Saygıdeğer Hanımefendiler,
Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Büyükelçiler Konferansımızın 12’ncisi vesilesiyle sizlerle birarada olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Dışişleri Bakanlığımıza, Sayın Bakan ve ekibine, artık geleneksel hale gelen bu programı tertip ettikleri için bir kez daha şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.
Dünya ile beraber ülkemizi de etkileyen koronavirüs salgını sebebiyle maalesef sizleri bu sene Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde istediğimiz tarzda ağırlamak mümkün olmadı, ancak çevrim içi de olsa sizlerle biraraya gelmeyi, hasbihal etmeyi, yoğun dış politika gündemimize dair değerlendirmelerde bulunmayı arzu ettim.
Gerek büyükelçilerimiz, gerekse Cumhurbaşkanlığı danışmanlarım, hep birlikte şu anda bu salonda biraradayız. Görev yaptığımız ülkeler ve saat dilimleri itibarıyla bazılarınız sabahın ilk saatlerinde, bazılarınız ise akşam vaktinde ekran karşısına geçtiniz. Her birinizi gayretleriniz, emekleriniz için gönülden tebrik ediyorum.
Bu toplantımız ilk çevrim içi Büyükelçiler Konferansı olmasının yanı sıra, bu çapta yerli yazılımla gerçekleştirilen ilk resim programdır. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisimizi bu teknolojik altyapıyı ülkemize kazandıran Türk mühendislerini de ayrıca kutluyorum.
Toplantımızın ülkemiz, milletimiz ve Hariciye Teşkilatımız için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Büyükelçilerimiz bu sene olağan görevlerinin yanında son asrın en büyük sağlık krizi olan koronavirüs salgınıyla da mücadele etmek zorunda kaldı. Şimdiye kadar 1 milyon 300 bin insanın hayatına mal olan bu salgın, dünya genelinde üstü örtülen birçok çarpıklığın gün yüzüne çıkmasını da sağladı. Sadece maddi zenginliğin sosyal adalet ve refahı temine yetmediği salgın döneminde çok acı bir şekilde tecrübe edildi. Ekonomik bakımdan çok güçlü ülkelerin sağlık altyapıları ve sosyal güvenlik sistemlerinin ne kadar zayıf olduğunu bu süreçte görmüş olduk.
Devlet geleneğini insanı yaşat ki devlet yaşasın prensibi üzerine inşa eden Türkiye, bu zorlu süreçte gerçekten başarılı bir sınav vermiştir. Haritada yerini dahi bulamayacakları ülkeleri Türkiye’ye örnek gösteren muhalefetin bizi çekmek istediği tuzağa düşmedik. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği avantajları en verimli şekilde kullanarak, zaman, enerji ve kaynak israfına fırsat vermeden süreci yönettik. Sadece sınırlarımız içinde yaşayan vatandaşlarımızı değil, yurt dışında bulunan insanlarımızı da sahipsiz, çaresiz bırakmadık. Sizlerin ve ekiplerinizin olağanüstü çabalarıyla yurt dışında zor durumda kalan vatandaşlarımıza devletimizin yardım elini uzattık. Hariciye Teşkilatımızın riyasetinde Cumhuriyet tarihimizin en büyük tahliye operasyonunu gerçekleştirerek 141 ülkeden 100 binden fazla vatandaşımızı ailesiyle buluşturduk. Yaşadıkları ülkelerde tedavi imkânı bulamayan 233 vatandaşımızı ambulans uçakla Türkiye’ye getirdik. Uçuşlarımız hem kendi insanımızın vatanlarına dönüşünü, hem de 67 ülkeden 5 bin 500’den fazla yabancının tahliyesini sağladı. Türkiye’den memleketlerine dönmek isteyen 90 ülkeden 38 bin yabancıya da destek sunduk. Dost kara günde belli olur, anlayışıyla ülkemizden yardım talep eden 155 ülkeye ve 9 uluslararası kuruluşa tıbbi malzeme desteğinde bulunduk. Bu yardımlarımızı bir kamu diplomasisi faaliyeti olarak değil, inancımızın, kültürümüzün, girişimci ve insani dış politika çizgimizin gereği olarak yaptık.
Hazreti Mevlana’nın, tıbbi yardım paketlerimizin üzerine eklediğimiz şu hikmetli sözleri ülkemizin bu süreçteki insani tavrının sembolü olmuştur: “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var.” Evet, yurt dışında görevli diplomatlarımız vatandaşlarımıza sahip çıkarken, tıbbi yardımlarımızı ulaştırırken de meseleye hep bu şekilde yaklaştılar. Diğer bakanlıklarımız ile Türk Hava Yolları, TİKA, Türk Kızılay’ı, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kuruluşlarımız da ahenk içerisinde bu çalışmalara katkıda bulundular. Dışişleri Bakanlığı Koordinasyon ve Destek Merkezimizin birçok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından örnek alınan bir mekanizmaya dönüşmesi bizim için önemli bir referanstır. Sizlerin şahsında yurt dışında misyonlarımızda ve merkez teşkilatımızda gece gündüz demeden canla, başla çalışan kamu görevlilerimize teşekkür ediyorum.
Bayrağımızın dalgalandığı 248 yurt dışı temsilciğimizi hem vatandaşlarımız, hem de zorda kalanlar için sığınılacak güvenli bir liman kıldığınız için her birinizi ayrı ayrı tebrik ediyorum.
Tabii mücadelemiz henüz bitmiş değil, hastalığın bir süre daha bizimle olacağı, hayatımızı etkileyeceği anlaşılıyor, ne zaman biteceği, o da belli değil. Bilhassa son haftalarda tüm dünyada vaka, hasta ve vefat sayılarının tekrar ürkütücü boyutlara ulaştığını görüyoruz. Türkiye olarak 8 aydır olduğu gibi bu dönemi de yine kendi önceliklerimiz, kendi özgün politikalarımız çerçevesinde yönetmeye çalışıyoruz. Karamsarlığa kapılmadan, rehavete de düşmeden dengeli, uygulanabilir, 83 milyonun tüm fertlerinin menfaatini düşünen bir anlayışla hareket ediyoruz. Millet-devlet dayanışmasıyla TMM diye sloganlaştırdığımız temizlik, maske, mesafe kuralarına riayet ederek inşallah bu sıkıntılı sürecin de üstesinden geleceğimize inanıyorum.
Değerli Büyükelçiler,
Salgınla birlikte dünyanın yeni bir yol ayrımına geldiğini görüyoruz. Uluslararası kuruluşlar bu yeni dönemi okumakta etkisiz ve çaresiz kalıyor. Salgın sürecinde, uluslararası örgütlerdeki atalet daha da belirgin hale gelmiştir. Eskiler dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulmaz diyor. Biz de zihniyetimizi, kurumlarımızı ve kurallarımızı bu yeni dönemin şartlarına göre düzenlemeden uluslararası örgütlerdeki itibar kaybının önüne geçemeyiz. Haklı yerine güçlüyü, çoğunluk yerine bir avuç azınlığı, fakir yerine zengini koruyan mevut küresel sistemin aynı şekilde devam etmesi mümkün değildir. Türkiye olarak bu acı gerçeği yıllardır Birleşmiş Milletler kürsüsünden, dünya 5’ten büyüktür, diyerek ifade ediyoruz. İnsanlığın barışı, huzuru ve ortak geleceği için güç yerine adalet eksenli yeni bir yapılanmaya ihtiyaç duyulduğunu söylüyoruz. Bu tespitlerimizi ilk gündeme getirdiğimizde bize mesafeli yaklaşanlar bile artık reform ihtiyacını kabullenmeye, Türkiye’nin tezlerini desteklemeye başladı. Önümüzdeki dönemde bu çağrımızı daha güçlü bir şekilde dillendirmeye devam edeceğiz.
Bunun yanında, İslam İşbirliği Teşkilatı, D-8, Türk Konseyi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi ülkemizin üyesi olduğu çok uluslu yapıların etkinliğinin artması için de çaba harcayacağız.
Uluslararası ilişkilerde çok merkezlilik eğilimi ve bölgeselleşme giderek önem kazanıyor. Tedarik zincirlerinin yeniden paylaşıldığı, üretim ve lojistik merkezlerinin tekrar belirlendiği, yeni bölgesel ittifakların kurulduğu, siyasi ve ekonomik arenanın yeniden şekillendiği bir kavşaktayız. Bu kritik kavşakta Türkiye’nin tarihinden, beşeri sermayesinden, jeostratejik konumundan kaynaklanan avantajlarını ne ölçüde kullanabileceği bugün atacağımız adımlara bağlıdır. Ülkemiz maalesef gerek İkinci Dünya Savaşı, gerekse soğuk savaş sonrasında önüne açılan fırsat pencerelerini değerlendirememiştir, ülkemize ve milletimize yeni pişmanlıklar yaşatmamakta kararlıyız.
Ülkemizin yeni döneminin kurucu iradelerinden bir olması için var gücümüzle çalışıyoruz. Dış politikada adımlarımızı atarken pergelin ucun daima milletimizin hak, hukuk, bu çıkarlara sabitliyoruz. İlkelerimizden, kadim değerlerimizden taviz vermeden milli menfaatlerimizi savunuyoruz.
Köklü müttefiklik ilişkilerinin terör örgütlerinin ihtiraslarına kurban edildiği, demokrasi havarilerinin demokrasinin canına kastettiği, herkesin başının çaresine baktığı bir tabloda biz de kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz.
Suriye’de icra ettiğimiz harekâtlarla sadece DEAŞ’lı ve PKK, YPG’li teröristleri sınırlarımızdan uzaklaştırmakla kalmadık, aynı zamanda Türkiye’ye sığınan 411 bin Suriyeli kardeşimizin de memleketlerine geri dönüşünü temin ettik. İdlib’deki mevcudiyetimizle yeni bir insani trajedinin ve büyük bir göç dalgasının önüne geçtik. 4,5 milyon mülteciyi ülkemizde barındırıyoruz, bir o kadarının da Suriye’de bakımını yapıyoruz; dünyada bunun benzeri bir başka ülke yok, sadece Türkiye bunu yapıyor. Ve dünyada fakir-fukara, garip gurebanın yanında olduklarını söyleyenlerin hiçbirisinin böyle attığı bir adım yok. Bu kapitalist ekonominin temsilcileri olanlar, parası pulu çok olanlar, bunların hiçbirinin bu tür attığı bir adım yok. Ama Türkiye bu adımı, evet insani ve vicdani olarak yerine getirmiştir, bu adımı atmıştır, atmaya da devam ediyor. Sahadaki varlığımıza ilaveten Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği temelinde bir siyasi çözüm için ayrıca çabalarımızı sürdürüyoruz.
Irak’ta gerçekleştirdiğimiz operasyonlara bölücü terör örgütünün orada da belini kırdık. Libya’da meşru Hükümetin çağrısı üzerine sağladığımız destek hem ülkenin iç savaşa sürüklenmesine, hem de Trablus’un düşmesine engel oldu. Bugün Libya’da siyasi çözüm umutları yeniden yeşermişse, bunda Türkiye’nin zamanında yaptığı müdahalenin çok ciddi katkısı bulunuyor. Eğitimden askeri iş birliğine, enerjiden sağlığa, ekonomiden ticarete kadar her alanda Libya halkının yanında olmaya devam edeceğiz.
Doğu Akdeniz’deki her türlü gelişmenin yükünü taşıyan ülkemizin doğal kaynaklar söz konusu olduğunda yok sayılmasına elbette rıza gösteremezdik. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin provokasyonlarına rağmen Doğu Akdeniz meselesinde daima sabırlı, soğukkanlı davrandık. Bu meselede haklı olmanın ülkemize sağladığı özgüvenle hareket ediyor, müzakere masasından asla kaçmıyoruz.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi kendinden uzaklaştıran stratejik körlükten bir an önce kurtulmasını ümit ediyoruz. Tehdit, şantaj dilinin hiçbir fayda sağlamayacağı artık anlaşılmalıdır. Doğu Akdeniz’e kıyıdaş tüm bölge ülkelerinin ve Kıbrıs Türklerinin de yer alacağı konferans önerimiz, sorunu diyalogla çözme irademizin tezahürüdür.
Karadeniz’de keşfettiğimiz 405 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bu doğrultudaki irademizi daha da kuvvetlendirmiştir. İnşallah Doğu Akdeniz’deki araştırma faaliyetlerimizden de yakında müjdeli haberler alacağımıza inanıyorum.
Değerli büyükelçiler; Türkiye sadece kendi çıkarlarını korumak için değil dost ve kardeşlerinin hukukunu savunmak için de güçlü olmak zorundadır. Her zaman ifade ettiğim gibi, biz 780 bin kilometrekareden çok daha büyük bir ülkeyiz. Biz Topkapı Sarayının Bab-ı Hümayun Kapısının yanı başında şu ifade yer alıyor: “Bütün mazlumlar ona sığınır” yazan bir devlettir, biz böyle bir devletiz.
İspanya’daki Yahudilerden, Sovyetlerdeki muhaliflere, Kafkasya ve Balkanlar’daki masumlardan, Afrika’daki gariplere kadar herkes başı dara düştüğünde ilk ülkemize sığınmıştır, biz böyle bir ülkeyiz. Türkiye istese de, Balkanlar’dan Türkistan’a, Afrika’dan Ortadoğu’ya uzanan gönül coğrafyasındaki kardeşlerinin sorumluluğundan kaçamaz. Türkiye istese de Filistin’e, Somali’ye, Yemen’e, Bosna’ya, Afganistan, Pakistan, Arakan’a sırtını dönemez. Tek millet, iki devlet şiarını paylaştığımız Azerbaycan topraklarının işgal edilmesine sessiz kalamazdık ve sessiz kalmadık.
İşte biz şu anda Afganistan’dayız, şu anda Azerbaycan’dayız, niye? Bunlar bizim kardeşlerimiz, soydaşlarımız. Ve Ermenistan’ın 28 yıllık zulmü karşısında Minsk Üçlüsü ne yazık ki her türlü ihtimallerle bizim Azeri kardeşlerimizi orada evet Azeri Türklerin ifadesiyle “kaçkın” yaşattı. Ve topraklarından işgal altında olduğu için onlar kendi topraklarında değil merkeze gelmek zorunda kaldılar ve 28 yıl süren bu acımasız işgale Minsk Üçlüsü çözüm üretmedi. Hep oyalamaca, hep oyalamaca. Bunu kendileriyle konuştuğumuzda da bize hiçbir zaman bir çözüm üretmediler. Çünkü çözüm üretmek gibi bir dertleri de yoktu. Şimdi Azeri kardeşlerimiz kendi göbeklerini kendileri ne yaptı? Kesti ve işi bitirdi. Ve şimdi biz gözleri yaşlı olarak işte dün İlham Aliyev kardeşimin Şuşa’nın düşüşünden sonra yaptığı açıklamaları ekranda izledik. Niye? İşte iki devlet, tek millet olmanın aşkı budur da onun için. Dün Şuşa’nın işgalden kurtarılmasıyla beraber sevincimiz ve umutlarımız daha da artmıştır. Merhum Mehmet Emin Resulzade’nin dediği gibi, bir kere yükselen bayrak bir daha inmez, inmeyecektir. Dağlık Karabağ’daki işgal bitene kadar da mücadele bayrağı inşallah inmeyecektir. Bu vesileyle bir kez daha İlham Aliyev başta olmak üzere tüm Azerbaycanlı kardeşlerimi tebrik ediyor, şehitlerimizi rahmetle anıyorum. İnşallah kısa sürede işgal altındaki başta Kelbecer ve Laçin olmak üzere buralar da sahiplerine inşallah teslim edilecektir.
Aynı şekilde Filistin halkını tüm baskılara, şiddete ve işgale karşı verdiği onurlu mücadelede yalnız bırakmayacağız.
Öte yandan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığının yurt dışında yaşayan milyonlarca insanımızı hedef alan varoluşsal bir tehdide döndüğünü görüyoruz. Hemen her gün Türklere ve Müslümanlara ait bir camiye, mescide, okula veya iş yerine yapılan tacizin haberini alıyoruz. İslam düşmanlığı devlet başkanı seviyesinde teşvik ediliyor, destekleniyor, fikir özgürlüğü bahanesi altında Müslümanların kutsallarına yönelik alçakça saldırılar düzenleniyor. İslam düşmanlığıyla mücadele etmek hem inancımızın, hem de yurt dışındaki vatandaşlarımıza karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir.
40 yılda 50 bin vatandaşını bölücü teröre kurban vermiş, DEAŞ’a göğüs göğse çarpışan tek ülke olarak elbette masumlara yönelik şiddeti tasvip etmiyoruz. Ancak Türkiye’nin sınır dışı ettiği yabancı terörist savaşçıların batılı ülkelerde elini kolunu sallayarak eylem yapmalarını da anlayamıyoruz. PKK terörü tarafından şehit edilen onlarca öğretmenimiz için en ufak üzüntü beyan etmeyenlerin YPG’nin elebaşılarını kırmızı halılarla saraylarda ağırlayanların bizim tavrımızı sorgulamasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Türkiye terörle mücadelede dünyanın en ilkeli, en kararlı ülkesinden birisidir. Maruz kaldığımız her türlü ithama küresel ve barış ve istikrara katkıda bulunacak adımlarla cevap vermeyi sürdüreceğiz.
Barış İçin Arabuluculuk Girişimimizi Birleşmiş Milletler, AGIT ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nda bir markaya dönüştürdük. Medeniyetler İttifakı Girişimimiz Birleşmiş Milletler bünyesinde kurumsallaştı. Büyükelçi Volkan Bozkır kardeşimizin üye ülkelerin ezici çoğunluğunun desteğiyle 75’inci Genel Kurul Başkanlığı’na seçilmesi Türkiye’ye ve Türk diplomasisine duyulan güvenin tavan yapmış bir işaretidir. Diplomatlarımız sadece Birleşmiş Milletler değil, NATO, AGIT, UNESCO ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nda da üst düzey görevler üstleniyorlar. Sadece bu yıl yedi farklı uluslararası örgütün dönem başkanlığını hamdolsun biz üstlendik. Afrika ve Latin Amerika bölgelerine yönelik açılım politikaları yerini çoktan ortaklık politikalarına bıraktı. Önümüzdeki sene üçüncü Türkiye Afrika Birliği Ortaklık Zirvesi’ne ev sahipliği yapmayı planlıyoruz. Yeniden Asya Girişimiyle bölge ülkeleri ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerimize yeni bir dinamizm kazandırıyoruz. Salgın döneminde uluslararası toplantıların çevrimiçi platformlara taşınması ve artan dijitalleşme Dışişleri Bakanımızın geçen yıl açıkladığı Dijital Diplomasi Girişimi’nin ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir. Salgından kaynaklanan kısıtlamalar, Dışişleri Bakanımız da Antalyalı ya, Antalya Diplomasi Forumu’nun hayata geçirilmesini engelleyemedi. Bilakis çevrimiçi etkinlikler yoluyla dünyanın önde gelen düşünce kuruluşlarıyla iş birliğine vesile oldu. Bütün bu başarıların Dışişlerimizin kapasitesini, teknolojik imkânlarını, hizmet standartlarını arttırdığımız bir dönemde yaşanması elbette tesadüfi değildir. Yani şu anda karşımda bu iki dev ekran Dijital Ofisimizin yeni bir başarısıdır, dolayısıyla Dijital Ofisimizi de özellikle tebrik ediyorum, kutluyorum.
Özellikle konsolosluk hizmetlerinde tarihi nitelikte adımlar attık. İşlem sürelerini önemli ölçüde kısaltarak, vatandaşlarımızın yükünü hafiflettik. Tabii hepsinden öte inşallah önümüzdeki yılsonu veya 2022 başı gibi New York’taki daimi konsolosluk, başkonsolosluk binamızı inşallah bitirmiş olacağız. Oradaki dev hizmet binamızla bu hizmetlerimizi çok daha etkin, çok daha farklı bir şekilde inşallah sürdüreceğiz. Bu da tabii bizim özellikle dünyada geldiğimiz yeri göstermesi bakımından çok çok önemli. Mevlüt Bey, 32 kat mıydı binamız? 32 kat yüksekliğinde Birleşmiş Milletler binasının tam karşısında. Hakikaten mimarisiyle, her yönüyle muhteşem bir eseri ülkemize ve milletimize kazandırmış olduk. Ve süratle bu inşaatımız da devam ediyor, inşallah bu inşaatımızın bitimiyle birlikte bundan sonra Amerika’daki toplantılarımızı, görüşmelerimizi orada çok daha farklı imkânlarla yapma fırsatını bulmuş olacağız.
Nöbetçi telefon uygulaması ve konsolosluk çağrı merkeziyle günün her anında temsilciliklerimize erişim sağladık. Gezici konsolosluk hizmetlerini yaygınlaştırıyoruz. Yurt dışındaki temsilciliklerimizin devletimizin itibarına yakışacak binalarda nitelikli hizmet sunmaları için proje, inşaat ve onarım çalışmalarımız sürüyor. Tabii prestij projemiz olarak az önce ifade ettiğim, gördüğümüz New York Türk Evi’nin inşaatını inşallah yılsonunda yüzde 90 seviyesinde tamamlıyoruz. Bakanlığımızın yeni hizmet binasının projesini de tamamlayarak, inşaata başlamaya hazır hale getirdik. Bakanlığımızın uygulamalarına uzaktan erişimi taşınabilir internet altyapısının iyileştirilmesini, vatandaşlarımızın kullanımı için yapay zeka ile çalışan iletişim imkanlarından yararlanılmasını destekliyoruz. Siber saldırılara karşı her anlamda teyakkuzda olmak kadar bu saldırılara karşı önleyici çalışmalar yapmak büyük önem kazanmıştır. TÜBİTAK’la birlikte ilk milli kripto ve belge yönetim sisteminin uygulamaya konması bu bakımdan kritik bir adımdır.
Değerli Büyükelçiler;
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümü olan 2023’de aynı zamanda ülkemizin en köklü kurumlarından biri olan Dışişleri Bakanlığının da 500. kuruluş yıl dönümünü kutlayacağız. 2023 hedeflerimiz ile 2053 ve 2071 vizyonumuzun gerçeğe dönüşmesinde mesleki birikimlerinizle sizlerin yapacağı katkılar büyük önem taşıyor. Ülkemiz artık geçmişin korkuları, eski dönemin alışkanlıklarıyla geleceğini inşa edemez. Siyasetin, ekonominin iletişimin, insan ilişkilerinin kökten değiştiği bir iklimde devlet bürokrasinin de değişmesi kaçınılmazdır. Son 18 yılda hayata geçirdiğimiz düzenlemelerle bu anlamda ciddi bir paradigma değişikliğine gitmiş bulunuyoruz. Bürokrasimizin eski hantal, vatandaşa karşı mesafeli, hatta vatandaşa tepeden bakan kibirli tavrına son verdik. Devletimizin kapılarını etnik kökeni, siyasi görüşü, dış görünüşü ne olursa olsun insanımızın tamamına sonunu kadar yaklaşma talimatını verdik ve kucağımızı açtık. Siyasette olduğu gibi bürokraside de herkesten iş odaklı, çözüm odaklı, hepsinden önemlisi insan odaklı bir tavır bekliyoruz. Yaşadığı halkın arasına girmeyen, bulunduğu ülkenin kültürünü öğrenmeyen, kendini sadece sefarete veya resepsiyona hapseden bir anlayışın günümüzün dünyasında başarı şansı yoktur. Asırlara sari birikimiyle Hariciye Teşkilatımızın geleneğinden güç alarak geleceği kucaklayacağına inanıyorum. Tüm büyükelçilerimizden görevlerini yaparken büyük bir milletin, köklü bir medeniyetin temsilcisi olduklarını asla unutmamalarını rica ediyorum. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu sorumluluğu hakkıyla taşıyacağınızı, ülkemizin ve milletimizin gururu olacağınızı biliyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken her birinize zorlu, ancak heyecan verici görevinizde sizlere Rabbimden muvaffakiyetler diliyorum. Bir kez daha her birinize tek tek teşekkür ediyorum. Tabii yeni yapılan ve yapılacak atamalarla da bu süreçteki büyükelçi kardeşlerime de gidecekleri yerlerde şimdiden başarılar diliyorum. Allah yar, yardımcınız olsun.
12. Büyükelçiler Konferansının düzenlenmesinde emeği geçen herkesi bir kez daha tebrik ediyorum.
Ailelerinize, görev yaptığınız ülkelerdeki vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza selamlarımı iletmenizi sizlerden özellikle rica ediyorum.
Tekrar Rabbim yar, yardımcınız olsun diyor, sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.