Tarım Kredi merkez ve bölge birliklerimizin kıymetli yöneticileri,
Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğimizin değerli üyeleri,
Saygıdeğer misafirler;
Sizleri en kalbi duygularımla hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz.
Cumhur ile Cumhurbaşkanının buluşmasına vesile olan bu tür toplantıları doğrusu önemli görüyorum. Bugün de Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği’mizin Genel Kurulu vesilesiyle sizlerle birlikte olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Değerli kardeşlerim;
Yardımlaşma ve dayanışma bizim kültürümüzün mayasında, ruhunda, özünde var. Ahilik müessesesi asırlar boyunca bu milleti hem maddi, hem manevi olarak ayakta tutmuştur. Anadolu’da teknolojik aletlerin olmadığı o zor dönemlerde işler asırlar boyunca imece usulüyle yapılmıştır. Tarlalar bu şekilde kaldırılmış, harmanlar bu şekilde sürülmüş, ihtiyaçlar bu şekilde karşılanmıştır.
Çiftçilerimize hizmet vermek üzere kurulan ve 1863 yılından beri faaliyet gösteren Tarım Kredi Kooperatiflerimiz de işte bu anlayışın, bu işbirliğinin, dayanışmanın ürünüdür. Tarım Kredi Kooperatifleri gönüllü katılıma, demokratik denetime, işbirliğine ve toplumsal sorumluluğa dayalı hep daha iyisini gerçekleştirmek için çalışan yapısıyla çiftçilerimize hizmet veriyor.
Bugün bu kuruluşumuz binlerce kooperatifi, yüzbinlerce ortağıyla ülkemizin en büyük çiftçi kuruluşu durumundadır. Ortaklarından, değerinden aldığı ürünleri tüketiciyle de buluşturan Tarım Kredi Kooperatiflerimiz, geçtiğimiz haftalarda hayata geçirdiğimiz tanzim satış uygulamasının da ana tedarikçisidir. Üreticilerimizin girdilerinin önemli bir bölümü Birliğimizce karşılanıyor.
Birliğimiz geçtiğimiz yıl çiftçilerimize 2 milyar 100 milyon liralık gübre, yaklaşık 2,5 milyar liralık yem, 1 milyar 250 milyon liralık motorin, 550 milyon liralık tohumluk, 400 milyon liralık tarım aleti ve makinesi, 300 milyon liralık da kömür satışı yaptı. Toplamda 8 milyar lirayı bulan bu satış rakamıyla çiftçimize her alanda destek olundu. Ortaklarının tohum, gübre, mazot, ilaçlama, sulama sistemleri, sera ürünleri, fide-fidan gibi ihtiyaçlarını karşılayan birliğimizin geçtiğimiz yıl bunun için açtığı kredi rakamı tam 9 milyar liradır. Çoğunluğu ayni olmak üzere birliğimizin her bir ortağına kullandırdığı kredi ortalaması ise, 19 bin liradır.
Kırsal kalkınma projelerinden en çok yararlananlardan da yine Birliğimiz üyesi kooperatiflerdir. Birliğimizin önümüzdeki dönemde de çiftçilerimizin yanında yer almayı sürdüreceğine inanıyorum. Biz de Hükümet olarak çiftçilerimizi desteklemek için her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz.
2019 yılı destekleme ödemelerini hızla gerçekleştiriyoruz. Yılın ilk 2 ayında çiftçilerimize 5 milyar liralık destekleme ödemesini yaptık. Buradan şimdi Mart ayında yapılacak desteklerin de müjdesini sizlerle paylaşmak istiyorum: Mart ayı içerisinde alan bazlı desteklerde 2 milyar lira, buzağı desteklerinde 730 milyon lira, diğer hayvancılık desteklerinde 198 milyon lira, yem bitkileri desteklerinde 80 milyon lira ve sulama elektriği, sertifikalı tohum gibi diğer hususlarda da 148 milyon lira olmak üzere toplam 3 milyar 716 milyon liralık destekleme ödemesi yapacağız. Böylece yılın ilk üç ayında çiftçilerimize, üreticilerimize 8 milyar 777 milyon liralık bir desteği sağlamış olacağız. Tüm bu destek ödemelerinin üreticilerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli kardeşlerim;
Tarım ve hayvancılığın ülkemiz bakımından taşıdığı önemi çok iyi bilen bir yönetimiz. Çiftçilerimize bugüne kadar yaptığımız 126,8 milyar liralık destek ödemesi, bunun en somut ifadesidir. Türkiye 2002 yılında tarımsal milli gelir bakımından 37 milyar lirayı dahi bulmayan bir büyüklüğe sahipti. Tarım ürünleri ihracatımız da 3,7 milyar dolar düzeyindeydi. Çiftçilerimize yılda verilen tarımsal destek rakamı da 1,8 milyar lirayı ancak buluyordu. Biz bu seviyeden aldığımız Türkiye’yi tarımsal milli gelirde 190 milyar lira, tarım ürünleri ihracatında 17,7 milyar dolar, tarımsal desteklerde bu yıl itibarıyla 16,1 milyar liraya yakın bir yere getirdik. Bugün artık ülkemiz tarımsal hasıla bakımından Avrupa’da ilk sırada yer alıyor; nereden nereye. Bu laf değil, ben şimdi size resmi rakamları açıklıyorum.
Tarım sektöründeki konumumuzu daha da güçlendirmek için pek çok çalışma yürütüyoruz. Bunlardan biri de, arazi toplulaştırmasıdır. Bu projenin ilk başladığı, bakın burası çok önemli, 1960 yılından 2002’ye kadar 42 yıl toplam 450 bin hektar arazi toplulaştırması yapılabilmişti, 42 yılda. Biz geçtiğimiz 10 yılda, bu rakama da dikkat edelim lütfen, 6,1 milyon hektar alanda arazi toplulaştırmasını tamamladık. Halen 3,6 milyon hektar alanda da tescil işlemleri sürüyor.
Genç nüfusun tarım sektörüne ilgisini artırmak için genç çiftçilerimize 30 bin lira hibe desteği veriyoruz. Böyle bir şey yoktu, bunu biz yapıyoruz. Niye? Gençlerimizi de hem bugün, hem de yarınlara hazırlayalım diye yapıyoruz. Hayvancılıktan bitkisel üretime, tıbbı aromatik bitkilere kadar geniş bir alana yayılan bu uygulama kapsamında son 3 yılda 48 bine yakın genç çiftçimizi 1,5 milyar lirayı bulan bir kaynakla destekledik.
Attığımız bir başka önemli adım da, tarım arazilerinin miras ve satış yoluyla bölünmesinin önüne geçmektir. Bu şekilde bugüne kadar yaklaşık 1 milyon hektar arazinin bölünmesini önledik.
Tarım ve hayvancılık yapılan ovalarımızı koruma altına almak için SİT alanı olarak ilan ediyoruz, aksi takdirde yazık olur. Bu topraklar öyle rastgele kullanılsın diye değil, tarımsa bunu tarım için kullanmamız lazım. Yoksa her tarım alanına kalkıp biz beton yığınlarını dikersek bu vatana ihanet ederiz, bu millete ihanet ederiz. Halen 258 ovamızı SİT alanı olarak ilan etmiş durumdayız, yakında bu sayıyı 300’e çıkartıyoruz. Böylece bu ovalarımızın betonlaşmasının önüne geçecek, sadece tarım yapılan yerler olarak bunların kalmasını sağlıyoruz.
Her işte olduğu gibi tarım sektöründe de para, yani finans çok önemlidir. Sadece geçtiğimiz yıl çiftçilerimize Ziraat Bankası aracılığıyla yaklaşık 32 milyar lira, tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla yaklaşık 6,4 milyar lira kredi kullandırdık. Bu kredilerin geri dönüş oranının yüzde 98’ler, yüzde 99’larda, bu seviyelerde olmasını da önemli görüyorum. Bu ne demek biliyor musunuz? Benim çiftçim güvenilirdir, benim çiftçim inanılırdır, aldığı krediyi zamanında gelir öder, yüzde 98-99 bu demektir. Bunun yanında, bakıyorsunuz bir diğer yerlerde kredi alanların birçoğu üzerine yatıyor, ama çiftçi yatmıyor, çiftçi borcunun sahibidir.
Ülkemizde elde edilen tahıl rakamı 30,8 milyon tondan 34,5 milyon tona, meyve rakamı 13,3 milyon tondan 20,5 tona, sebze miktarı da 25,8 milyon tondan 30 milyon tona yükselmiştir. Bitkisel üretimimizin toplamda 98 milyon tondan 117 milyon tona ulaşması, tarıma verdiğimiz desteklerin karşılığını aldığımızın işaretidir.
Bu rakamlar birtakım spekülatörlerin, kimi zaman patates, soğan, kimi zaman domates, biber, patlıcan gibi vatandaşlarımızın en çok kullandıkları ürünler üzerinden sahneledikleri oyunların amacını daha iyi gösteriyor. Spekülatörlerin gayesi, çiftçinin, üreticinin hakkını, hukukunu, çıkarını korumak değildir; bir kısmı sadece kâr hırsıyla hareket ederken, bir kısmı daha derin emeller güdüyor. Milletimizle birlikte, ülkemiz üzerinde oynanan her oyun gibi bu tür tezgahları da bozmaya devam edeceğiz.
Çiftçi kardeşlerim vasıtasıyla tüm ülkeme sesleniyorum; hiç kimsenin ne üreticimizin alın terine, emeğine, ne de tüketicimizin sofrasına, ekmeğine göz dikmesine izin vermeyeceğiz. Tarım sektöründeki spekülatörleri tıpkı sınırlarımıza dayanan teröristler gibi bir milli güvenlik sorunu olarak görüyor ve ona göre de muamele ediyoruz.
Tabi bu gelişmelerde ülkemizde 276 olan baraj sayısına 563, 228 olan gölet sayısına 350, 1764 olan sulama tesisi sayısına da 1332 ilave etmiş olmamızın büyük payı var. GAP gibi dev bir projenin sulama alanını 200 bin hektardan nereye çıkarttık biliyor musunuz? 560 bin hektara yükselttik. Kendi alanında dünyada 4’üncü sırada yer alan Ilısu Barajı da bitmek üzere, inşallah bu yıl su tutmaya başlıyoruz.
Biz bu teröristlerle ne kadar uğraştık, PKK terör örgütüyle ne kadar uğraştık. Bize Ilısu Barajını yaptırtmaktan vazgeçirmek için, diğer yerlerde, Tunceli’de, Siirt’te, birçok yerdeki barajların yapılmaması için bunlar ne kadar engeller oluşturmaya çalıştılar biliyor musunuz? Dert ne biliyor musunuz? O barajlar oluşursa oralardan geçiş yapamıyorlardı, onun için de bu barajların yapılmasını hep engellemeye çalıştılar. Biz bu terör örgütlerine rağmen barajlarımızı yaptık, yapıyoruz ve yapacağız.
Çünkü burada elektrik enerjisi var. Hidroelektrik santralleri nerelere kuruyoruz? Buralara kuruyoruz. Burada sulama var, bütün bu tarım arazilerini neyle, bunlarla suluyoruz. Burada içme suyu imkanımız var. Bunları bir kenara bırakabilir miyiz? Aynı zamanda burada çevre şehircilik var. Birçoğunda bakıyorsunuz belli noktada balıkçılık yapılıyor. Bütün bunlarla beraber ülkemiz zenginleşiyor.
Kendi sınıfında Avrupa’nın en büyüğü olan Silvan Barajında da sona yaklaşıyoruz, inşallah orayı da halledeceğiz. Silvan barajının en önemli tünellerinden birinin temelini inşallah bugünlerde atıyoruz, aynı şekilde diğer tüneldeki çalışmaları da hızlandırıyoruz. Böylece barajımız su tutmaya başladığında tüneller ve sulama tesisleri de tamamlanmış olacaktır.
Sadece GAP kapsamındaki sulamaların ülkemize katkısı ne biliyor musunuz? 2,2 milyar dolar, enerji katkısı 4 milyar dolar, içme suyu katkısı da 500 milyon dolardır. Bu projenin tüm etapları hizmete girdiğinde 1 milyon 58 bin hektar alanı sulamaya açmış olacağız, böylece ülkemizin tarımsal üretimi hem kalite, hem miktar olarak fevkalade artacak.
Gördüğünüz gibi bu işler uzun soluklu çalışmalarla ve gerçekten çok çok ciddi yatırımlarla mümkün olabiliyor, böyle yalanla, dolanla filan bu iş olmuyor, iftiralarla bu iş olmuyor, çalışacaksın çalışacaksın, üreteceksin. Bunlar olursa netice olur, bunlar olmazsa netice olmaz. Biz de planlarımızı, programlarımızı, yatırımlarımızı buna göre ayarlıyoruz.
Değerli arkadaşlar;
Ülkemizde en çok tartışılan hususlardan birisi nedir? Hayvancılıktır. Bu konuda çok uğraşmamıza rağmen maalesef hala vatandaşlarımıza istediğimiz seviyede uygun fiyatlardan et sunamadığımızı itiraf etmem gerekiyor. Esasen rakamlara baktığımızda, hayvancılıkta durumumuz her geçen gün daha iyiye gidiyor. Mesela büyükbaş hayvan varlığımız 2002 yılında ne kadardı biliyor musunuz? 9,9 milyon adetti, yani 10 milyon adet, bu rakam 17,2 milyonu hamdolsun geride bıraktı. Küçükbaş hayvanlarda da yaklaşık 32 milyondan 46,1 milyonluk bir adede yükseliş göze çarpıyor. Hayvancılığın önemli bir göstergesi olan süt üretimimize gelince, 8,4 milyon tondan elhamdülillah 22,1 milyona çıktık. Aynı şekilde kırmızı et üretimimiz 420 bin tondan 1 milyon 118 bin tona, tavuk e-ticaret üretimimiz 700 bin tondan 2 milyon 156 bin tona, yumurta üretimimiz 11,5 milyar adetten 19,6 milyar adede, süt ürünleri üretimimiz de 61 bin tondan 276 bin tona yükseldi; gerileme yok, hep yükseliyoruz, daha da yükseleceğiz.
Nitekim, üretimdeki bu artışlar sayesinde ülkemizde kişi başına yıllık süt tüketimi ne oldu biliyor musunuz? 122 litreden 258 litreye yükseldi, kırmızı et tüketimi de 6,1 kilodan 15 kiloya çıkmıştır. Görüldüğü gibi, tüketimimiz üretimimizden daha fazla artmıştır. Dolayısıyla yapmamız gereken, girdi maliyetlerini düşürerek daha hesaplı üretimi teşvik etmektir.
Hayvancılıkta özellikle yem, tarla bitkilerinde gübre konusunda yaşanan sıkıntıları biliyoruz. Her iki üründe de ham madde bakımından dışa bağımlılık söz konusudur. Bunun için işe yem ve gübre üretimini artırmakla başlamamız gerekiyor. Türkiye bu konularda ithalatçı değil, ihracatçı olmalıdır. Tarımda milli birlik projemizin hedeflerinden biri de budur. Planlı üretime geçerek ithalatı azaltmayı ve ihracatı çoğaltmayı amaçlıyoruz.
Havza bazlı yönetim ve tarımsal üretimi destekleme modelini ve hayvancılıkta yerli üretimi destekleme modelini kararlılıkla uygulayacağız. Havza bazlı üretim için 21 ürün ve 945 yer belirledik. Buğday ve yem bitkilerini her yerde, diğer ürünleri de belirlenen alanlarda destekleyerek tarım sektörümüzü inşallah şaha kaldıracağız.
Hayvancılığı kendi ihtiyacımızı karşılamanın ötesinde ihracata dönük olarak geliştirmek için damızlık üretimini teşvikle işe başladık. İnşallah Türkiye büyüdükçe, geliştikçe, zenginleştikçe bundan çitçilerimiz ve üreticilerimiz de nasiplerine düşeni alacaklardır. Bilhassa 2023 hedeflerimize ulaştığımızda şu anda konuştuğumuz rakamları inşallah 3’e, 5’e katlamış olacağız.
Değerli arkadaşlar;
Geçtiğimiz 17 yılda ülkemizi 3,5 kat büyüttük. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girebilmemiz için önümüzdeki dönemde en az iki katlık büyümeyi daha gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Burada her partiye gönül vermiş kardeşlerimizin bulunduğunu biliyorum. Onun için sizlerden bu söylediklerimi futbol takımı tutar gibi değil; ama ‘marifet iltifata tabidir’ anlayışıyla hareket eden, kim ne hizmet verdi, kim ne hizmet veriyor buna bakarak, siyaset gözlüğünün ötesinde bir sağduyuyla değerlendirmenizi istiyorum. Bunu yaptığınızda hakikatleri daha iyi görme, bugün oynanan oyunları daha iyi anlama imkânı bulacağımıza inanıyorum.
Ülke ve millet olarak ne zaman hedeflerimize yaklaşsak, karşımıza hemen birtakım engeller çıkartılıyor. Birtakım senaryolar tedavüle sokuluyor. 2013 yılını hatırlayın, IMF’e borcu 2013’ün Mayıs’ında kapattık. Neydi bu borç? Göreve geldiğimizde, yani 2002’nin sonunda 23,5 milyar dolar borcumuz vardı. Ve biz Mayıs 2013’te bu borcu sıfırladık ve elhamdülillah bizim şu anda IMF’e bir sıkıntımız, onunla bir alışverişimiz yok, bitti o iş, o defteri kapattık. Şimdi biz kendi imkanlarımızla, kendi gücümüzle yolumuza devam ediyoruz.
Aynı yıl, 2002 Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı ve başbakanlığım döneminde bir ara 136 milyar dolara kadar çıktık döviz rezervi olarak söylüyorum. Fakat malum bazı krizler sebebiyle bir ara 80’e düştük, şimdi ise yeniden tırmandık ve 100 milyar dolara Merkez Bankamızın döviz rezervi gelmiş durumda. Daha da çıkacağız, daha yükseleceğiz, daha güçleneceğiz, hep beraber bunu yapacağız.
Dünyanın hayranlıkla izlediği projeleri birer birer hayata geçiriyoruz. Bununla yetinmeyip bölgemizde ve dünyada tüm mazlumların, mağdurların, gariplerin elinden tutuyorduk. Ne oldu, bir anda sokakların karıştırıldığı Gezi olaylarını karşımızda bulduk. AK Parti gibi Türkiye’nin orman varlığını 20.8 milyon hektardan 22,6 milyon hektara çıkarmış 4 milyar 300 milyon fidanı toprakla buluşturmuş bir partiye yapılabilecek en son suçlamayla, ağaç kestiğimiz yalanıyla ortalığı birbirine kattılar. Bu ülke yeşilleniyorsa bizimle yeşillendi, bizimle yeşilleniyor. Bu oyunun gerçek yüzü ortaya çıkınca sokakları terörize eden o güruh sessizce çekilip gitti.
Ardından 17-25 Aralık Emniyet-yargı darbe girişimi geldi. Sonra 2014 Mart’ındaki mahalli seçimlerde ve aynı yılın Ağustos ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çevirmedik dolap bırakmadılar. Hamdolsun milletimizin desteğiyle tüm bu badireleri atlattık. 2015 Haziran’ındaki seçimlerde Meclis’te hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemediğinden sergilenen o şımarıklıkları, milleti küçümseyen tavırları hatırlıyorsunuz değil mi? Bunun üzerine hemen bir erken seçime gittik ve milletimiz ‘burada bir oyun oynanıyor’ dedi ve tekrar bizi tek başımıza iktidara getirdi.
Bölücü terör örgütü hemen harekete geçip o çukur eylemleriyle onlardaki belediyelerin iş makineleriyle açılan kanallar, açılan çukurlarla maalesef ülkemizin bilhassa Güneydoğu Anadolu mahvedildi, rezil edildi. Ve biz kayyum olayını hukuk çerçevesinde yargı vasıtasıyla devreye soktuk ve bunlardan bunu aldık. Çünkü devletin gönderdiği parayı herhalde Kandil’e gönderenlerle yola devam edecek halimiz yoktu. Ve şimdi aramızda Diyarbakır’dan gelen çiftçi kardeşlerimiz vardır. Şimdi Diyarbakır’da İstanbul gibi, Ankara gibi bakıyorum belki İstanbul’da, Ankara’da bile yok dört gidiş, dört geliş. Öbür tarafta bakıyorsunuz yan yollar, bakıyorsunuz kafeteryalar vesaire gençlik oralarda.
Aynı şekilde Van, aynı şekilde Ağrı, aynı şekilde Şırnak, yükselen binalar hepsi, Hakkari, yükselen binalar bunların hepsi sağ olsun bu kayyumlarımız vasıtasıyla ele alındı, yapıldı, konutlar bir bir bitiyor ve sahiplerine de teslim ediliyor. Şimdi Diyarbakır’da bir Dicle boyunu, bakıyorsunuz orada piknik alanları vesaire bunlar benim vatandaşımın, orada yaşayan tüm halkımın ve mutluluk içerisinde evlatlarıyla bir yaşam sürecini elde etme imkanını onlara sağladık.
İşte bu ayrımcılık değil, ayrımcılık ne? O çukuru kazanlar o ayrımcılığı yapanlardır. Ve ülkeyi binlerce evladımızı bu terör örgütü vasıtasıyla öldürmek suretiyle bunlar bu ülkede bölünmeyi getirdiler. Durup dururken herhalde biz güvenlik güçlerimizi devreye sokmadık, bu adımı atarken bu ülkenin huzuru için attık. Benim sanayicim, yatırımcım niye Güneydoğu’ya gidip de yatırım yapmasın? Neden yapamıyor? Değerli kardeşlerim, güvenliği olmadığı zaman nasıl bu yatırımı yapsın? Fabrika yapacak fabrikanın mimarını, mühendisini her şeyini kaçıranlar, fabrikayı yapanlara tehdit edenler gidip orada yatırım yapar mı? Bir yatırımın olabilmesi için orada güvenliğin olması lazım, güvenin olması lazım, istikrarın olması lazım. Bu olmadığı zaman hiçbir yere gidip de yatırım yapılmaz. İşte bu yatırım olmayınca hangi sıkıntı doğuyor? İstihdam sıkıntısı doğuyor. Ama bu yatırımlar olmuş olsa oralarda binlerce, on binlerce insan kendisine iş imkanı bulacak, işte bunları tersine çeviriyoruz. İnşallah çok kısa zamanda bu da yoluna oturacak.
Baktılar ki tabii bunlar böyle olmuyor bu defa FETÖ terör örgütü vasıtasıyla ordumuz içinde yuvalanmış bir ihanet çetesi kanlı bir darbe yapmaya teşebbüs etti 15 Temmuz’da. Milletimiz istiklaline ve istikbaline sahip çıkarak bu darbe girişimini de akamete uğrattı. 15 Temmuz bu ülkenin ve milletin tarihinde şanlı bir sayfa bir sayfa olarak yerine almıştır. Bu vesileyle terörle mücadele ve 15 Temmuz şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, gazilerimize sıhhat ve afiyetler diliyorum.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişimiz milletimizin aslında bu saldırılara verdiği en esaslı ve güçlü cevap olmuştur. Ülkemize yönelik en önemli tehdit olan Suriye konusunda, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarımızda İdlib’de geliştirdiğimiz inisiyatifle Münbiç ve Fırat’ın doğusuyla ilgili kararlılığımızla olayların gidiş yönünü değiştirdik. Ama bakıyorsunuz ana muhalefetin başı ‘YPG, PYD PKK niçin bize saldırsın’ diyor. Yahu bu nasıl bir anlayıştır? ‘Niçin bize saldırsın’ sorusunu sorana ben diyorum ki, yahu saldırdı saldırdı soru sormaya gerek yok. Füzeleri atanlar onlar ve benim 100’e yakın vatandaşımın şehit olmasını sağlayan onlar. Bunları görmeyecek kadar hakikatlerden uzak bir ana muhalefet var.
Son olarak, geçtiğimiz yılın Ağustos ayında bu defa ekonomi silahını çektiler. Türkiye’nin gerçekleriyle hiçbir ilgisi olmayan, tamamen suni bir anafor oluşturarak ekonomimizi batırmaya, yönetimimizi istikrarsız hale getirmeye çalıştılar, bu oyunun da hemen farkına vardık, tedbirlerimizi uygulamaya geçirdik, güçlü ekonomi programıyla kontrolü yeniden ele aldık.
Şimdi son bir umutla 31 Mart’ı bekliyorlar. Şayet bu seçimlerde istedikleri gibi bir istikrarsızlık ortamı oluşturabilirlerse hemen ardından tüm cephelerden ülkemize yeni saldırılar düzenlemeyi planlıyorlar. Ama buradan çiftçilerimizin, üreticilerimizin huzurunda söz veriyorum, bunlara asla fırsat tanımayacağız. Milletimizle yine kol kola, gönül gönle vererek bu oyunu da inşallah hep beraber bozacağız, hep beraber.
Değerli arkadaşlar;
Ülkemizin tüm bu sürecinde en büyük talihsizliği ne olmuştur derseniz, yüreğim acıyarak CHP’nin durumu demek mecburiyetindeyim. Değerli kardeşlerim, bu partinin geçmişi zaten Sivaslı Nuri Demirağ’dan Vecihi Hürkuş’a, Devrim otomobili denemesine kadar pek çok kötü sicille doludur. 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde takındıkları tavırla demokrasiye ve hukuka verdikleri zararı en iyi sizler biliyorsunuz.
CHP terör örgütlerinin saldırılarında, darbe girişimlerinde, yurt dışından ülkemize yönelen tehditlerde hiçbir zaman ülkemizin ve milletimizin yanında yer almamıştır. Sayın Kılıçdaroğlu Avrupa’ya gidiyor, Almanya’da terör örgütünün temsilcileriyle, ellerinde paçavraları, yan yana onlarla beraber resim çektiriyor; hale bak. Yahu sen bu ülkenin ana muhalefetinin başındaki adamsın, Alman Parlamentosunda YPG’nin paçavrasıyla poz veren bir teröristle nasıl olur da yan yana poz verirsin? Onu nasıl olur da meşrulaştırırsın?
Türkiye’yi dünyaya şikayet etmekten ülkemizin stratejik tüm girişimlerini engelleme çabasına kadar her türlü yanlış tavrı ısrarla sürdürmüşlerdir. Biz İHA yapıyoruz, insansız hava aracı, biz silahlı insansız hava aracı yapıyoruz, adam bundan rahatsız. Göreve geldiğimizde savunma sanayimizin yüzde 20’si yerliydi, ama şimdi elhamdülillah yüzde 65’i yerli.
Amerika’dan istediğimiz silahı, polisimize 1500 adet tabanca alacağız oradan, dediler ‘Kongre müsaade etmedi.’ Türkiye’de aslında bunlar artık yapılıyor. Ve o 1500 tabancayı dahi Amerika vermedi. Ne oldu? Tabii şimdi bu komşular malum komşular, anlıyorsunuz, bizi ev sahibi yaptı, şimdi biz bunları üretiyoruz.
İnsansız hava aracını Başbakanlığımın ilk zamanlarında yine kendilerinden istedim, yine vermediler. Dediler ki, ‘48 saatliğine haber verin gelsinler, insansız hava araçları size çalışsın.’ Ve değerli kardeşlerim, en olumlu yaklaştıkları an, oğul Bush’un olduğu dönemdi, bu kadar. Ama ne oldu? Dedik ki bu iş böyle yürümeyecek, en iyisi biz kendimiz üretelim. Sağ olsun özel sektör bunu başardı ve bunu üretir hale geldik, aynı zamanda ihraç eder hale geldik. Ama yetmez, daha ileri gideceğiz, bunları halletmemiz lazım.
İşte son olarak bu parti tuttu, bakın bu çok önemli, Türkiye Uzay Ajansı’nın kuruluşuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptal için Anayasa Mahkemesine götürdü. İlk defa bugün burada bunu seslendiriyorum. Türkiye’nin uzay yarışında yerini almasından acaba bu CHP niçin rahatsız duyuyor? Uydu yapıyoruz, uydu fırlatıyoruz, haberleşmeden istihbarata her alanda uzay çalışmalarını etkin şekilde kullanmanın gayreti içindeyiz. Tüm bu çalışmaları daha ileri taşıyacak Türkiye Uzay Ajansı’nın faaliyetine engel olmanın, ülkenin ve milletin çıkarlarına nasıl bir faydası olacağını ben tüm çiftçi kardeşlerimin takdirine sunuyorum.
Emin olun bunların her işi böyle. Kendileri tuğla üstüne tuğla koymazlar, hiçbir esere, hiçbir projeye imza atmazlar; yapanları engellemek için de eskiden beri Anayasa Mahkemesinin önünde nöbet tutarlar. Bunlarla aynı kafadaki kimi meslek örgütleri de Danıştay’ı, Yargıtay’ı hiç boş bırakmazlar. Biz Allah’ın izni ve milletimizin desteğiyle, terör örgütlerinin de, onları destekleyen güçlerin de üstesinden geliyoruz ve geleceğiz.
Fakat tabii bir sıkıntımız var, hırsız içeriden olunca biliyorsunuz kapı kilit tutmazmış, böyle bir söz var ya, işte onun gibi hançer içeriden vurulduğunda yapacak çok fazla bir şeyimiz kalmıyor. Her zaman olduğu gibi çözümü biz çiftçimizde arıyoruz, çözümü milletimizde arıyoruz, milli iradede arıyoruz, demokraside arıyoruz.
İnşallah 31 Mart seçimleri hem şehirlerimize hizmet edecek en iyi belediye başkanlarını seçeceğimiz, hem de önümüzdeki dönemi huzur, istikrar ve güven iklimi içinde geçireceğimiz şekilde neticelenecektir.
Bu duygularla siz değerli çiftçi kardeşlerime, ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına, milletimizin aşının, ekmeğinin kesintisiz şekilde sağlanmasına yaptığınız katkılar sebebiyle sizlere şükranlarımı sunuyorum.
Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’mizin Genel Kurulunun hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyor, sizlerden şehirlerinize döndüğünüzde tüm vatandaşlarımıza selamlarımı, saygılarımı iletmenizi hassaten rica ediyorum.
Kalın sağlıcakla.