Yükseköğretim Kurulumuzun ve Üniversitelerimizin Kıymetli Yöneticileri,
Saygıdeğer Hocalarım,
Sevgili Öğrenciler,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Üniversitelerimizin 2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni münasebetiyle sizleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum; milletin evine, bu gazi mekâna hepiniz hoş geldiniz. Yeni akademik yılın ülkemiz, milletimiz, özellikle de sevgili öğrencilerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yeni akademik yılda tüm hocalarımıza ve öğrencilerimize Rabbimden muvaffakiyetler niyaz ediyorum. Bireysel ve kurumsal başarı ödüllerini az sonra takdim edeceğimiz bilim insanlarımızı ve üniversitelerimizi de canı gönülden tebrik ediyorum. Hocalarımız ve yükseköğretim kurumlarımızdan daha nice gurur verici başarılar beklediğimizi burada ifade etmek istiyorum.
Kıymetli Misafirler,
İnsanlık, son birkaç yıldır salgınla başlayan, ekonomik sorunlarla ve sıcak çatışmalarla devam eden buhranlı bir dönemden geçiyor. Hemen her gün dünyanın farklı bir köşesinde patlak veren yeni krizlere özelikle dikkatle baktığımızda bununla gözlerimizi açıyoruz.
İkinci Cihan Harbi sonrasında galiplerin çıkarlarını korumak gayesiyle inşa edilen küresel sistem, son 70 yılın en büyük sarsıntılarından birini yaşıyor. Dünyanın geri kalanının canı, kanı, gözyaşı, yeraltı kaynakları pahasına bir avuç mağrurun refahını devam ettirmek üzerine kurulu bu çarpık yapı kökünden çatırdıyor. Soğuk savaşın bitmesiyle barış, istikrar ve özgürlükler adına yeşeren umutlar son yıllarda yerini tekrar korkuya, endişeye, hatta kimi ülkelerde faşizme bırakmaya başladı. İçinde bulunduğumuz yüzyıl, daha önce yapılan tahminlerin aksine refah, huzur, adalet asrı olmaktan ziyade, bir nevi çatışmalar çağına dönüşüyor. Bu yeni dönemde bilhassa eşitlik, adalet ve hakkaniyet duygusu ağır yara almaktadır. Zengin daha da zenginleşirken tüm dünyada yoksulluk yaygınlaşmakta, farklı toplum kesimleri arasındaki uçurum giderek büyümektedir. Dünya nüfusunun yüzde 1’ne tekabül etmeyen bir kesim parasına para, refahına refah katarken, Afrika’dan Asya’ya milyarca insan temel gıda maddelerine dahi ulaşmakta zorluk çekmektedir. Ekonomik krizle birlikte bu vahim tablonun fakir ülkeler ve toplumlar aleyhine daha da kötüleştiğine şahit oluyoruz.
Elbette son 50-60 yılın en yüksek seviyelerine ulaşan enflasyon rakamları, Batılı ülkelerde yaşayanlar dahil herkesi zorluyor, bunaltıyor. Yaklaşan kış mevsimiyle beraber bu ülkelerde enerji ve gıda güvenliği konusundaki endişeler giderek tırmanıyor. Nitekim son Prag Zirvesi’nde tüm liderlerden bunu dinledim, hepsi bu kışı nasıl atlatacağız, bu kışı nasıl geçireceğiz, hep bunu anlatıyorlardı; bizim böyle bir sorunumuz yok dedim. Liderler sadece anı düşünüyorlardı, ama bir diğer tarafta Rusya-Ukrayna arasındaki gelişmeleri maalesef aklıselim ile değerlendirmiyorlardı.
Gerek siyasi istikrarsızlıklar, gerekse ekonomik sorunlar, en büyük darbeyi küresel sistemin çeperlerinde yer alan yoksul ülkelere vuruyor. Ekonomisi zayıf, üretim kapasitesi sınırlı, sosyal barışını tam manasıyla sağlayamamış, siyasi bakımdan müdahalelere açık, kırılgan devletler bu sancılı süreci yönetmekte daha fazla zorlanıyor. Her ne kadar Rusya-Ukrayna savaşıyla gündemin gerisine düşmüş olsa da, önümüzdeki dönemde dünyada köklü siyasi değişimlerin yaşanması kaçınılmazdır. Az gelişmişin gelişmişe, yoksulun zengine, mazlumun zalime, çoğunluğun azınlığa hizmet ettiği, altta kalanın adeta canın çıktığı mevcut yapının devam etmesi mümkün değildir. Atalarımız bu gerçeği, zulüm ile abat olunmaz, diyerek ifade etmişlerdir. Biz de bir süredir dünya 5’ten büyük tespitimizle aynı hakikati tüm platformlarda dile getiriyoruz. Daha adil bir dünya mümkün diyerek tüm sıkıntılara rağmen insanlığın çaresiz olmadığını vurguluyoruz.
Son dönemde yaşananlarla birlikte, Türkiye’nin verdiği mücadelenin hiçbir hesap gütmeden yaptığı samimi çağrıların küresel barışı tesise yönelik çabalarının daha fazla makes bulduğunu, takdir topladığını görüyoruz. Şu anda düşünün 7 milyon tonu aşkın tahıl bizim üzerimizden dünyaya servis ediliyor. Diğer ülkelerde herhangi bir ses yok, ama Türkiye bu konuda üzerinden bütün bu imkânları seferber ederek, insanlığa bir soluk nefes aldırmanın gayreti içerisinde. Derdimiz var, ama diğerlerinin derdi yok. Şüphesiz bu sadece bir başlangıçtır, yapacağımız daha çok iş var. Küresel sistemin yapısından kaynaklı sorunlar gün yüzüne çıktıkça, Türkiye’nin haklılığı ve savunduğu değerlerin isabeti çok daha net anlaşılacaktır. Türkiye yüzyılı ifademiz inşallah hemen her alanda vücut bulacak ve kısa sürede gerçeğe dönüşecektir.
Değerli Misafirler,
Her kriz, risklerle, tehditlerle birlikte fırsatları da beraberinde getirir. Hazırlıkta olanlar için kriz anları aynı zamanda yeni bir dönemin muştusu, daha aydınlık günlerin müjdecisidir. Türkiye, son 20 yılda hayata geçirdiği projeler, yatırımlar, reformlarla işte bugünlere hazırlık yapmıştır. Birileri, şairin ifadesiyle oyunda oynaştayken, biz, bir satranç oyuncusu ustalığıyla tarihten, ecdattan ve medeniyetimizden aldığımız ilhamla milletimizi bugünlere hazırladık. Politikalarımızı belirlerken ülkemize yapılan dayatmalara değil, hep neye ihtiyaç duyulduğuna, insanımızın neyi talep ettiğine baktık. Günü kurtarmak yerine geleceği şekillendirmek niyetiyle hareket ettik. Ne günlük siyasetin geçici tartışmalarının, ne vesayet güçlerinin tehditlerinin, ne de üzerimize salınan envaı çeşit terör örgütünün bizi hedeflerimizden ve ideallerimizden koparmasına müsaade ettik. Yurt dışında yazılmış reçetelerle sorunlara çözüm aramak yerine, kendi göbeğimizi kendimiz kestik, 10 yıllık, 20 yıllık programlarla ülkemizin zengin potansiyelini ortaya çıkarmanın mücadelesini verdik.
Hatırlarsanız, göreve geldiğimizde Türkiye’yi eğitim, sağlık, adalet, emniyet üzerine inşa edeceğimizi söylemiştik ve ardından da ulaşım, enerji, tarım, diplomasi, bunlarla ayağa kalkacağımızı, ülkemizi kalkındıracağımızı söylemiştik. Ülkemizin şartları ne olursa olsun, 20 yıl boyunca sözümüzün arkasında durduk ve bu dört başlıktan başlayarak, her alanda Türkiye’yi çok farklı bir konuma taşıdık.
Birileri bizimle dalga geçti, biz 76 üniversiteden 209 üniversiteye çıkarken ne gerek var, dediler. Ama bilmiyorlardı ki, bugün Iğdır’da, Muş’ta, Kars’ta, Ağrı’da üniversite olmazsa oradaki yavrularımız, oradaki gençlerimiz nerede üniversite tahsilini yapacaktı? Parası-pulu, imkânı varsa Ankara’ya, İstanbul’a gelecekti, yoksa üniversite okuyamayacaktı. Ama şimdi profesörlerimiz, doçentlerimiz, tüm akademisyenlerimiz Kars’a da gidiyor, Ağrı’ya da gidiyor, Muş’a da gidiyor, Hakkâri’ye de gidiyor ve yavrularımızı evlerinin yanı başındaki üniversitelerde okutuyorlar. Ufuk budur, ufkunuz varsa işte bu nesli yetiştirirsiniz. Ufkunuz yoksa o zaman yapılacak herhangi bir şey de yok. İşte az önce YÖK Başkanımızın da ifade ettiği gibi, Türkiye şu anda bu gelişimi sağlıyorsa, atılan bu adımlarla sağlıyor.
Gençlerimizin yükseköğretime erişimini kolaylaştırmak için devletimizin tüm imkânlarını seferber ettik. Tabii geçmişte şu sıkıntı da vardı: Neydi o? Güneydoğu’ya, Doğu’ya hocalarımız neyle gidecek, otobüsle mi gitsin? Öyle herkesin altında otomobil de yok, hep bunlar konuşuluyordu. Ama şimdi 26 havalimanından 59 havalimanına çıktı, dolayısıyla hocalarımız artık uçağa binip Muş’a gidebiliyor, Kars’a gidebiliyor, Ağrı’ya gidebiliyor, dolayısıyla burada da bir sıkıntı kalmadı. Mesele ufuk, varsa ufkunuz bu işi başarırsınız, yoksa yaya kalırsınız. Artık bunlar aşıldı, artık Türkiye yüzyılı diyoruz ya, işte Türkiye’nin yüzyılı bu altyapıyla güçlendi.
Geçenlerde uluslararası iktisatçılarla bir toplantı yaptık, şu tespiti yapmışlar: Türkiye, altyapısını bitirdi, altyapısını bitirdiği için de Türkiye’nin geleceği aydınlık, sizde böyle bir sıkıntı yok. Biz de dedik ki, bu tespiti bizler de yaptığımız için şu anda başarılıyız ve her geçen gün daha da iyiye gidiyoruz, gideceğiz. Hele hele inşallah şöyle bu yılsonu, önümüzdeki yılbaşı gibi Karadeniz’den doğalgazı da çıkardığımız anda bunun tadına doyum olmaz. Bizim bir zamanlar öyle sondaj gemimiz falan yoktu, şimdi bizim iki tane sismik araştırma gemimiz var, beş tane sondaj gemimiz var ve bütün bu sondaj gemilerimiz 12 bin metreye kadar sondaj yapabiliyor, bunlara ulaştık. Hatta hatta burada işimiz bittiğimiz zaman uluslararası sularda da dünyanın değişik ülkelerine gidip bu sondaj çalışmalarını yapabilecek kabiliyete, güce sahibiz, bunlar artık bizim. Öyle çok büyük rakamlarla da bunlara ulaşmadık, uygun rakamlarla bunları aldık ve şimdi bir taraftan sismik araştırmalar, bir taraftan sondaj çalışmaları yapılıyor. Daha iyi olacak, daha güçlü olarak bu yolda devam edeceğiz ve gerek sismik araştırmalarla, gerek sondajla inşallah doğalgazda da, petrolde de artık imkânlarımızı bu sularda bulacağız.
Tüm bunlarla beraber, kılık-kıyafet yasaklarından ideolojik baskılara, siyasi kavgalardan altyapı eksikliklerine kadar pek çok sorun vardı ülkemizde. Üniversite girişlerine kurulan ikna odaları, dereceye girip ödül almaya hak kazandığı halde sahneden ağzı kapatılarak indirilen genç kızların görüntüleri bu dönemin utanç sahneleri olarak hafızalara kazınmıştı. Bunları biz unutuyor muyuz? Bunları yaşadık ya. Benim polisimi kızlarımızın ağzını kapatmak ve okula sokmamak, tekme-tokat onları dışarı atmak gibi uygulamalara tabi tuttular.
Benim kızlarım imam hatipte okudu, ama ben kızımı ne yazık ki imam hatipten almak zorunda kaldım, bir başka imam hatibe, bir arkadaşımın müdürü olduğu imam hatibe göndermek durumunda kaldım farklı bir şehirde. Bana sordular, niye dediler yabancılar. Dedim maalesef biz bu sıkıntıları yaşadık, ama şimdi dedik artık bu sıkıntıları aştık, şimdi böyle bir derdimiz yok. Şimdi artık hocalarımızın arasında başörtülüler var mı? Var. Öğrencilerimizin içinde aynı şekilde rahat rahat üniversiteye gidebilen kızlarımız var mı? Var. Bütün bunlarla beraber, artık emniyet teşkilatında, silahlı kuvvetlerde, hâkim, savcı başörtülü olarak görev yapabiliyor mu? Yapabiliyor. Asıl özgürlük budur beyler.
Diyorlar ki, hak ve özgürlük, uygulamayı göster bize, ne yaptınız hak ve özgürlükte? Tekme-tokat dışarı attınız. Kendi milletvekilin, Genel Başkan Yardımcın ikna odalarında bizim yavrularımızın başörtülerini çıkartarak o odalara aldılar; bunları yaşadık ya, bunları gördük. Burası halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye, burada bunları yaptınız, ama şimdi bunlardan artık sıyırdık. Şimdi özgürlük var, şimdi hürriyet var, eğitimde-öğretimde hamdolsun bunu yakaladık.
Hatırlayın, şimdi buradan farklı bir yere geçiyorum, harç meselesi. Harçlardan dolayı öğrenciler ne yapıyordu? Sürekli boykotlar boykotlar boykotlar. Peki, harçları kim kaldırdı? Biz kaldırdık. Şu anda öğrencilerin harç diye bir sorunu var mı? Yok, bitti o iş.
Mevcut yükseköğretim yurtları taleplere cevap veremiyor, diye bağırıp durdular. İnsaf edin ya, şu anda bizim 850 bin öğrenci kapasiteli yurtlarımız var ve ihtiyaçlara rahatlıkla cevap verir haldeyiz; talep yok, bu noktaya geldik. Ne diyordu bir tanesi? Ben bir yılda bu sorunu çözerim diyordu. Ya hayatınız yalan, akşam yalan-sabah yalan. Biz uygulamadayız uygulamada. Ve şu anda modern yurt binalarımız, bütün bunlarla beraber üniversitelerimiz, hepsi birbirinden güzel. Ve şu anda dünyaya örnek gösterebileceğimiz altyapısıyla, her şeyiyle hamdolsun üniversitelerimiz var, ortaöğretimde okullarımız var, buralara geldik. Attığımız adımlarla Türkiye’ye ve Türk üniversitelerine yakışmayan bu kötü manzaraya biz son verdik.
Başörtüsü meselesini ortaöğretim dahil, tüm eğitim kurumlarımız ile kamu kuruluşlarında çözüme kavuşturduk. Şimdi Meclise, bugün inşallah Kabine Toplantımız var, anayasa değişikliği teklifimizle bu temel hak özgürlüğünü anayasal güvence altına alma teklifimizi getireceğiz, hadi bakalım. Çünkü yasal düzenlemeye ihtiyaç yok ki, yasal düzenlemeye şu anda ihtiyaç yokken çıktı bir yasal düzenleme yapalım dedi, ya yasal düzenlemeye ihtiyaç yok. Senin yanında hiç hukukçu yok mu? Bu işler aşıldı artık. Şimdi burada yapılması gereken bir şey var, eğer samimiysen, eğer dürüstsen, gel anayasa değişikliğini yapalım ve bunu tamamen masadan kaldıralım. Bugünkü inşallah Kabine Toplantımızda Adalet Bakanımız yaptıkları çalışmayı bizlere sunacaklar.
Bir taraftan üniversite harçlarını kaldırdık, sürekli provokasyon vesilesi yapılan bu meseleyi kökünden çözdük.
Göreve geldiğimizde burs, kredi neydi? 45 liracık, ya ne utanılacak rakamlar, bunlarla devraldık, ama şimdi bursu 850 liraya çıkarttık, nerelerden nereye. Doktorayı asgari ücrete çıkardık, buralara bunları yükselttik. Biz niye varız? Milletimizin devletine yapmış olduğu bu ödemelerle biz gerek öğrencilerimizi, gerek bu noktada lisansüstü öğrencilerimizi, doktora öğrencilerimizi çok daha huzurlu şartlarda okumalarını, eğitim-öğretimi devam ettirmelerini sağlayalım diye varız. İşte 850 lira lisans öğrencileri, yüksek lisans bin 700 lira, doktora öğrencileri 2 bin 550 lira kredi veya burs alıyor.
Ücretlerini geçen yıl seviyesinde tuttuğumuz yurtlarımızda istisnasız tüm öğrencilere sağladığımız beslenme yardımını yaklaşık 2,5 kat artışla aylık bin 800 liraya yükselttik. Üniversitelerimizde 2002 yılında 9 bin olan profesör sayımız, şimdi 31 bine, 5 bin olan doçent sayımız 18 bine çıktı. Toplam akademik personel sayımız ise 70 binden 184 bine ulaştı.
Değerli Dostlar,
Türkiye 20 yılda bu hususlarla birlikte yükseköğretimde kalitenin ve fırsat eşitliğinin artmasında da gözle görünür bir başarıya imza atmıştır. Ülkemizin yakaladığı başarıyı uluslararası raporlar da teyit ediyor. Burada örnek olması açısından birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen hafta OECD tarafından yayınlanan bir rapora göre, Türkiye, son 20 yılda 25-34 yaş arası yükseköğretim mezun oranını yüzde 348 arttırarak oran itibariyle ilk sırada yer aldı, Türkiye. 20 yıl önce 18-22 yaş aralığındaki gençlerimizin yükseköğretimde net okullaşma oranı yüzde 13 civarındayken, bugün aynı rakam yüzde 45’e vardı. Sayısı 76’dan 208’e ulaşan üniversitelerimiz, ailesinin maddi durumu ne olursa olsun okumak isteyen tüm gençlerimiz bu imkândan çoğu zaman kendi ilinde rahatlıkla faydalanabiliyor. Bunun bir sonucu olarak üniversite mezun sayımızın 2022 yılı itibariyle toplamda 13 milyon 266 bine ulaşmasından da tabii ki iftihar ediyoruz, memnuniyet duyuyoruz. Yine bütün bunlarla beraber, doğusu, batısı, güneyi, kuzeyiyle akademik anlamda genişlemeyi Türkiye adına, ülkemizin geleceği adına büyük bir kazanç olarak görüyoruz.
Bu yıl yükseköğretimde önemli bir adım daha atarak baraj uygulamasını biliyorsunuz kaldırdık. Kısa süre önce açıklanan tercih sonuçlarıyla üniversitelerimizin kontenjanlarının yüzde 99’unun dolduğunu memnuniyetle gördük. Çok çileler çekildi biliyoruz, ama şimdi bu da aşıldı. Tabi gençlerimizin üniversite tahsiline bu yoğun ilgisi, halkın evlatlarını ırgat olarak görmeye alışmış kimi çevreleri rahatsız ediyor, bunun da farkındayız. Bunlar kendi tekellerinde gördükleri her imkan gibi yükseköğrenimin yaygınlaşmasını da içlerine sindiremiyor. Burada şu hususun altını çizerek ifade etmek isterim: Üniversite mezun sayılarının artmasıyla ilgili bir kısmı iyi niyetli, ama çoğu art niyetli olarak yapılan eleştirilerin bilimsel hiçbir temeli yoktur.
Yükseköğretimin ekonomik getirisi fark oluşturmaya devam ediyor. Üniversite mezunlarının yıllık ortalama geliri lise ve dengi okul mezunlarına göre yaklaşık yüzde 50 daha yüksektir. Aynı şekilde veriler üniversite mezunlarının istihdam oranlarının lise mezunlarına göre daha yüksek olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Geçtiğimiz yılın son çeyreği itibariyle lise mezunları için yüzde 53,5 düzeyinde olan işgücüne katılım oranı, yükseköğretim mezunlarında yüzde 77,3’ü buluyor. Yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 68,1 iken, genel lise mezunlarının istihdam oranı yüzde 46,5’tur, yani Türkiye’de yükseköğretim mezunlarının genel lise mezunlarına göre istihdam oranı yaklaşık 20 puan daha fazladır. Hâsılı, yükseköğretim mezunları hem daha fazla gelir elde etmekte, hem de daha fazla istihdam imkânına kavuşmaktadır.
Değerli Arkadaşlar,
Yükseköğretimde geldiğimiz seviyeyi kâfi görmüyor, günün ihtiyaçları ve milletimizin beklentileri çerçevesinde ilave adımlar atmayı sürdürüyoruz. Temmuz ayında çeşitli sebeplerle eğitimini yarıda bırakan öğrencilerimize yeniden üniversitelerin kapısını açtık. Ayrıca, 50/D kapsamında doktorasını tamamlamış akademisyenlerimize mezuniyetleri sonrası 1+1 yıl şekilde çalışma imkânı getirdik. Her iki düzenlemenin de gençlerimiz tarafından büyük bir hüsnükabulle karşılandığını biliyoruz. Zaman zaman mağduriyetlere yol açan öğrenci disiplin yönetmeliğini de özgürlükçü bir bakış açısıyla değiştiriyoruz.
Evlatlarımızı geleceğe en donanımlı, en nitelikli şekilde hazırlamak için de yükseköğretimde vizyonel projeleri hayata geçiriyoruz. Bunlardan biri, siber güvenlik meslek yüksekokullarının kurulmasıdır. Teknolojinin hayatımızın vazgeçilmezi haline geldiği günümüzde, bu yüksekokullarda yetişecek gençlerimiz siber güvenlik alanında ara elaman değil, inşallah aranan elaman olacaklardır.
Bir diğer önemli yenilik ise kadınlarımızla ilgilidir. Hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğumuz yeni çalışmayla 35 yaş üstü kadınlarımıza yükseköğretimde yeni bir kapı açıyoruz. Buna göre, 35 yaşı üzerinde olan kadınlarımız için ön lisans ve lisans programlarında ek kontenjan tanımlayacağız.
Üçüncü müjdemiz YÖK’ün teşkilat yapısının reform edilmesine ilişkindir; YÖK, 1981 yılında Türkiye’de 20 civarında üniversite varken kurulmuştu. hâlihazırda 208 yükseköğretim kurumuyla büyük bir yapıya dönüşen YÖK’ün etkinliğini daha da arttırmayı hedefliyoruz.
Bu duygularla tüm hocalarımıza ve öğrencilerimize ülkemiz için hayırlara vesile olacak verimli bir eğitim-öğretim yılı diliyorum.
Hepinize en kalbi sevgi ve saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.