Ahlat'ta Düzenlenen Programda Yaptıkları Konuşma

25.08.2022

Sayın Meclis Başkanı,

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Değerli Genel Başkanı,

Değerli Bakan Arkadaşlarım,

Milletvekili Arkadaşlarım,

Sevgili Gençler,

Değerli Misafirler,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Malazgirt Zaferi’nin 951. sene-i devriyesinde Ebu’l Feth Gazi Şehit Sultan Alparslan’ı rahmetle yâd ediyorum. Bu kutlu zaferin yıldönümünün ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum. Ahlat, bizim medeniyetimizde Kubbet-ül İslam diye tarif edilir. Kıyısında kurulduğu Van Gölü ile batısındaki Nemrut ve doğusundaki Süphan Dağlarıyla, bağrında muhafaza ettiği Selçuklu yadigarı mezarlıkları ve daha nice güzellikleriyle Ahlat, maziden atiye kurduğumuz köprünün kilit taşlarından biridir.

Avrupa’nın kendi içindeki barbarlığın zirveye ulaştığı, dini amaçlı görünen, ama aslında tamamen yağma niyetli Haçlı Seferleriyle oluk oluk kan döktüğü, doğudan batıya bir medeniyet göçünün yaşandığı çağlarda Ahlat, bölgesinin parlayan yıldızı olarak öne çıkmıştır.

Gençler; Ahlat, asırlar boyunca Sultan Alparslan’ın Malazgirt’te açtığı kapının adeta muhafızı ve tasnif merkezi olmuştur. Hazreti Ömer Radıyallahu Anh’dan Sultan Alparslan’a nice büyüklerin bize mirası olan bu şehir tıpkı Malazgirt gibi maalesef uzunca bir süre ihmal edilmiştir. Malazgirt’te birlikte Ahlat’ı da tarihi ve manevi ehemmiyetine uygun şekilde yeniden imar ve ihya ediyoruz.

Gençler, Cumhurbaşkanlığı Külliyemizin bir şubesini de burada inşa ederek Anadolu’yu milletimize vatan yapan ecdadın mirasına sahip çıkıyoruz. Okçular Vakfımızın gayretleriyle sadece ecdadın mirasına sahip çıkmakla kalmıyor, nesilden nesile gururla aktarılacak bir geleneği de burada yerleştiriyoruz. Gençlerimizin Ahlat’a ve Malazgirt’e sahip çıktıklarını gördükçe, büyük ve güçlü Türkiye’nin geleceğine olan güvenimiz, 2053 vizyonundan umudumuz artıyor.

Değerli Kardeşlerim,

Tabii bazıları bu bozkıra bizim ısrarla niye yatırım yaptığımızı, gençlerimizi teşvik ettiğimizi anlamıyor, anlamak istemiyor. Bu kesimlerin dünyanın dört bir yanındaki toplumların üstelik bizim gibi binlerce yıllık da değil, yaşadıkları coğrafyadaki birkaç asırlık varlıklarını anlamlandırmak için icat ettikleri tarih ve kültür inşa çabalarını hayranlıkla takip ve takdir ettiklerini biliyoruz. Ama aynı kesimler konu Türkiye olunca, konu Anadolu olunca, konu Türk milleti olunca, konu İslam olunca tam bir mankurtluk tavrıyla küçümseyici, alaycı, horlayıcı bir tavır içine giriyorlar. Her ne kadar bunların kanından da olsa, imanından da, vatanımıza olan aidiyetinden de şüphe duysak da, kendilerine ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı tane-tane anlatmayı sürdüreceğiz. Çünkü Cumhurbaşkanı olarak sorumluluğumuz ve mirasçısı olduğumuz medeniyetin kodları bunu gerektiriyor.

Evet, Ahlat ve Malazgirt; geçmişi, bugünü ve yarınıyla Türkiye’dir. Ahlat ve Malazgirt; Anadolu’nun ebedi vatanımız olarak tescilidir. Ahlat ve Malazgirt; medeniyetimizi yeniden yükseltme irademizin adıdır. Ahlat ve Malazgirt; dostlarımıza güven, düşmanlarımıza korku veren o yükselişimizin mührüdür. Ahlat ve Malazgirt; yeni nesillere sahip oldukları değerleri ve vatanın bedelini hatırlatacak bir semboldür. Ecdadın gazadan gazaya koşarak inşa ettiği şanlı tarihi merhum sosyologlarımızdan Erol Güngör şöyle anlatıyor: “Savaşa dua ile başlanır, gülbank çekilir. Yürüyüşte ve hücumda tekbirler alınır. Çarpışma sırasında sancak dibinde ordu hafızları Fetih Suresi okur. Bu gelenek, Mohaç’ın gazilerini Malazgirt’in gazilerine, oradan da Bedir’de çarpışan iman ordusuna bağlar.” Evet, hamdolsun bugün de askerimiz, jandarmamız, polisimiz, korucumuz aynı inançla, aynı cesaretle Bedir’deki iman ordusuna kadar uzanan bir imanla mücadelesini yürütüyor. Duayla, tekbirle, Fetih Suresiyle çıkılan kutlu bir mücadelede zaferin de muhakkak olduğuna yürekten inanıyor muyuz?  İnanıyor muyuz?

Elbette herkes inanmak zorunda değil. Her şey gibi iman da bir nasip meselesidir. Ama hiç kimsenin inancı ve imanıyla canları pahasına mücadele eden, alın terini ve kanını bu uğurda akıtmakta tereddüt göstermeyen kahramanlarımıza saygısızlık etme hakkı da yoktur. Kimse duadan, tekbirden, salavattan rahatsız olmasın. Çünkü bu dualar, bu tekbirler, bu salavatlar, kökeni, inancı, meşrebi ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkesin, her bir ferdin istiklali ve istikbali için verilen cansiperane mücadelenin manevi zırhıdır. Sultan Alparslan Malazgirt’te zafer kazandığında sadece Selçuklu’nun değil, Rum’u, Ermeni’si, Yahudi’siyle Anadolu’daki herkesin geleceğini aydınlatan bir ışık yakmıştır.

Nasıl anlatıyor şair bu destanı:

“Naramızdır bugün gök gürültüsü,

Kanımızdır bugün yerin örtüsü.

Gazi atlarımın nal parıltısı, kılıçlarımızdır çakan şimşekler.

Ya Allah Bismillah Allahu Ekber Allahu Ekber”

Kardeşlerim,

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde ülkesindeki Türk ve Müslüman tebaayla birlikte her inançtan, her kökenden insanın onurunu garanti altına almıştı. Yine şairin diliyle bu destanı şöyle tarif ediyoruz:

“Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın

Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın

Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?

Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.”

Milli mücadeleyi kazanıp, Cumhuriyetimizi kurarken de Anadolu’da yaşayan ve Anadolu’ya sığınan herkesin canını, malını, haysiyetini müstevlilerin ayakları altında ezilmekten kurtarmıştık. Bu büyük zaferi de İstiklal Marşımızla hatırlayalım:

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

Bugün de ülkemizi dünyanın en güçlü devletleri arasına sokmak için verdiğimiz demokrasi ve kalkınma mücadelesi, kendi vatandaşlarımız ve dostlarımızın bilaistisna tamamı içindir.

Hiç şüphesiz son dönemdeki mücadelemizin en somut örneği 15 Temmuz destanıdır.

“Dudağında tekbir, elinde bayrak

Namusun şiarı yiğitler gördüm

Bağrına gül gibi bastı şu toprak

Ölümü öldüren şehitler gördüm.”

Biz bu ülkedeki her bir vatandaşımızın güvenliğini, huzurunu teminat altına almak için terör örgütlerinin başını ezdik, eziyoruz. Cudi’de ezdik, Gabar’da ezdik, Tendürek’te ezdik, Beslerderesi’nde ezdik, ezmeye devam edeceğiz. Terörle mücadele şehitlerimizi de, yine bir şehidimizin, merhum Aydoğan Aydın Paşamızın dizeleriyle yad edelim:

“Soğuk namlular elimizde, yürüyorken dağlara

Şehitlerden selam geldi, savaşan tüm sağlara.”

Biz bu ülkedeki her bir insanımızın refahını, hayat kalitesini, standartlarını yükseltmek için asırlara bedel eser ve hizmet ürettik, üretiyoruz. Geçtiğimiz 20 yılda ülkemize kazandırdığımız her yardımı, inşa ettiğimiz her eseri, vatandaşlarımıza sunduğumuz her hizmeti işte bu anlayışla hayata geçirdik.

Değerli Kardeşlerim,

Biz bu ülkedeki her bir ferdin geleceğine güvenle bakabilmesi için vizyonlarımızı genişletiyor, derinleştiriyor, büyütüyoruz. Yaklaşık 11 yıl önce bu vizyonun adına 2023 demiştik, bugün 2053 diyoruz, yarın 2071 diyerek yolumuza devam edeceğiz.

Değerli Kardeşlerim,

Elbette kalkınmadan güvenliğe, diplomasiden ekonomiye, hiçbir alanda mücadelemizi bitmedi, bitmeyecek. Şunu bilmenizi istiyorum: Bilindiği gibi dün Fırat Kalkanı Harekâtımızın 6. yıldönümüydü. Bu vesileyle terörle mücadelede sınırlarımız içinde ve ötesinde görev yapan, şehitlik ve gazilik mertebelerine ulaşan kahraman askerlerimizin her birine şükranlarımı sunuyorum. Halen sınırlarımızda ve ötesinde kahramanca mücadele eden askerlerimize ve tüm güvenlik görevlilerimize başarılar diliyor, Rabbimden hepsini korumasını niyaz ediyorum.

Güney sınırlarımızı bir uçtan diğer uca 30 kilometre derinliğinde bir koridorla güvence altına alana kadar mücadelemizin bitmeyeceğini buradan tüm dünyaya bir kez daha ilan ediyorum. Kendileri dilekleri zaman diledikleri yere harekât düzenleyip bize sakın ha diyerek parmak sallayanların riyakârlıklarının farkındayız ve bu samimiyetsiz ifadeleri asla dikkate almıyoruz. Ülkemizin güvenlik önceliklerine göre, kendi planlamamıza göre bu operasyonları sürdüreceğiz. Hep söylediğimiz gibi, bir gece ansızın gelebiliriz, hem de her yere gelebiliriz. Bizim diğerlerinden farkımız; kimsenin toprağında, birliğinde, beraberliğinde gözümüz yoktur. Biz sadece kendi güvenliğimiz ve dostlarımızın huzuru için çalışıyoruz. Geçmişi sömürge ve katliam lekeleriyle dolu olan hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun Türkiye’nin bu haysiyetli, ilkeli ve adil mücadelesine söz söylemeye hakkı yoktur. Türkiye’nin önünü iki asırdır kullandıkları yöntemlerle artık kesemediklerini görenlerin, 2023 yaklaştıkça yeni oyunlar, yeni sinsilikler peşinde koşmaları boşuna değildir. Ama ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar.

“Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır

Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır

Yanmışsam, külümden yapılan bir hisar vardır.”

Evet, biz milletimizle birlikte gerektiğinde inşallah külümüzden hisarlar yaparak bu mücadeleyi başarıya ulaştırmakta kararlıyız. Teslimiyetimiz sadece Rabbimizedir. Onun dışında bizi durduracak, geriletecek, esarete, sefalete, zillete sürükleyecek beşeri bir güç tanımıyoruz, tanımayacağız. Ya olacağız, ya olacağız. Türkiye’ye, Türk milletine başka bir yol yok. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Ve yarın Cuma namazını nerede kılıyoruz? Malazgirt’te kılıyoruz. 54 bin, Arif Nihat Asya öyle söylüyor, hep beraber inşallah Malazgirt’te Cuma namazıyla duaya. Ve tüm coşkumuzla inşallah yeniden Cumhur İttifakı’yla geleceği inşa ve ihya edeceğiz.

Bu duygularla bir kez daha hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Coşkularıyla Malazgirt Zaferi’nin 951. Yıl dönümü sevincimizi katmerleyen gençlerimize hassaten teşekkür ediyorum.

Kalın sağlıcakla.