Aziz Milletim,
Sayın Meclis Başkanı,
İstanbul 2 Nolu Baromuzun Değerli Üyeleri,
Kıymetli Misafirler;
Sizleri ne kalbi duygularımla, muhabbetle, hürmetle selamlıyorum. Türk demokrasisinin en kara günlerinden birinin, 27 Mayıs darbesinin 62. Yıl Dönümünde sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Bu anlamlı programa öncülük eden İstanbul 2 Nolu Baromuzu tebrik ediyor, adalettin tecellisi yolunda gösterdikleri samimi çabalarda avukatlarımıza Rabbimden başarılar diliyorum.
Sözlerimin hemen başında isimleri milletimizin hafızasına şehit olarak yazılan Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu’yu bir kez daha rahmetle, şükranla yad ediyorum. Rabbim her üçünün de ruhlarını şad, mekânlarını cennet eylesin. Darbe sonrasında kurdukları düzmece mahkemelerle şu an üzerinde bulunduğumuz yeri bir zulüm ve utanç adasına çevirenleri de burada lanetle, nefretle anıyorum.
Menderes’i ve arkadaşlarını darağacına gönderenlerin alınlarına çaldıkları o kara leke değil 62 yıl, 600 yıl geçse de hiçbir zaman temizlenmeyecektir. Milletimiz merhum Menderes ve arkadaşlarını nasıl gönlüne nakşetmişse, Yassıada zulmüne imza atanları da asla affetmeyecektir. Nitekim darbe mahkemelerinin aldığı gayrimeşru kararlar sebebiyle Yassıada milletimiz tarafından yıllarca yaslı ada olarak adlandırılmıştır. Aylar boyunca burada milletin gözü önünde işlenen hukuk cinayetleri insanımızın zihninde ve kalbinde çok derin yaralar açmıştır. 27 Mayıs darbesinin failleri de bu Ada’nın seçilmişler için bir uyarı, daha doğrusu bir tehdit kaynağı olarak hafızalara kazanmasını istemişlerdir.
Türk demokrasisine ilk hançerin saplandığı 27 Mayıs’tan beri Yassıada, Demokles’in Kılıcı gibi milli iradenin tepesinde sallanmaya devam etti. Ülkesi ve milleti için aşkla çalışan, eser ve hizmet üreten siyasetçiler, kimi zaman emperyalist güçler, kimi zaman darbeciler, kimi zaman da vesayetin sözcülüğünü yapan medya aracılığıyla Yassıada’yla, Menderes ve arkadaşlarının acı akıbetiyle tehdit edildi. Merhum Menderes’in idam sehpasındaki içimizi kanatan o fotoğrafı siyasetçilere ayar vermek için sürekli gündemde tutuldu, belge belge. Yassıada’nın karanlık gölgesi onyıllar boyunca sivil siyasetin üzerinden hiç kalkmadı. Büyük ve güçlü Türkiye hedefiyle yola revan olduğumuzda, o fotoğraf bizim de önümüze konuldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan itibaren millet iradesine çöreklenmiş çevrelerin tehditlerine maruz kaldık. 27 Nisan bildirisinden Cumhuriyet mitinglerine, Gezi olaylarından 17-25 Aralık yargı-emniyet darbe girişimine kadar o fotoğraf üzerinden pek çok kez sindirilmek istendik. Sonu Menderes’e benzemesin diyerek güya aba altından sopa gösteren siyasetçi müsveddelerini gördük.
DEAŞ’ın PKK’sına, FETÖ’sünden marjinal sol örgütlere, ellerinin altında ne kadar yılan, ne kadar hain varsa hepsini üstümüze saldırdılar, bunların hiçbirine eyvallah etmedik. Az önce de ifade edildi, kefenimizi giyerek çıktığımız bu kutlu yolculukta tehditlere, şantajlara asla boğun eğmedik. Milletimizle birlikte, sizlerle birlikte demokrasimize yönelik teşebbüslerin hepsini tek tek bozguna uğrattık. 15 Temmuz’da daveti yaptık mı? Yaptık. 15 dakika; 15 dakika daha geç kalmış olsaydık bu kardeşiniz belki bugün burada yoktu. Fakat oradan sadece telefonla yaptığımız anonsla elhamdülillah on binler Atatürk Havalimanı’na geldi, Bay Kemal ise FETÖ terör örgütünün oradaki düzenlemesiyle tankların arasından kaçarak Bakırköy Belediyesine gitti.
Biraz sonra bir şey daha göstereceğim, o da şu: Biz, milletimizle birlikte tarihin en büyük demokrasi zaferlerinden birisine imza attık. CHP’nin başındaki zat milletin şanlı direnişini az önce de ifade ettiğim gibi televizyon karşısında keyif kahvesi içerek izlerken, biz milli iradeyi, milletin emanetini, ülkemizin istiklal ve istikbalini korumak için Erol Olçok gibi yol arkadaşlarımızı, Abdullah Tayyib gibi daha 16 yaşındaki körpe delikanlılarımızı şehit verdik. Darbe gecesinden önce ne diyordu? Tankın üzerine ilk ben çıkarım. Fakat tankları görünce kuyruğunu kıstırıp kaçan CHP’nin başındaki zata rağmen bu ülkeyi FETÖ’cü alçaklara teslim etmedik. Bu adam şu anda da aynı mı? Aynı. İşte açıklamalar yapıyor ve açıklamalar aynen 15 Temmuz gecesinin benzeri ifadeler, değişen hiçbir şey yok. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. 15 Temmuz gecesi millet can derdindeyken, Bay Kemal’in tatlı canını kurtarmak adına kimlerle ne tür pazarlıklar yaptığı da hiç aldanmayın ortaya çıkacaktır, onu da göreceğiz. Elbet gün gelecek gündemde seçim yokken Temmuz’da başbakan olacağım diye ortalıkta salınanların foyaları da ortaya dökülecektir. Elbet gün gelecek FETÖ’cü hainlerin söylemleriyle 15 Temmuz destanını lekelemeye çalışanların yularını kimlerin tuttuğu da ortaya konacaktır.
Bu millet, 15 Temmuz’da ardına bakmadan kaçan mürailerin, FETÖ’cülerle anlaşıp iktidar hayali kuran muhterislerin hesabını sandıkta muhakkak soracaktır. O kaçınılmaz son gelene kadar biz milletimizle birlikte yürümeye devam edeceğiz. Tabii siyaset sahnesinde tüm bu mücadeleyi verirken, aynı zamanda bu Ada’nın her bir taşına sinmiş vesayetçi zihniyetin izlerini de ortadan kaldırmaya çalıştık. Elhamdülillah, Yassıada yaslı ada, ardından da Demokrasi ve Özgürlükler Adası oldu.
İnşallah burada ortaöğretimden üniversitelerimize, özellikle hukuk fakültesi öğrencilerinin stajlarını burada çok farklı bir şekilde yapmalarını arzu ediyoruz. Biraz sonra yargılama salonunu da göreceksiniz ve buralarda bu yargılamaların nasıl yapıldığını bizzat göreceksiniz. Onlara emreden, talimat veren güç öyle istediği için o kararlar verilmiş. Hamdolsun, şimdi böyle bir güç yok, tam aksine adli ilahinin tecellisini bekleyen güç var.
Türk demokrasisinin ödediği ağır bedellerin canlı şahidi olan yaslı adayı tam iki sene önce Demokrasi ve Özgürlükler Adası haline getirerek yeni bir hüviyete ve görünüme kavuşturduk. Attığımız bu adımla milli irade uğruna can veren kahramanların hatırasına sahip çıkma yanında, demokrasimizi de ağır bir yükten kurtarmış olduk. Tabii bu süreç içerisinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne ve bunun yanında yüklenici firma ve Genel Başkan Yardımcım Çiğdem Hanım’a ve eşine özellikle teşekkür ediyorum, çünkü çok yoğun bir çalışma ortaya koyarak yaslı adayı Demokrasi ve Özgürlük Adası haline getirdiler. Adeta 60 yıl boyunca yas tutan, gözyaşı döken bu adayı milletimizin darbecilere karşı zaferinin yeni bir sembolü haline dönüştürdük. 62 sene önce hukuk katliamlarının işlendiği bu ada da artık Türkiye’yi adalette ileriye taşıyan etkinlikler düzenleniyor. Tabii biz bunu yeterli görmüyoruz. Bu ada niçin bir Camp David olmasın. Burada bunu da yapabiliriz ve yapacağız. İlk önce Türk Cumhuriyetleri’nin burada güzel bir zirvesini yaptık bu zirveyle beraber adımı attık, şimdi bunu daha da geliştireceğiz ve genişleteceğiz. Demokrasi ve Özgürlükler Adası yeni kimliğiyle özellikle istikbalimizin teminatı olan gençlerimiz için bir nevi okul işlevi görüyor. İnşallah önümüzdeki dönem de burayı çok daha etkin kullanacak, milletimizin iradesini korumak uğruna verdiği mücadelenin nişanesi olarak nesilden nesle aktarılmasını sağlayacağız.
Çanakkale Şehitliğimiz gibi burasını da evlatlarımızın tarih ve demokrasi şuuru kazandıkları bir ziyaretgâh haline getireceğiz. Bugünkü anma programımızı bu yönde atılmış değerli bir adım olarak görüyor, emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Bu vesileyle bir kez daha Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın inşasına katkı veren tüm kurumlarımız tebrik ediyorum ve gelin şehitlerimizin ruhuna birer Fatiha okuyalım.
Değerli Arkadaşlar,
İstiklal Marşı şairimiz merhum Mehmet Akif, hikmet pınarından süzülen bir şiirinde bizlere şöyle seslenmektedir:
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Merhum Akif’in dediği gibi tarih ibret almayanlar ve kıssadan hisse çıkarmayanlar için tekerrür eder. Ders alınmadığında sadece tarih değil, aynı zamanda acılar da tekrarlanır. Türkiye’nin 70 yılı aşan sancılı, meşakkatli demokrasi yolculuğu bunun en müşahhas örneğidir. 27 Mayıs darbesi milli iradeyi anti demokratik yollarla zapturapt altına almaya çalışan müdahale zincirinin ilk halkasını teşkil etmiştir. Daha sonra neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan vesayet girişimleriyle demokrasimiz kesintiye uğramış, sivil siyaset kan kaybetmiştir.
Türkiye’ye ekonomik, siyasi, diplomatik ve hukuki bakımdan ağır zararlar veren her hadise, ülkemizin kaynaklarının heba olmasına da maalesef yol açmıştır. Bilhassa darbeler sebebiyle ülkemiz ekonomik kalkınma mücadelesinde telafisi imkansız bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Bizimle aynı şartlarda kalkınma hamlesine başlayan ülkeler kısa sürede büyük mesafeler alırken, Türkiye bu yarışta ne yazık ki gerilere düşmüştür. Bunlardan bir tanesi bir Güney Kore’dir. Ve Güney Kore bizimle birlikte bu yarışa girmişken bizi sollayıp geçti. Örneğin, 1960 darbesi ülkemizi IMF’e, 1971 muhtırası ise insanımızı tüp, un, şeker, gaz yağı kuyruklarına mahkûm etmiştir. 1980 darbesi ülkemizin savunma ve enerji hamlelerinin rafa kaldırılmasına sebep olmuştur. 28 Şubat post modern müdahalesinin Türkiye’ye ekonomik faturası kimi hesaplamalara göre 400 milyar doları bulmaktadır. Bankaların battığı, kamu kaynaklarının hortumlandığı, gecelik faizlerin yüzde 7500’leri bulduğu 2001 krizi 28 Şubat müdahalesinin en acı sonuçlarından biri olmuştur, Bay Kemal. Bunları artık öğrenmek lazım. Artık şu çıraklık dönemini de bitir, terfi et. Bütün bu krizle birlikte Türkiye sadece siyasi bir istikrarsızlığa sürüklenmemiş, IMF komiserlerinin ve onlara çantacılık yapan çapsızların elinde ekonomik bağımsızlığına da halel getirmiştir. Ülkemizi tapulu malı gibi gören seçkin zümre krizden nemalanırken, çiftçisinden sanayicisine, memurundan emeklisine, işçisinden ev hanımına kadar on milyonlarca insanımız bir gecede fakirleşmiştir. Darbelerin yıkıcı etkisi elbette sadece ekonomiyle sınırlı kalmamıştır, asıl tahribat adalet sistemimizde ve milletimizin siyaset kurumuna olan güveninde yaşanmıştır. Darbecilerin karşısında selam duran hukuksuz kararlara özellikle imza atan, adaletin tecellisi yerine vesayetçilerin sopası olarak görev üstlenen yargı milletimizin nazarında en büyük zararı maalesef kendi itibarına vermiştir. Yargımız yaşadığı bu itibar kaydını ancak 15 Temmuz gecesi sergilediği destansı duruşma telafi edebilmiştir.
Burada bir şeyi özellikle ifade etmek istiyorum. Bakınız burası Eskişehir Örfi İdare Kumandanlığının tebliğidir. Şimdi aynı bugünü göreceksiniz burada. Nedir bu? Diyor ki, az önce de ifade edildi. Beraberlerinde 17 uçak dolusu altın mücevherat ve parayı kaçırmaktayken yakalandılar. Bay Kemal’in geçen akşam söylediğinden farkı var mı? Aynı değil mi? Cumhurbaşkanı da kaçırmış ve Mann Adası, dediler oradan 150 bin lira ceza. Ardından şimdi bir 100 bin lira daha. Şimdi bana düşen de ney? Ben de dedim ki, bu 150 artı 100 bini TÜRGEV ve Ensar Vakfına verelim. Hiç olmazsa Bay Kemal’in birkaç kuruşu da buralara nasip olsun. Nereden ne geliyor milletimiz de bunu çok daha iyi bir şekilde görmüş olsun, ama öğrenecek. Bu hayır kurumlarımızın yolu nereden geçiyor bunu da bilecek. Tabii o paraları nereden bulacağı da önemli. Allah-u Alem devletin CHP’ye verdiği paralardan bunda oraya naklediyordur.
Değerli Kardeşlerim,
Milli iradeye yönelik antidemokratik teşebbüslerin bir diğer kaybedeni de sivil siyasettir. Üç günlük çıkarları için darbe çığırtkanlığı yapan kimi siyasetçiler en az vesayetçiler, en az cuntacılar kadar darbe günahına ortak olmuşlardır. Milletin teveccühüne mazhar olamayacağını anlayan kifayetsizler iktidara giden yolu darbecilere koltuk değnekliği yapmakta görmüşlerdir. 27 Mayıs 1960 darbesine giden süreç bunun çarpıcı örnekleriyle doludur. Uzun yıllar tek parti faşizminin ağır baskısı altında inim inim inleyen milletimizin Menderes ve arkadaşlarına gösterdiği büyük teveccüh bir türlü hazmedilememiştir. Türkiye 1950 seçimleriyle birlikte Cumhuriyet tarihinde ilk kez hizmetle, eserle, doğrudan insanımızın hayatına dokunan yatırımlarla tanışmıştır. Camilerin kapısına vurulan kilit Menderes’le birlikte kırıldı. İlim ve irfan yuvaları olan imam hatip okulları onun döneminde açıldı. 18 yıl yıllık hasretin ardından Allah-u Ekber nidaları minarelerden ilk kez onun zamanında duyuldu.
Milletimiz uzun seneler sonra Menderes ve arkadaşlarında kendini buldu, kendi değerlerini, hassasiyetlerini gözeten bir siyasetçi profili gördü. Tek parti faşizminin baskı ve zülüm dolu karanlık günlerinin ardından Anadolu insanı özgürlüğü ilk defa Menderes’le birlikte teneffüs etti. Asırların ihmaliyle perişan haldeki Anadolu’yu yolla, elektrikle, traktörle, modern tarım araçlarıyla, okulla yaygın bir şekilde buluşturun da yine merhum Menderes ve arkadaşları olmuştur. Bugün bile meyvelerini topladığımız pek çok kalkınma hamlesinin altında Demokrat Partinin imzası, alın teri ve gayreti vardır. Merhum Menderes sadece millete ve memlekete hizmetleriyle değil, aynı zamanda dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla, halka yakınlığıyla Yassıada’da sergilenen nobranlıklar karşısında dahi terk etmediği nezaketiyle de gönülleri fetih etmiştir. Milletimiz Menderes’e olan sevgisini 1950’den itibaren girdiği tüm seçimlerde partisini sandıktan birinci parti çıkartarak fiilen göstermiştir.
1954 ve 1957’de yapılan genel seçimler CHP’nin tüm ayak oyunlarına rağmen Demokrat Parti’nin kesin zaferiyle sonuçlandı. Milletin ve memleketin kazandığı bu sürecin tek mutsuzu ülkeyi kendi tapulu mülkü gibi gören faşist CHP zihniyetidir. Girdiği üç seçimin üçünde de milletten veto yiyen dönemin CHP yönetimi iktidara giden yolu sandık dışı yollarda aramaya başladı. Türkiye 1957 seçimleriyle beraber merkezinde yalanın, kışkırtmanın, iftiranın, provokasyonun bulunduğu yeni bir siyaset tarzıyla tanıştı. 27 Mayıs’a kadar dozu sürekli artırılan bu kirli siyasetin hedefi ordumuzu kışkırtarak askeri müdahaleye ortama hazırlamaktı. Menderes ve arkadaşları CHP’ye yakın basın yayın organları tarafından yalan olduğu bilinen haberlerle yıpratılmaya çalışıldı. O günkü gazete haberlerine şöyle bir göz gezdirmek bile bu sınır tanımaz iftira furyasının ulaştığı vahim boyutları görmek için yeterlidir, aynen şimdi ki CHP gibi. Yaptığı ney? Sadece iftira. Ya sen ne zaman şöyle bir dürüst konuşacaksın ya? Ne zaman şu yalanı bir kenara koyacaksın ya? Ya yatsı namazları geldi geçti. Yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor, ama geçti. Ama bu adamda böyle bir şey yok, çünkü yatsıyla da alakası olmadığı için süreç böyle gidiyor.
Merhum Menderes’in Kars ve Ardahan’ı Ruslara satmak istediğinden, Cumhurbaşkanı Bayar’ın banka hesabında 103 milyon lira bulunduğuna, Fatin Rüştü Zorlu’nun Avrupa’da bindiği arabanın altınla kaplandığından, yüzlerce öğrencinin cesetlerinin kıyma makinesinden geçirildiğine, Hasan Polatkan’ın zimmetinde 4 milyon lira çıktığından, Menderes ve Bayar’ın az önce ifade ettiğim o belgeyi gösterdim 12 uçak dolusu altın ve parayı kaçırdıklarına kadar. Yüzlerce deli saçması iftira darbeciler tarafından hazırlanıp CHP yönetimi tarafından dillendirilmiş, yayılmıştır. Bunun yanında dönemin CHP Genel Başkanı Ordumuz başta olmak üzere kamu görevlileri üzerinden baskı kurarak devleti işlemez, hizmet üretemez hale getirmeye çalışmıştır.
Değerli Arkadaşlar;
Milletin iradesine ve tercihlerine yönelik düşmanlığın işareti olan bu siyaset tarzı, aradan geçen 62 yıla rağmen halen sürdürülmektedir. CHP Genel Merkezi tıpkı 27 Mayıs arifesinde olduğu gibi bugün de iftiranın, yalanın, kışkırtmanın merkezi konumundadır. Siyaset üretemeyenler, eser ve hizmet üretemeyenler bugün de fitne üretmenin, nifak üretmenin, yılan dilleriyle siyaseti zehirlemenin çabası içerisindeler. CHP mevcut Genel Başkanın elinde siyasi ahlak yoksunlarının cirit attığı, FETÖ’den DHKP-C’sine kadar terör örgütlerinin melce bulduğu bir provokasyon üssüne dönüşmüştür. Bizzat başındaki zatın dillendirdiği kavga siyaseti 27 Mayıs öncesi uyguladıkları siyaset tarzının yeni bir sürümünden ibarettir. 62 sene evvel Türkiye’yi derin acılara sürükleyen, demokrasimizi kesintiye uğratan, ülkemize çok ağır bedeller ödeten bu çirkef siyaset tarzının yeniden sahnelenmesine asla izin vermeyeceğiz.
27 Mayıs’ın yıldönümünde Türkiye Cumhurbaşkanı ve Türkiye’nin en büyük siyasi partisinin Genel Başkanı olarak şu ikazı yapmak istiyorum, buradan Batılı efendilerinin kulaklarına fısıldadığı suflelerle iktidar serabı gören kifayetsizlere sesleniyorum, buradan meşru zeminde sivil siyaset yapmak yerine demokrasimize pusu kurmaya niyetlenen sırtlanlara sesleniyorum, buradan siyaset mühendislikleriyle milletimizin iradesini yönlendirmeye çalışan dikta heveslilerine sesleniyorum: Herkes bilsin ki Türkiye demokratik bir hukuk devletidir.
Türkiye, egemenliğin bila kayd-ü şart millete ait olduğu büyük bir devlettir. Türkiye, ekonomisiyle, dış politikasıyla, vizyonuyla, ufkuyla, tarihiyle, en önemlisi de 85 milyon insanıyla güçlü bir devlettir. Milletin çelikten iradesine kimse zincir vuramaz. Türk demokrasisinin altını kimse oyamaz. Bu milletin hakkını-hukukunu hiç kimse çiğneyemez. Bu millete hizmet edenlerin kılına kimse dokunamaz. Ebedi ve ezeli kardeşliğimizi hiçbir sinsi senaryo bozamaz, bozamayacaktır. Sandık dışında yol arayanlar, daha şimdiden 2023 seçimlerine gölge düşürmeye çalışanlar akıllarını başlarına toplamalıdır. Bu ülkede bir daha asla Yassıada’ların kurulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu ada Demokrasi ve Özgürlükler Adası’dır. Ülkemizin istikrarsızlık bataklığına sürüklenmesine göz yummayız. Sokak terörüyle, baskıyla, tehditle, tedhişle milletimizin tercihlerine ipotek konulmasına asla rıza göstermeyiz. Terör örgütlerine ülkeyi teslim edecek hiçbir pazarlığın hayata geçirilmesine seyirci kalmayız. Bu aziz millete 27 Mayıs vari acıları da, siyasetin zayıflatılmasıyla ortaya çıkan istikrarsızlığı da, terör örgütleri kullanarak yol açılan güvensizliği de, istiklalimize gölge düşüren mandacılık heveslerini de bir daha kesinlikle yaşatmayacağız.
Çok açık ve net söylüyorum; gazete manşetleriyle siyasete ayar verildiği günler artık geride kalmıştır. Terörle, şantajla, baskıyla siyasetin yönlendirildiği günler geride kalmıştır. 15 Temmuz’la beraber artık bu ülkede antidemokratik yöntemlerle iktidara gelme kapıları bir daha açılmamak üzere kapanmıştır. Yok 6’lı masaymış, yok 7’li masaymış, ya ne yaparsanız yapın, bu masalar sizin için bir hayat göstergesi olmayacak. Tek hayat göstergesi millettir millet, bunu öğreneceksiniz.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Türkiye’yi siyasi ve sosyal kaosa sürükleme niyetleri tamamen rafa kaldırılmıştır. 2023’e giden kritik süreçte başta muhalefet partileri olmak üzere herkes sorumlu davranmalı, sorumlu siyaset yapmalı, basiretle hareket etmelidir. 15 Temmuz gecesi 251 insanımızın şehadete yürüdüğü o geceyi unutmayız, unutturmayız ve onun bedelini de ödetmeye kesin sözümüz var, ahdimiz var; bunu da böyle bilesiniz. 2000’i aşkın gazimiz, biz onları unutmayız ve unutturmayız.
Ve bütün bunlarla beraber hâlâ işte biz şu anda Irak’ın kuzeyinde, aynı şeklide Barış Pınarı’nda, tüm buralarda da, sınırlarımızın 30 kilometre güneyinde yine terörle mücadelemizi sürdürüyoruz, durmak yok yola devam dedik, aynen devam edeceğiz.
Biz, sessiz çoğunluğun sesi olacağız, dedik ve sessiz çoğunluğun sesi olduk. İnancına ve değerlerine yönelik saldırılar karşısındaki vakur duruşu kimse yanlış yorumlamamalıdır. Bu millet Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bektaş’ın diliyle konuştuğu gibi, yeri geldiğinde Dadaloğlu’nun, Nene Hatun’un, Sütçü İmam’ın, 15 Temmuz kahramanlarının diliyle konuşmasını da gayet iyi bilir. Hani istiklal şairimiz ne diyor: “Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum; kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.” Evet, bu boynumuz bizim öyle çekmeye gelmez, hesabını sorar.
Bu millet asildir, bu millet müşfiktir, tevazu sahibidir, ama sağ yanağına vurunca birilerinin yaptığı gibi sol yanağını çevirmez, çünkü biz o sol yanağını çeviren korkaklardan değiliz. Bu gerçekleri görmek için yakın ve uzak tarihimizden nice örnekleri saatlerce sayabiliriz.
Neticeden son söz olarak diyorum ki; Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ndan sesleniyorum, aklınızı başınıza alın, ülkenize ve milletinize ihanet derecesine varan söylemlerinizi, hırslarınızı, davranışlarınızı, provokasyonlarınızı artık bir kenara bırakın. Hayırda yarışacaksanız, eserde, hizmette, projede yarışacaksınız biz sonuna kadar varız, ama şerrinizi sürdürecek, çirkefliğe devam edecek, iftira, hakaret ve tehdit yoluyla insanları sindirmeye çalışacaksınız, bu bizim yolumuz, bu bizim yöntemimiz, bu bizim ahlakımız değildir. Sizi milletimizin ferasetine havale ediyoruz.
Biz, siz kuklalarla değil, sizin iplerinizi elinde tutan efendilerinizle mücadele ediyoruz. Demek ki Demokrasi ve Özgürlük Adası artık yaslı değil, değil, inşallah. Allah’ın izniyle bu mücadeleyi de hep birlikte zaferle neticelendireceğiz.
Fakat burada bir şeyi daha özellikle söyleyeceğim, tüm 2 Nolu Baro üyesi arkadaşlarıma sesleniyorum, daha çok çalışacaksınız ve bu sayıyı şöyle ileri ileri yükselteceksiniz. Ve geçmişte bu baronun durumunun ne olduğunu gayet iyi biliyorsunuz değil mi? Şimdi ise artık 2 Nolu Baro 1 Nolu Baro’nun yerine geçmelidir, bunun adımını da atmanız gerekir. İşte bunun için her noktada 2023 diyoruz, işte bunun için 2053 diyoruz, işte bunun için 2071 diyoruz. Küresel dalgalanmaların yol açtığı ekonomik sıkıntıları siyasi ajandalarının kaldıracı haline getirmeye çalışanların heveslerini kursaklarında bırakmak istiyoruz.
Bu habis zihniyet mensupları 15 Temmuz’da nasıl milletimizin irfan ve cesaret duvarına çarptıysa, inşallah 2023 Haziran’ında da aynısıyla karşılaşacaklardır hiç endişeniz olmasın.
Bu duygularla bir kez daha 27 Mayıs darbecilerinin kurduğu darağaçlarında son nefeslerini veren şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.
Atatürk Kültür Merkezi’nde üstadın anısına yapılmış toplantıya katıldık ve yağlı urganlarla üstadın eserlerinin orada nasıl ipe çekildiğini gördük. İnşallah bu tarih de bir defa tekerrür etmeyecek, bu ibretleri çok aldık. Rabbim ülkemizi ve milletimizi bir daha böyle imtihanlarla karşı karşıya bırakmasın diyorum.
Hepinize sevgi, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.