Sayın Başkan, Değerli Devlet ve Hükümet Başkanları,
Sayın Genel Sekreter,
Kıymetli Delegeler,
Sizleri şahsım ve milletim adına en kalbi duygularla saygıyla selamlıyorum. Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulu’nun ülkelerimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Genel Kurul Başkanlığı görevini üstlenen Csaba Körösi’yi tebrik ediyorum.
Genel Kurul Toplantımız için belirlenen “İç-içe geçmiş sınamalara dönüştürücü çözümler için dönüm noktası” temasını son derece isabetli buluyorum. Zira toplantımızı dünyamızın birden fazla tehditle eş zamanlı olarak baş etmeye çalıştığı kritik bir dönemde gerçekleştiriyoruz.
Koronavirüs salgınıyla mücadelede aldığımız derslerin en başta geleni, küresel sorunların çözümünde uluslararası dayanışmanın önemiydi. Türkiye olarak salgın sürecinde hiçbir ayrım gözetmeden 161 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa destek sağladık. Yerli ve milli aşımız TÜRKOVAC’ı tüm insanlığın hizmetine sunduk.
İklim değişikliğiyle mücadeleye verdiğimiz önemin göstergesi olarak Paris Anlaşması’nı geçtiğimiz yıl onayladık. Ulusal beyanımızla 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefimizi ve yeşil kalkınma devrimimizi ilan ettik. Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi’nin 16. Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yaparak, bu alanda da öncü rol oynamayı sürdüreceğiz.
Salgının tedarik zincirlerinde yol açtığı aksaklıklar sebebiyle ağır darbe alan küresel ekonominin Rusya-Ukrayna Savaşıyla birlikte yeni bir şok dalgasına daha maruz kaldığını görüyoruz. Artan enerji, gıda ve ham madde fiyatlarının oluşturduğu enflasyon baskısı, dünya çapında tüm ekonomileri ve sosyal refahı menfi yönde etkilemektedir. Gelişmeler, enerji arz güvenliğinin önemini de çarpıcı bir şekilde yeniden gündeme taşımıştır.
Türkiye olarak öteden beri enerji konusuna bir rekabet değil iş birliği alanı olarak baktık. Kendi ihtiyacımız yanında bölgesel ve küresel enerji güvenliğini destekleyen pek çok projeyi hayata geçirdik. Bu adımların isabeti ve önemi, son gelişmelerle bir kez daha anlaşılmıştır. Yaşanan süreç, gıda güvenliğini de riske atmıştır. Maddi ve teknolojik imkânların en üst seviyeye ulaştığı 21. yüzyılda dünya nüfusunun halen beşte birinin açlığın ve yoksulluğun pençesinde kıvranmasının izahı mümkün değildir. Dünya, son gelişmelerle 2030’da sıfır açlık seviyesine ulaşmayı amaçlayan sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden de uzaklaşmaya başlamıştır. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı bu karanlık tabloyu umudun ışığıyla aydınlatabilmenin yegâne yolu, uluslararası iş birliği ve dayanışmayı hakkaniyetli ve adaletli bir yaklaşımla güçlendirmektir.
Ortak kaderimizi etkileyen sınamalara karşı ortak gündemle harekete geçmemiz gereken bir döneme girdik. Türkiye olarak bu iradeyi salgın ve iklim değişikliği süreçleri yanında, Rusya-Ukrayna Savaşının meydana getirdiği sarsıntılarla mücadelede de ortaya koyuyoruz. Ukrayna’da yedinci ayını dolduran ihtilafın ilk gününden bu yana savaşın kazananı, adil bir barışın ise kaybedeni olmayacağı düşüncesiyle hareket ettik. Bugün de yaşanan krizin çözümünde diyalog ve diplomasinin anahtar rolüne vurgu yapıyoruz. Bu anlayışla oynadığımız kolaylaştırıcı rol sayesinde tarafları önce Antalya Diplomasi Forumu’nda, sonra İstanbul’da bir araya getirdik. Sayın Genel Sekreter’le birlikte yürüttüğümüz yoğun çabalar neticesinde, Ukrayna tahılının Karadeniz üzerinden dünyaya ulaşmasını temin ettik. Bu gelişmeyi sağlayan İstanbul Mutabakatı’nın ikinci ayı dolarken, sevkiyatın her geçen gün ivme kazanmasını memnuniyetle izliyoruz. Tahıl arzının sürdürülmesinin sağlanmasında kritik öneme sahip bu mutabakat Birleşmiş Milletler’in son yıllarda imza attığı en büyük başarılardan biridir.
Dünyanın dört bir yanında uluslararası camiadan medet umanların Birleşmiş Milletler’e besledikleri güven, bu başarıyla yeniden tazelenmiştir. İstanbul Mutabakatı, taraflar açısından hayati önem arz eden meselelerde müzakerelerin sonuç verdiğini de ispatlamıştır.
Benzer bir yaklaşım, yine tüm insanlığın güvenliğini ilgilendiren Zaporijya Nükleer Santrali’ndeki kriz konusunda da sergilenebilir.
Son günlerde yeniden alevlenen savaşın Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı temelinde sonlandırılmasına yönelik gayretlerimizi artırarak sürdüreceğiz. Buradan uluslararası kuruluşları ve tüm ülkeleri Türkiye’nin kalıcı barışın tesisine yönelik çabalarına samimi destek vermeye çağırıyorum. Her iki tarafa da krizden onurlu çıkış imkânı verecek makul, adil ve uygulanabilir bir diplomatik çözümü beraberce bulmamız gerekiyor.
Diğer yandan, milyonlarca insanı mağdur eden tüm bu felaketler etkin çok taraflılığın Birleşmiş Milletler’de de vücut bulması için daha fazla çaba gösterme sorumluluğumuzu hepimize bir kez daha hatırlatmıştır. Birleşmiş Milletler’i kapsayıcı vasfına yakışan, daha adil bir düzeni için çözümler üretebilen, tüm insanlık adına ortak iradenin vücuda getirildiği bir teşkilat olarak yeniden yapılandırmamız şarttır. Bilhassa Güvenlik Konseyi’nin daha etkin, demokratik, şeffaf ve hesap verebilir bir yapı ve işleyişe kavuşturulması; tüm insanlığın barış, adalet ve refah arayışında önemli bir dönüm noktası teşkil edecektir. Bu yöndeki ortak vazifemizi unutturmamak için, “Dünya beşten büyüktür ve daha adil bir dünya mümkündür” gerçeğinin altını her platformda en kuvvetli şekilde çizmeye devam edeceğiz. İnanç ve azimle yürüttüğümüz bu mücadeleye tüm üye ülkelerden destek beklediğimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Kıymetli Delegeler,
Türkiye’nin dış politikadaki vizyonu daima barış odaklı olmuştur. Bölgemizden başlayarak tüm dünyada sulhu sükûnun hakim kılınması için var gücümüzle çalışıyoruz. Birleşmiş Milletler bünyesinde yürüttüğümüz Barış İçin Arabuluculuk Girişimimizle çatışmaların çözümü konusunda çaba harcıyoruz. Avrupa’dan Latin Amerika’ya ve Afrika’ya kadar farklı coğrafyalarda vuku bulan anlaşmazlıkların giderilmesinde yeri geldiğinde arabulucu, yeri geldiğinde kolaylaştırıcı olarak yapıcı rol üstleniyoruz. Çatışma ve ihtilafların çevrelediği bölgenin tam kalbinde özellikle yer alan bir ülke sıfatıyla sorunların değil çözümlerin bir parçası olmamızı sağlayacak inisiyatifler alıyoruz.
Bu çerçevede Suriye krizine Güvenlik Konseyi’nin 2254 Sayılı Kararı temelinde halkın meşru beklentileri doğrultusunda kalıcı bir çözümün bulunmasının önemini tekrar vurguluyoruz. Çözümsüzlüğün sürmesi, hem bölgemizin güvenlik ve istikrarını, hem de Suriye’nin toprak bütünlüğünü giderek daha fazla tehdit etmektedir. Suriye’nin kuzeyindeki 4 milyonu aşkın sivil ülkemizin sağladığı güvenlik şemsiyesi ve uluslararası yardımlar sayesinde hayata tutunmaktadır. Kuzeybatı Suriye’deki yardım mekanizmasının temelini oluşturan kararın uzatılması için Güvenlik Konseyi mesuliyetini yerine getirmelidir.
Ülkemize, güvenlik güçlerimize ve sivillere terör saldırıları gerçekleştiren, bölücü gündemiyle Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PKK ve türevlerine karşı Türkiye’nin kayıtsız kalması beklenemez. Bu terör örgütünü isim değişiklikleri gibi ucuz kurnazlıklarla meşrulaştırmaya çalışanları bir an önce teröristleri silahlandırmaktan ve desteklemekten vazgeçmeye, hatalarından dönmeye davet ediyoruz. Terörizme karşı her türlü tedbiri almaya muktedir olduğumuzu, terör örgütlerine karşı gerekeni yapmaktan asla çekinmeyeceğimizi tekrar kuvvetle belirtiyoruz.
Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine gönüllü, güvenli ve onurlu şekilde dönmelerini temin etmek için gerekli şartları oluşturma konusunda da üzerimize düşeni samimiyetle yapıyoruz. Savaştan kaçan sivillerin insani şartlarda hayatlarını sürdürebilmeleri için Suriye’nin çeşitli bölgelerinde 100 bin briket ev inşa ediyoruz. Bunların önemli bir bölümünü tamamlayıp teslim ettik. Ayrıca, yaklaşık 1 milyon Suriyelinin topraklarına dönmesini sağlayacak 200 bin konut inşası için de hazırlıklara başladık. Güvenli bölgelerdeki 13 ayrı merkezde ve kırsallarında inşa edilecek bu projenin hayata geçmesi için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç vardır. Suriye’de hayata geçireceğimiz yerleşim yerleri projesi konusunda herkesin gerekli çabayı göstermesini, dayanışma sergilemesini bekliyoruz.
Mülteci krizi, kendilerine daha iyi bir gelecek aramak için yola çıkan masumların botlarını batırıp onları ölüme terk etmekle, sınırlara duvarlar örmekle, insanları toplama kamplarına doldurmakla çözülemez. Bu krizin çözümü, insanı ve insan hayatını merkeze alan gayretlerden geçmektedir. Hal böyleyken, Yunanistan’ın Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de göçmenlere yönelik zulümlerinin giderek arttığını görüyoruz. Türkiye olarak biz yeni Aylan bebeklerin cesetleri kıyılara vurmasın diye çırpınırken, Yunanistan hukuksuz, pervasız geri itmeleriyle Ege’yi bir mülteci mezarlığına çevirmektedir.
Geçen hafta 9 aylık Asım bebek ve 4 yaşında Abdülvahab aileleriyle birlikte Yunan sahil güvenlik güçlerinin botlarını batırması sonucu vefat etmiştir. Avrupa’nın ve Birleşmiş Milletler kurumlarının insanlığa karşı suç teşkil eden bu acımasızlıklara artık bir dur demesinin vakti çoktan gelmiştir.
Diğer bir komşu ülkemiz Irak’ta da huzurun ve istikrarın hakim kılınması için her türlü çabayı sergiliyoruz. Ülkede Iraklılık kimliği temelinde siyasi birliğin ve uzlaşının sağlanmasını arzu ediyoruz. Irak’ta refahın sürdürülebilir şekilde artırılması ve terör örgütlerinin istismarlarının önlenmesi, ancak bu şekilde mümkündür.
Tabii burada Irak’taki istikrarsız ortamı istismar eden terör örgütlerinin ülkemizi hedef alan eylemlerine de asla müsaade etmiyoruz. Bu kürsüden daha önce de defalarca vurguladığım gibi, terörizm belasıyla mücadeleyi, terör örgütleri arasında ayrımı ret eden, samimi ve etkin bir uluslararası iş birliğiyle kazanabiliriz. Hangi isim altında olursa olsun, tüm terör örgütleriyle mücadelesini yıllardır devam ettiren Türkiye’nin müttefiklerinden ve dostlarından bu konuda samimi bir iş birliği ve dayanışma beklemek en tabii hakkımızdır. Terör örgütleri ve zalim rejimler yerine ülkemizle iş birliği yaparak bölgenin güvenliğine, istikrarına, huzuruna, refahına katkıda bulunmak isteyecek herkesle çalışmaya hazırız.
Kıymetli Delegeler,
Dünyanın güvenliği bakımından üzerinde ısrarla durulması gereken yerlerden biri de Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’dir. Bu çerçevede Libya’nın istikrar ve refahı, başta komşuları olmak üzere tüm bölge için kritik önemdedir. Türkiye olarak Birleşmiş Milletler’in bu yöndeki çabalarını destekliyoruz. Amacımız, Libya halkının egemenliğini, birliğini, bütünlüğünü koruyarak hak ettiği refah düzeyine erişmesini sağlamaktır. Libya’da adil ve muteber bir seçimin yapılarak meşruiyetini halktan alan güçlü bir hükümetin işbaşına gelmesi hepimizin katkıda bulunacağı temel hedef olmalıdır.
Ortadoğu coğrafyasında kalıcı barış ve istikrarın tesisi açısından sona erdirilmesini gerekli gördüğümüz İsrail-Filistin ihtilafında 2 devletli çözüm vizyonuna güçlü destek veriyoruz. Kudüs’ün tarihi ve kültürel kimliğiyle Harem-i Şerifin kutsiyetine saygı gösterilmesi, işgal altındaki topraklardaki yasadışı yerleşim faaliyetlerinin durdurulması, Filistinlilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması şarttır. Bölgedeki sorunun adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme kavuşturulması için, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin devletinin kurulması dışında bir ihtimal yoktur.
Türkiye olarak İsrail’le ilişkilerimizi hem kendimizin, hem bu ülkenin, hem Filistin halkının, hem de bölgenin huzuru, istikrarı, geleceği için birleştirmeyi sürdürmekte kararlıyız. Bu süreçte, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın kurumsal ve mali kapasitesinin geliştirilerek Filistinli mazlumlara sahip çıkılması, uluslararası toplumun sorumluluğudur.
Türkiye, İran’la yürütülen kapsamlı ortak eylem planının küresel ve bölgesel istikrar için taşıdığı önemi daima vurgulamış bir ülkedir. İran’ın nükleer programına ilişkin hususların diplomasi ve diyalog yoluyla çözümüne yönelik görüşmelerin en kısa sürede sonuçlandırılarak uygulamaya geçirilmesini bekliyoruz.
Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarması, Güney Kafkasya’da kalıcı barışın ve istikrarın temini konusunda tarihi bir fırsat penceresi açılmıştır. Türkiye olarak Azerbaycan ile Ermenistan arasında yürütülen süreçleri destekleyerek, bu fırsatın değerlendirilmesi için çok önemli adımlar attık. Son günlerde yaşanan çatışmalar bu güzel iklime gölge düşürmüş olsa da, iki ülke arasında en kısa zamanda kapsamlı bir barış anlaması imzalanmasının mümkün olduğuna inanıyoruz. Azerbaycanlı kardeşlerimizin haklarını ve geleceklerini inşa konusunda verdikleri mücadelede daima yanlarında olmayı sürdüreceğiz.
Ülkemizi de yakından ilgilendiren bölgedeki ulaştırma bağlantılarının en kısa sürede açılması ise herkesin refahına katkı sağlayacak bir gelişme olacaktır.
Neredeyse yarım asırdır işgal, çatışma, terörizm, sefalet gibi sorunlarla boğuşan Afganistan, yine bir sımamdan geçmektedir. Ülkedeki geçici hükümetin temel insan haklarının korunması doğrultusunda atacağı adımlar, umut verici gelişmelerin önünü açabilir. Türkiye, bu zor günlerinde Afgan kardeşlerini desteklemeyi sürdürecektir.
Hindistan ve Pakistan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarının üzerinden geçen 75 yıla rağmen aralarında hala güçlü bir barış ve iş birliği tesis edilememiş olmasından üzüntü duyuyoruz. Dileğimiz, Keşmir’de adil ve kalıcı barış ve huzura ulaşılmasıdır.
Yakın tarihte yaşanan bir sel felaketi sebebiyle son derece sıkıntılı günler geçiren Pakistan halkına tekrar geçmiş olsun diyoruz. Afetin ardından başlattığımız insani yardım çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Uluslararası toplumun da Pakistan halkına içinden geçtikleri bu sancılı dönemde destek vermesini bekliyoruz.
Rohingya Müslümanlarının anavatanlarına güvenli, gönüllü, onurlu ve kalıcı şekilde geri dönüşleri için desteğimiz devam ediyor.
Çin’in toprak bütünlüğüne, tek Çin anlayışına ve egemenlik haklarına kesinlikle halel getirmeyecek şekilde Müslüman Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması hususunda hassasiyet gösteriyoruz.
Balkanlar’da barış ve istikrarın güçlendirilmesi, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözümü için ikili ve çok taraflı platformlarda yoğun gayret gösteriyoruz. Bu anlayışla Eylül başında Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’ı kapsayan bir bölge turu gerçekleştirdik. Bosna Hersek’teki seçimlerin sorunsuz şekilde yapılmasıyla Belgrad-Priştine diyalog sürecinde ilerleme sağlanması bölgenin istikrarına katkı verecektir.
Türkiye olarak Ege Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’deki tüm meselelerin iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde ve uluslararası hukuka uygun olarak çözülmesini istiyoruz. Bölgede ülkemizle aska denk olmayan siyasi ve askeri seviyesine rağmen güç gösterisi peşinde koşanlar kendilerini komik duruma düşürmektedir.
Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın sürmesi tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesine bağlıdır. Yunanistan’dan gerginlik ve tahrik siyasetini bir kenara bırakarak iş birliği ve dayanışma çağrılarımıza kulak vermesini bekliyoruz. Daha önce önerdiğiniz Doğu Akdeniz Konferansı’nın bu amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz. Muhataplarımızın şimdiye kadar bu konuda en ufak bir adım dahi atamaması, kimin barış ve diyalogdan, kimin de gerilimden yana olduğunu göstermektedir.
Türkiye Ege ve Doğu Akdeniz’deki haklarını sonuna kadar savunurken, kendi siyasi hesapları uğruna gerginlik stratejisi izleyenlerin oyunlarına da asla gelmeyecektir.
Kıbrıs meselesinde de adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılabilmesi için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte hep iyi niyetli ve yapıcı çaba sergiledik. Esasen gerçekleri görmek isteyen herkes bugün adada iki ayrı devlet, iki ayrı halk olduğunu bilmektedir. Kıbrıs Türk halkının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü haklarının tescil edilmesi, adadaki çözümün anahtarıdır. Uluslararası toplumu Birleşmiş Milletler prensipleriyle çelişir şekilde ambargolarla dünyadan koparılmaya çalışılan Kıbrıs Türklerine yönelik zulme son vermeye, bir an önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni resmen tanımaya davet ediyoruz.
Avrupa Birliği üyesi Yunanistan, Ege Denizi’ndeki düzensiz göçmenlere uyguladığı insanlık dışı geri itmeler yanında, Müslüman Türk azınlığa karşı da hukuki yükümlülüklerini ihlal eden ayrımcı ve baskıcı politikalar izlemektedir. Temennimiz, Yunanistan’ın tüm bu sorunlu faaliyetlerine son vermesi, Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası kuruluşların da yapılan insanlık dışı ve hukuksuz uygulamalara sırtını dönmeyi bırakmasıdır.
Kıymetli Delegeler,
Küresel ve bölgesel planda ortaya çıkan her yeni meydan okuma, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle iş birliğinin değerini bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır.
Bu yıl NATO’ya katılımının 70. yıldönümüne ulaşan güçlü bir müttefik olarak, gerek diplomasi hamlelerimiz, gerekse askeri kabiliyetlerimizle Avrupa Atlantik Bölgesi’nin güvenliğine katkı sağlıyoruz. Avrupalı kimliğimizle kıtanın güvenlik, istikrar ve refahına katkılarımız sürerken, en batıdaki Asyalı olarak da Yeniden Asya Girişimi’yle bu kıtada aynı amaçla çalışıyoruz.
Son dönemde küresel düzeydeki sorunların ağırlaşan yansımalarıyla karşı karşıya bulunan Afrika ülkeleriyle dayanışmamızı güçlendirecek adımları da birbiri ardına hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda, 16-18 Aralık 2021 tarihlerinde Afrikalı dostlarımızın geniş katılımıyla 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’ni gerçekleştirdik. Türkiye, kıtanın barış, kalkınma ve refah yolculuğuna eşit bir ortak olarak eşlik etme iradesini her fırsatta göstermektedir.
Latin Amerika’yla da karşılıklı saygı temelinde güçlenen iş birliğimizi ikili planda ve bölgesel teşkilatlarda kurumsal düzeyde artırmaya devam etme kararlılığındayız.
Uluslararası sistemin çeşitli krizlerle sarsıldığı bu dönemde insanlığı bekleyen en büyük tehlikelerden birinin de, birlikte yaşama iradesinin kaybedilmesi olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Irkçı, ayrımcı, yabancı ve İslam düşmanı tutumlarda son yıllarda yaşanan artışlardan derin endişe duyuyoruz. Bu kürsüden Yeni Zelanda’da Müslümanlara karşı gerçekleştirilen terör saldırısının yıldönümü olan 15 Mart tarihinin İslamofobiyle, İslam düşmanlığıyla mücadelede uluslararası gün olarak ilan edilmesi çağrısında bulunmuştuk. Önce İslam İşbirliği Teşkilatı’nda, sonra da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararlarla bu çağrımız hala geçerlidir. Uluslararası toplumun İslam düşmanlığıyla mücadeledeki kararlılığın bir nişanesi olarak gördüğümüz bu yaklaşımın fiiliyata da yansımasını canı gönülden arzu ediyoruz. Daha önce de defalarca vurguladım gibi, İslam düşmanlığını da tıpkı antisemitizm gibi bir insanlık suçu olarak görüyoruz.
Bu düşüncelerle Genel Kurulun 77. Toplantısının insanlığın umut ve beklentilerine cevap teşkil edecek başarılara imza atacak şekilde verimli geçmesini diliyorum. Hepinizi şahsım ve milletim adına bir kez daha seviyle, saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.