Sevgili İstanbullular,
Saygıdeğer Hocalarım,
Kıymetli Misafirler,
Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Sözlerimin hemen başında yarısını geride bıraktığımız mübarek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyorum. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan bu mübarek günlerin barışa, huzura, esenliğe vesile olmasını diliyorum. Cenabı Mevla’dan nasıl bizi Ramazan-ı Şerife kavuşturmuşsa aynı şekilde sevdiklerimizle, ailelerimizle, dostlarımızla birlikte sağlık, afiyet ve emniyet içinde bayrama da ulaştırmasını niyaz ediyorum. Rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı bu mukaddes ayı ruhuna ve temsil ettiği manaya göre idrak etmenin gayreti içindeyiz. Şairin o veciz ifadesiyle söyleyecek olursak:
“Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip, yüce ilham dağından
Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından
Susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına.”
Evet, bir ruh şöleni ve diriliş ayı olan Ramazan’ı medeniyet değerlerimiz ve kadim tarihi birikimimiz açısından da silkinişe tahvil ediyoruz.
Geçen hafta İstanbul’umuzun sembollerinden biri olan Büyük Çamlıca Camii Külliyesi’nde İslam Medeniyetleri Müzesi’nin açılışını gerçekleştirdik. Muhteşem mazimizi bugüne ve geleceğe taşıma, insanımızla buluşturma adına çok önemli bir adımı atmış olduk. Bugün açılışını yaptığımız Ayasofya Fatih Medresesi’yle izleri silinmek isten bir eseri daha hamdolsun yeniden şehrimize kazandırıyoruz.
Değerli Dostlar,
Burası, İstanbul’un fethinin akabinde Ayasofya’nın bitişiğinde şehrin ilk medresesi olarak hizmete açılmıştır. İlk müderrisi Molla Hüsrev olan medresede Ali Kuşçu da ders vermiştir, Özbekistan, bak Ali Kuşçu burada ders verdi. Medrese farklı tarihlerdeki bakım, onarım ve inşalarla 1924 yılına kadar eğitim hizmetine devam etmiştir. Daha sonra bir müddet de, az önce ifade edildiği gibi öksüzler yurdu olarak kullanıldıktan sonra görüntüyü bozduğu gerekçesiyle yıktırılmıştır. Ayasofya’yı asli kimliğinden kopararak müzeye çeviren zihniyet, maalesef bu medreseye de tahammül edememiştir.
Fatih’in vakfiyesi olan ve asırlarca ilim, irfan yuvası olarak hizmet veren bu tarihi medrese, sessiz sedasız ortadan kaldırılmıştır. Oysa her vakfiye aynı zamanda bizlere tevdi edilmiş bir emanettir. Buna rağmen Türkiye bir dönem ne ecdat yadigarı eserlerin, ne kültür ve medeniyet mirasımızın korunması, yaşatılması noktasında iyi bir imtihan vermemiştir. Özellikle tek parti zihniyetinin bu konuda sabıkası oldukça kabarıktır. Bu dönemde Batılılaşma adına yapılanlar hem milli bünyemizde, hem de milletimizin hafızasında çok derin yaralar açmıştır. Bizans hayranı, Batıdan çok Batıcı, milletin değerleriyle kavgalı bu zihniyet, binlerce yıllık kültür hazinemizin kıymetini de bilemiştir. Ayasofya Fatih Medresesinde olduğu gibi kimi zaman ihmalkarlıktan, kimi zaman gafletten, kimi zaman da rövanşist anlayışla tarihi eserler yakılmış, içindeki yüzlerce nadide eser kaybolup gitmiştir. Asırlara meydan okuyan yüzlerce cami satılmış, kiraya verilmiş, ya da müze, depo, ahır olarak kullanılmıştır. Hele hele şu sur içi var ya, Fatih sur içi, burası işte 800’e yakın mescidin olduğu bir yer ve buralardaki bu mescitlerin, maalesef büyük bir çoğunluğu yıkılmış, satılmış, ahıra çevrilmiş vesaire işte o tek parti zihniyet döneminde.
Kur’an kurslarımız kapatılmış, ilim, irfan ve hikmet merkezlerinin kapısına kilit vurulmuştur. Öyle ki, tarihe, medeniyetimize, milletimizin ruh köküne ait ne varsa gerilik numunesi, denilerek tasfiye edilmek istenmiştir. İşte biz bugün bu açılışla sadece emanete sahip çıkmıyoruz, aynı zamanda tek parti zihniyetinin tarihimize sürdüğü bir utanç lekesini daha ortadan kaldırmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz.
Hizmete açtığımız eser, 86 yıl önce yıkılan medresenin o dönemki mimari özelliklerine ve malzemelerine sadık kalınarak, yeniden ihya edilmiş halidir. Yaklaşık 4,5 asır boyunca sayısız alimin yetişmesine vesile olan Ayasofya Fatih Medresesi, bundan sonra da bir eğitim-öğretim yuvası olarak hizmet verecektir. Fatih Sultan Mehmet Üniversitemize bağlı uygulama ve araştırma merkezlerinin faaliyet göstereceği medresemizde inşallah yarının alimleri, münevverleri, bilim insanları, araştırmacıları yetişecektir.
Bu güzide eserin 13 ay gibi çok kısa sürede İstanbul’umuza ve ülkemize kazandırılmasında emeği geçen Bakanlığımızı, kurumlarımız, yüklenicileri, işçisinden mühendisine, mimarına herkesi tebrik ediyorum.
Rabbime bizlere Ayasofya-ı Kebir Camii Şerifi’nden sonra Sultan Fatih’in bir emanetini daha ihya etme imkânı verdiği için hamd ediyorum.
Bugün ayrıca medresemizle birlikte Geleneksel Sanatlar ve Milli Birlik Sergisinin de açılışını gerçekleştiriyoruz. Hat, tezhip, çini gibi kadim estetik mirasımızın seçkin eserlerinin yer aldığı bu serginin de hayırlı olmasını diliyorum.
Kıymetli Misafirler,
Rahmetli Cemil Meriç, tabii ben şöyle çınarları görünce hemen o aklıma geldi, aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Ağaç kökleriyle yaşar, insanlar da”, böyle buyurdu. Milletleri yaşatan, zamanın yıkıcı, yozlaştırıcı etkileri karşısında ayakta tutan kökler, kültür ve ilim alanındaki derinliğidir. Binlerce yıllık tarihi olan milletimizin çok yönlü, köklü, zengin ve renkli bir kültürel hazinesi vardır. Zaman ilerledikçe gelişen bu kültür hazinesi yaşadıkları onca saldırıya ve yıkıma rağmen ecdadımızın asırlar boyunca var olmasını sağlamıştır. Son 20 yıldır attığımız adımlarla hem kadim değerlerimizi ihya etmeye, hem de köklerimizle bağlarımızı güçlendirmeye çalışıyoruz.
Eğitimden akademiye, kültür ve sanattan mimariye kadar her alanda maziden atiye uzanan sağlam köprüler kurmanın gayretindeyiz. Hayat pınarlarımızla irtibatımızı ne kadar muhkem tutarsak, hedeflerimize o derece hızlı varabilir, geleceğimize o derece güvenle bakabiliriz. Özellikle Batı kültürü ve hayat tarzının tüm dünyayı istila ettiği günümüzde asli kimliğimizi koruyarak varlığımız sürdürebilmemizin başka yolu yoktur. Bu konuda ilim ve kültür erbabımızdan tarihçilerimize, siyaset kurumundan belediyelere, sanatçılarımızdan vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına kadar ülkemizin tüm kesimlerine önemli görevler düşüyor. Biz hükümet olarak üzerimize düşenleri yaparken, buraları asıl sizlerin yaşatacağını, canlı tutacağını da hatırlatmak istiyorum.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, açılışını yaptığımız Ayasofya Fatih Medresesi’nin -Fatih Hoca tabi sizlere emanet ediyoruz, ona göre hakkını vereceğiz- şehrimize, ülkemize ve milletimize tekrar hayırlı olmasını diliyorum. İstanbul’un Fatih’i Sultan İkinci Mehmet başta olmak üzere bu aziz şehri bize emanet eden tüm büyüklerimizi, şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.
Rabbim Ayasofya’yla birlikte hiçbir camimizin minaresinden ezanı Muhammedileri eksik etmesin diyor, sizleri bir kez daha hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.