Saygıdeğer Hocalarım,
Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Buradan sizlerin vasıtasıyla ülkemizin 81 vilayetinde, 922 ilçesinde görev yapan Diyanet camiasının tüm mensuplarına selamlarımı iletiyorum.
İlçe Müftüleri Kongresi münasebetiyle siz kardeşlerimi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ülkemizin dört bir köşesinden milletin evini, bu gazi mekânı teşrif eden siz kıymetli müftülerimize hoş geldiniz diyorum. Gönüllerimizi buluşturan, hasret gidermemize ve hasbihal etmemize vesile olan Diyanet İşleri Başkanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum. İlçe Müftüleri Kongremizin 4’üncüsünün sizlerle birlikte tüm milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Kongremizin temasını, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gelecek perspektifi, hizmetler, hedefler, stratejiler oluşturuyor. İnşallah önümüzdeki 4 gün boyunca farklı başlıklarda gerek kendi içinizde, gerekse yöneticilerinizle istişare etme imkânı bulacaksınız. Ailenin korunmasından eğitim politikalarına, dünyadaki yeni gelişmelerin ışığında din hizmetlerine kadar pek çok konuyu ele alacaksınız. Yapacağınız değerlendirmelerin, paylaşılacak tecrübelerin ve çalıştaylar vesilesiyle oluşacak ortak birikimin din hizmetleri ve irşat faaliyetlerinizde sizlere rehberlik edeceğine inanıyorum.
Kongre aynı zamanda 81 ilimizde görev yapan 900’e yakın ilçe müftümüz arasındaki işbirliği ve dayanışmanın artmasına da vesile olacaktır. Türkiye’nin dört bir ucunda aşkla görev yapan siz kıymetli hocalarımıza Allah’tan muvaffakiyetler niyaz ediyorum, Rabbim emeklerinizi zayi etmesin, çalışmalarınızı bereketlendirsin diyorum.
Bu vesileyle, ömrünü Din-i Mübin-i İslam’ın öğrenilmesi, öğretilmesi ve hakkıyla yaşanmasıyla adayan müftülerimizden ebediyete irtihal edenleri burada rahmetle yâd ediyorum. Rabbim o güzel insanlardan razı olsun, hepsini cennetiyle, cemaliyle müşerref kılsın. Rabbim bizleri de Kur’an-ı Kerim’in aydınlığından rehberimiz, sevgilimiz, önderimiz Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin kutlu yolundan ayırmasın.
Saygıdeğer Hocalarım,
Ecdadımız sizler gibi camilerde din hizmeti ifade eden hocalarımızı hademe-i hayrat, yani hayra hizmet edenler olarak adlandırmıştır. Hamede-i hayrat, ecrini sadece Allah’tan umarak, sadece Hakk’ın rızasını gözeterek hayatlarını din hizmetine vakfetmiş insanlar demektir. Diyanet Teşkilatımızın çatısı altında farklı kademelerde görev yapan tüm kardeşlerimizi hayra hizmet eden seçkin insanlar olarak görüyoruz.
Buradaki her bir müftümüzün de vazifesine yüksek bir bilinçle, hademe-i hayrat olmanın şuuruyla yaklaştığını biliyorum. Hocalarımız sadece cami kürsüsünde, minberde, mihrapta değil, hayatımızın her safhasında yeri doldurulmaz roller üstleniyor. Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan son nefesimizi verdiğimiz ana kadar yanımızda ailelerimizle birlikte hep hocalarımız, din adamlarımız vardı. Dolayısıyla sizlerin mesleğinin kıymeti ne makamla, ne mevkiiyle, ne parayla, ne şöhretle ölçülebilir. Sizler inancımızın 14 asırlık sahih geleğenini yaşatmakla, bunları yeni nesillere aktarmakla, milletimizin sıratı müstakim üzere yürümesini temin etmekle mükellef insanlarsınız. Gençlerimizin irşadı, bilgilendirilmesi, eğitim ve ibadet ihtiyaçlarının karşılanması konusunda da en büyük sorumluluk yine sizlere düşüyor.
Hademe-i hayrat olmak, peygamberlerin varisi gibi bir payeyi layıkıyla taşımak şüphesiz her babayiğidin harcı değildir. Bilhassa günümüzde bunun zorlukların hepimiz çok iyi biliyoruz. İşte sizler zahmetli, ama bir o kadar da şerefli bir vazifeyi ifa ediyorsunuz.
Materyalizmin tüm insanlığı esir aldığı modern çağda hocalarımız başta olmak üzere tüm ilim ve hikmet erbabının sorumluluğu da artmaktadır. Dinimizin emirlerinin amacı, kişiyi cehaletin, ifsadın ve kötülüğün girdabından çıkartarak ebedi felaha, barışa ve esenliğe kavuşturmaktır. İnsanlar 14 asırdır Kur’an-ı Kerim’in aydınlığında huzur bulmuş, içlerindeki fırtınayı İslam’la dindirmiş, üsve-i hasene olan Peygamberimizin izinde örnek bir hayat yaşamıştır. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen zifiri karanlığı parçalayıp insanlığa örnek gösterilen bir saadet asrına dönüştüren işte bu hidayet kapısıdır. Allah’ın lütfuyla hidayet kapısından geçerek cahiliye bataklığından kurtulanlar sadece iyi birer insan olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlığın kutup yıldızları haline gelmişlerdir.
Dünyanın içinde bulunduğu zor süreç, İslam’ın güven, adalet, merhamet, liyakat, mesuliyet gibi hayat veren ilkelerin önemini ortaya koyuyor. İnsanlık maddi alanda kavuştuğu onca imkâna rağmen, maalesef manevi bakımdan giderek daha fazla zemin ve irtifa kaybediyor. Materyalist ideolojiler insanlığın sorunlarına çözüm üremediği gibi, kişiyi ahlaki, psikolojik ve sosyal açılardan felakete sürüklüyor, bunun işaretlerine pek çok alanda şahit oluyoruz.
Maddi refah olarak ilk sıralarda yer alan kimi Batılı ülkeler, uyuşturucu kullanımının, alkolün, kadına şiddetin, intihar vakalarının da en yaygın görülüğü yerler arasındadır. Öyle ki, bu ülkelerin bazıları uyuşturucu meselesini çözemedikleri için farklı bahaneler altında uyuşturucuyu serbest bırakma yoluna gitmişlerdir. Aynı durum tüm kötülüklerin anası olan alkollü içkiler için de geçerlidir. Kadına yönelik şiddet ile çocuklara karşı suçlar, bu ülkelerin sicilinin belki de en kötü olduğu başlıklardır.
Yine bu ülkelerde insanlığın taşıyıcı sütunu olan aile kurumu anlamını yitirmekte, toplum birkaç marjinalin adeta oyuncağı haline dönüşmektedir. Kadın-erkek arasındaki meşruiyete dayalı birliktelik hor, hakir görülürken, sapıklık, ahlaksızlık ve çarpık ilişiler bilinçli şekilde özendirilmektedir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran ne kadar haslet, ne kadar değer varsa, küresel odakların da desteğiyle yok edilmeye çalışılıyor. Hayret eşiğimizi her gün biraz daha yukarı taşıyan envaı çeşit skandal, materyalist zihniyetin toplum bünyesinde açtığı yaraları gösteriyor. Batıya karşı ezik, kendi değerlerine ve milletine karşı ise aynı derecede küstah içimizdeki mankurtlar kabul etmese de gerçekler apaçık ortadadır.
Şayet şimdiden harekete geçip vakitlice önlem almazsak, Allah korusun ileride daha beter sıkıntıları bizim de yaşamamız kuvvetle muhtemeldir. Önümüzdeki günlerde Meclisimizin takdirine sunacağımız anayasa değişikliği teklifimizi bu yönde atılmış önemli bir adım olarak görüyorum. Bu değişiklik önerisiyle bir yandan başörtüsüne anayasal güvence kazandırırken, diğer yandan da sapkın akımlar tarafından giderek daha fazla tehdit edilen aile müessesini korumayı hedefliyoruz.
Aile kurumuyla alakalı özellikle 140 bini aşan siz değerli hocalarıma çok büyük görev düşüyor. Sadece camide mihrapta değil, özellikle minberden de sürekli olarak her Cuma bunu işlemeniz öyle zannediyorum ki bizler için vazgeçilmez bir görevdir. Zira yüzbinler, milyonlar sizi sürekli dinlemekte. Ve sizden onlara yapılan çağrı özellikle aile kurumumuzu güçlendirmenin en önemli nasihat mekanizması olacaktır. Aile, güçlü aile, güçlü millet. Güçlü aileleri kurduğumuz anda milletimiz daha da güçlenecektir. Ama bu sapkın ilişkiler ki bugün öğrendim, mesela Meksika’da tamamıyla bu sapkın süreç yasal olarak zemine oturtulmuş.
Değerli Kardeşlerim,
Ülkemizde de bu çalışmayı yürütenler var mı? Var. Ama bu çalışmaların karşısında bizler sonuna kadar dimdik duracağız ve bu Müslüman topluluğu birilerine yedirmeyeceğiz. İnşallah Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki akıl, vicdan, feraset sahibi tüm milletvekillerimizin de güçlü desteğiyle bu hedefimize ulaşacağımıza inanıyorum.
Kıymetli Hocalarım,
İnsan mesuliyet bilincine sahip olduğu için eşref-i mahlûkattır. Bizler de hem kendimizden, hem de aynı havayı, toprağı, çevreyi paylaştığımız canlı-cansız diğer tüm varlıklardan sorumluyuz. Hiçbir mümin, başkasından bana ne diyemez. Hiçbir Müslüman, dünyadaki zulüm ve kötülüklere kayıtsız kalamaz. İyiliği yayıp kötülüğü ortadan kaldırmak, insan ve Müslüman olmanın bize yüklediği görevlerdir. Dolayısıyla her mümin eliyle, diliyle ve kalbiyle kararlı bir şekilde kötülükle mücadele etmek suretiyle bundan mükelleftir. Yakın çevremizden başlayarak iyinin, adaletin, merhametin, şefkatin ve muhabbetin hakim olması için çalışmak zorundayız. Bunu da her hususta olduğu gibi dinimizin emirleri ve Peygamberimizin kutlu tavsiyeleri doğrultusunda yapmamız gerekiyor.
Resulü Ekrem Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz; “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” buyuruyor. Biz de İslamiyet’in güzelliğini, insan fıtratına uygunluğunu, insanın yegâne kurtuluş yolu olduğunu anlatırken bu tavsiyeye sıkı sıkıya sarılmalıyız. Zorluk çıkarmak için değil, kolaylık göstermek için gönderilen bir ümmet olarak daima sevginin, muhabbetin, şefkatin dilini kullanmalıyız. Çünkü bizim geleneğimizde usulsüzlüğün sonucu vusülsüzlüktür. Niyet ne kadar sahih olursa olsun, şayet usulde ve metotta sorun varsa hedefe ulaşmak mümkün değildir. Gayri İslamî, gayri insanî ve gayri ahlakî yol ve yöntemlerle İslam’a hizmet edilmez, İslam davası güdülemez. Hiçbir sebep masum sivilleri, okula giden çocukları, camide namaz kılan insanları katletmenin mazereti olamaz.
Önceki gün Somali’de 100’ü aşkın kardeşimizin hayatına mal olan hain terör saldırısının faillerinin ne İslam’la, ne Müslümanlıkla, ne şeriatla, ne de insanlıkla bağı kesinlikle yoktur. Saldırıda vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve Somali halkına başsağlığı diliyorum. Bu alçak ve kalleş saldırıyı lanetliyor, Somalili kardeşlerimize geçmiş olsun diyoruz. Türkiye, en zor günlerinde Somali halkının yanında olmayı sürdürecektir.
Tabii burada şu hususun da altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum: Adı ister DEAŞ, ister Boko Haram, ister FETÖ olsun, bu örgütlerin tamamı dinimizi kirli emellerine alet eden sapkın ve sapık yapılardır. Emperyalistlerin içimize sızdırdığı Truva atları hükmündeki bu alçaklar, ruhunu şeytana satmış, insanlıkla tüm bağını koparmış vahşilerdir. İslam dünyasını kan ve gözyaşına boğan bu katil sürüleriyle mücadele etmek sadece güvenlik kuvvetlerinin değil başta hocalarımız ve alimlerimiz olmak üzere hepimizin ortak sorumluluğudur.
Biz binlerce evladını PKK terörüne kurban vermiş, bir dönem en parlak çocuklarını FETÖ terör örgütüne kaptırmış, DEAŞ saldırılarında yüzlerce vatandaşını kaybetmiş bir milletiz. Ülkemizin bir daha benzer dramlar, benzer ihanetler, benzer kalleşlikler yaşamasına asla izin veremeyiz.
Bunlarla birlikte zararlı alışkanlıkların pençesinde kıvranan, içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu girdabında sürüklenen gençlerimizin acısı da yine bizim acımızdır. Elinden tutamadığımız, imdadına koşamadığımız, yanında olamadığımız, İslam’ın kurtuluş mesajlarını doğru bir şekilde ulaştıramadığımız her bir gencimizin vebalı hepimizin üzerindedir.
Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığımızın eğitim, sosyal ve kültürel içerikli din hizmetlerini genişletmesini takdirle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Başkanlığımız camilerde yürüttüğü hizmetler yanında, gençler, engelliler, mülteciler, şiddet mağdurları, madde bağımlıları ve daha pek çok kesime yönelik hayırlı çalışmalara imza atıyor.
Diyanet’in özellikle 4-6 yaş Kur’an kurslarını çocuklarımızın İslam inancı ve ahlakıyla erken yaşlarda tanışması bakımından çok ama çok değerli buluyorum. Kimi hadsizler, kimi kendini bilmezler “Orta Çağ zihniyeti” diyerek güya aşağılamaya çalışsa da, milletimiz bu eğitim yuvalarına adeta gözü gibi bakıyor, bunu böyle bilesiniz. Biz bu hadsizlere bakmayacağız, tam aksine 4-6 yaş grubu bu yavrularımızı en güzel şekilde yetiştirmek suretiyle tarihe nazar edeceğiz nazar.
Son dönemde Diyanet Teşkilatımızın birileri tarafından daha sık hedefe konulmasını ise, yaptığınız doğru işlerin bir hasılası olarak görüyorum. Sizler hademe-i hayrat olarak millete karşı görevinizi hakkıyla yaptıkça, varlık gayesi milletin inancına, ahlakına, ezanına düşmanlık olanlar elbette rahatsızlık duyacaktır. İçlerindeki kini ve nefreti kusmak için fırsat kollayan bir avuç kendini bilmezin eleştirileri, sakın ha sizi yolunuzdan asla alıkoymamalıdır. Her birinizden, kınayıcının kınamasına aldırmadan hakkı söylemeye, hakikati anlatmaya devam etmenizi bekliyorum.
Rabbim yolunuzu, bahtınızı açık etsin diyorum. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, sizlerin şahsında; Ya Rab, mihrapları imamsız, minberleri hatipsiz, minareleri ezansız bırakmamak için mücadele eden tüm kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza bu güzel programı tertip ettikleri için tekrar şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize, üzerimize olsun. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.
Kalın sağlıcakla.