren doğuma ve çocuğun büyümesine kadar her aşamada anneleri koruyan, kollayan, maddi olarak destekleyen uygulamalar başlattık.
Engelli ve yaşlılara yönelik hizmetlerimizden en çok faydalananlar, aynı kapsamda yer alan ve onların sorumluluğunu üstlenen kadınlarımızdır.
Hiç şüphesiz, 2012 yılında çıkardığımız 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu, bu çerçevede yapılmış bir diğer önemli reformdur.
Son yargı paketiyle eşe karşı işlenmiş suçlara verilen cezaları boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişlettik.
Bunun yanında, kadına yönelik şiddeti önlemek için 4 ayrı ulusal eylem planı hazırladık ve uyguladık. Halen içinde bulunduğumuz 2021-2025 eylem planı kadınlarımızı fiziksel şiddet yanında, onur ve haysiyetlerine yönelik saldırılardan da korumayı amaçlamaktadır.
Ülkemizin 81 iline yaygınlaştırdığımız Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri yani kısa adıyla ŞÖNİM, bunlar vasıtasıyla bugüne kadar 1 milyon kişiye hizmet verdik.
Kadın Acil Destek Uygulaması yine kısa adıyla KADES kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddete ve tacize süratle müdahale edilmesini sağlayan etkin bir sistem haline geldi. Nitekim bu sistem Akdeniz Parlamenterler Asamblesi tarafından Avrupa’nın en iyi uygulaması seçildi.
Denetimli serbestliğin bir unsuru olarak kullanılan elektronik kelepçe de şiddet mağduru kadınlarımızı korumaya hizmet ediyor. Aile mahkemelerini kurarak aile içi meselelerin bu konuda ihtisas sahibi hâkimlerce çözümüne temin ettik. Türkiye Büyük Millet Meclisinde faaliyete geçirdiğimiz Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuyla yasama organında bu konuda sürekli çalışacak kalıcı bir platformun kurulmasını sağladık.
Kalkınma planlarımızı kadınlarımızın çalışma hayatında daha etkin şekilde yer alabilmesini sağlayacak, onlara yönelik hizmetleri nitelik ve nicelik olarak güçlendirecek bir anlayışla hazırladık.
Kız çocuklarımızın her seviyede eğitim-öğretime erişimlerinin önündeki engelleri kaldırdık. Bu sayede okullaşma ve istihdam oranlarında kızlarımız lehine çok önemli ilerlemeler kaydettik. Hatta üniversitede okuyan kız çocuklarımızın oranı artık erkekleri geride bırakmış durumdadır.
Girişimci kadınlarımızı ve kadın kooperatiflerini hibelerle destekliyor, kadın istihdam eden işletmelere ilave kredi imkanları sağlıyoruz. Tarihimizde ilk defa kadın istihdamı toplam istihdamın 3’te 1’ne yaklaşmıştır. Siyasetteki kadın oranı da Meclis’te yer alan milletvekillerimizin yüzde 17’sini geçerek Cumhuriyet tarihimizin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Daha burada sayamadığımız pek çok düzenlemeyle kadınlarımızı hayatın her alanında hak ettikleri seviyeye çıkartacak çalışmalar gerçekleştirdik.
Değerli Misafirler,
Ülkemizde bir dönem çok ağır bir şekilde varlığını gösteren mütedeyyin kesimlere yönelik düşmanlığın en büyük mağdurlarının başında kadınlarımız geliyordu. Eğitim hayatlarının önüne engeller konulan, çalışmalarına izin verilmeyen, kamudan dışlanan kadınlarımıza bu zulümlerin çağdaşlık ve modernlik adına yapılması ise bir başka garabetti. Ne işi var üniversitede, ne işi var okulda? Gitsin tarlada çalışsın, gitsin temizlik yapsın, gitsin işte pisuarları, şuraları-buraları temizlesin; kadına reva görülen bu değil miydi? Yıllarca ülkemizde maalesef bunu yaşamadık mı? Bunu yaşadık. Üniversite koridorlarında itilip kakılan, liselerin kapılarından bile alınmayan, bırakın istihdamı, ziyaret için bile gittiği kamu binalarına alınmayan kadınlarımızın verdiği destansı mücadelenin yakın şahidiyiz.
Başındaki örtüsü sebebiyle haksızlığa maruz bırakılan, hatta örtüleri zorla açılmaya çalışılan kızlarımızın, kadınlarımızın yaşadıkları trajedi, ülkemizin bir döneminin kara lekesi olarak tarihe geçmiştir. Bizim vesayetle mücadelemizin en somut sonuçlarını kadınlarımızın hayatlarında görmek mümkündür. Hamdolsun, bugün eğitimden istihdama hayatın hiçbir alanında kadınlarımız böyle bir zulme maruz kalmıyor bu tür adaletsizliklere uğramıyor.
Yıllar yılı başörtünün düşmanı olan ve üniversitelerimizde ikna odalarını kuranların kimler olduğunu bilmiyor muyuz? Ve bu ikna odalarını kuranlar şimdi de geldiler başörtü sorununu çözelim diyorlar. Ne kadar güzel, bak nereden nereye geldik. Ve ben şimdi yeni bir teklif daha yaptım, hadi bakalım şimdi bu seçimde kaç tane başörtülü milletvekili adayı çıkaracaksın? Yalnız şaşırmayın ha, şimdi bunu söyledim ya inanın başörtülü milletvekili adayı da koyar. Bak rozet takmaya başladı ve milletvekili adayı da koyar, ne kadar güzel. HADEP’de var, bunlarda da olsun, İP’te de olsun, olsun be. Meclis’ten bir zamanlar bunların ağababaları başörtülü kardeşimizi kovmadılar mı? Atın bu kadını dışarı demediler mi? Aynı zihniyet değil miydi? Aynı zihniyetti. Ama bütün bu oyunlar bozuldu, artık çark geri dönmeye başladı.
Biz ne diyoruz şimdi, gel anayasa yapalım ve bu anayasayı yaparken başı örtülü-başı açık herhangi bir ayrıma gitmeden hak ve özgürlükler noktasında bütün kızlarımız, kadınlarımız anayasa teminatı altında bu süreci yaşasınlar. Şimdi ne oldu? Arkadaşlarımız ziyarete gittiler, şu anda gerek yok dediler. Peki, ne olacak? Seçimden sonra bunu çalışalım dediler. Hani bak bir gece yarısı kalktın yasal düzenleme yapalım, dedin. Sen gece yarısı dedin, biz ise yıllardır bunu düşünüyoruz zaten, gel diyoruz şimdi bunu anayasa düzenlemesiyle yapalım, beraber yapalım, verelim el ele bu işi bitirelim, bir daha da kimse bunu gündemine almasın. Niye kaçak dövüşüyorsunuz ya? Her zaman bunların işi istismar siyaseti, bunlarda gerçek manada liderlik siyaseti yok.
Şimdi geçenlerde Genel Başkan yardımcılarımdan bir tanesi Mamak’ta gençlerle bir sohbete gitti. Tabii gençler soruyorlar filan, işte bu Amerika seyahati neydi filan-falan. Tabii benim Genel Başkan Yardımcım, o hamburger siyasetiydi, ben de şimdi sizlerle simit-kaşar siyaseti yapacağım, dedi ve arkadaşımız da onlara kaşar-simit hediye etti. Benim de tabii ta gençlik yıllarımdan beri kaşar-simit her zaman hazır yemeğimde, hep bunu yaptım ve bundan dolayı da zaman zaman istihza ettiler, ama onların istihzasına rağmen biz mücadelemizi böyle sürdürdük. Fakat şunu unutmayalım hanım kardeşlerim: Çeyrek asır önce hayal bile edilemeyecek bu özgürlük iklimini ülkemize kazandırırken partimizi kapatma tehdidi dâhil nelerle karşılaştığımı millet çok iyi biliyor.
Bir süre önce tüm bu mücadelelerde vesayetin ve faşizmin temsilcisi olarak karşımıza çıkan bir siyasi parti Başkanı, kadınlarımızın başörtüsü meselesini işte yeniden gündeme getirdi. Esasen kadınlarımızın başlarının açık veya örtük olması tabii bir haktır. Nasıl havayı soluyorsak, suyu içiyorsak, giyiniyorsak, ibadetlerimizi yerine getiriyorsak, kadınlarımızın inançlarından dolayı başlarını örtmeleri de aynı derecede tabii bir durumdur. Yani bunun için ne anayasada, ne kanunlarda herhangi bir düzeleme yapmaya ihtiyaç yoktur, olmaması gerekir. Niye? Şimdi devletin tüm kurumlarında başörtülü kardeşlerimiz var mı? Artık hâkimlerimiz var mı, savcılarımız var mı, polisimiz var mı, askerimiz var mı, valimiz var mı? Bütün bunlar var. Yani yaptık da ne oldu, Türkiye yıkıldı mı, gök kubbe çöktü mü? Yok, tam aksine hepsi şimdi çok daha huzurluyuz, rahatız, bütün akademilerde, üniversitelerde başörtülü profesörlerimiz, doçentlerimiz, bütün bunlar var mı? Var. Demek ki bak yapınca oluyormuş. Türkiye yıkılmadı, kimse Türkiye’yi dinamitleyemedi. Yeter ki biz ön açalım, ön açtığımız zaman bu ülke çok daha güçlü bir şekilde geleceğe yürüyecektir.
Ülkemizde geçmişte yaşanan bu kötü görüntüleri ve tartışmaları da dönemin ikliminin bir parçası olarak kabul edip hepsini geride bıraktığımız varsaymak istiyorduk. Son tartışma vesilesiyle bir kez daha gördük ki, ülkemizde artık kökünün kuruduğunu umduğumuz habis zihniyet tüm çirkinliğiyle hâlâ pusuda beklemekte. Biz de açılan tartışmaya cevabımızı az önce de ifade ettiğim gibi bu meseleyi anayasal bir güvenceye kavuşturmayı teklif ederek verdik. Yaptığımız hazırlığı mecliste grubu bulunan siyasi partilerin tamamına götürerek bu konudaki samimiyetimizi ortaya koyduk.
Hatta daha ileri gittim, gel samimiyseniz gerekirse hadi Parlamentoda bu işi çözemiyorsak referanduma gidelim, çünkü millet evvel Allah en doğrusunu söyler, gidelim millete, bakalım millet ne diyor. Tabii millete gitmeyi de bunlar pek kabul edemezler ha, çünkü millete gidileceği zaman o sandıktan neler çıkabileceğini iyi düşünüyorlar.
Şayet teklifimiz üzerinde kapsamlı bir uzlaşma sağlanabilirse, bundan kadınlarımız ve ülkemiz inanın çok kârlı çıkacaktır. Bizim arzumuz, bu düzenlemenin insanımızın beklentilerine uygun şekilde en geniş mutabakatla Meclisimizden geçmesidir. Uzlaşma sağlanamaması halinde ise ifade ettiğim gibi bu meseleyi milletimizin takdirine sunmanın yollarını arayacağız. İnşallah ülkemizi bu tür konuların bırakın trajedi haline dönüştürülmesini, tartışılması ayıbından da kurtaracak köklü bir çözümü anayasamıza kazandırmayı ümit ediyoruz.
Ülkemizi tek parti faşizminin kodlarını kıra kıra bugünlere getirmeyi başardık. Türkiye yüzyılı programımızla vatandaşlarımızın tamamıyla birlikte başı açık-başı örtülü bu tartışmayı başta olmak üzere kadınlarımızın tüm meselelerini çözerek ülkemizi çok daha ileriye taşımakta kararlıyız. Bu duygularla bir kez daha uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesinin 5’incisinin ülkemize ve kadınlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Kadın ve Demokrasi Derneğimiz KADEM’e, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımıza, oturumlardaki konuşmacılara ve zirvenin düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Sizleri tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.