TBMM’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği 10. Konferansı’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Buhara, Semerkant, İsfahan, Bağdat, Kahire, Kurtuba ve İstanbul’da kurduğumuz o parlak medeniyetleri, bir ve beraber olursak yeniden inşa edebiliriz. Bizim birbirimizle konuşmak için aracılara ve tercümanlara ihtiyacımız yok. Aynı kıbleye dönen insanlar olarak gönül diliyle konuşabilir; bölgemizdeki ve hatta insanlığı ilgilendiren her soruna karşı ortak ve etkili bir mücadele verebiliriz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) 10. Konferansı’na katıldı.
İstanbul’da düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, İSİPAB 10. Konferansı’nın hayırlara vesile olması dileğini ifade etti.
Başta TBMM Başkanlığı ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek olmak üzere, konferansın düzenlenmesinde görev alanlara tek tek teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konferans ve Parlamento Birliği’nin diğer faaliyetleri için İstanbul’da gelen ülkelerin parlamento başkanlarına, tüm parlamenterlere ve misafirlere de “hoş geldiniz” dedi.
İSTİŞARENİN ÖNEMİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kur’an-ı Kerim’de Şura Suresi’nin 38. Ayetinde, “Onlar işlerini aralarında istişare ile yaparlar” denildiğini hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Meclis kavramı, işleri istişare ile birbirine danışarak yapma anlayışı Hz. Peygamberden (AS) bugüne kadar bizim iş yapma metodumuz olmuştur. TBMM’nin 23 Nisan 1920’de böyle bir anlayışla teşekkür ettiğini ve açıldığını, burada vurgulamak isterim. 23 Nisan 1920’de TBMM’de kürsünün arkasındaki duvarda, Şura Suresi, 38. ayeti yazılı duruyordu. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ve Parlamento Birliği’nin de işte böyle bir anlayışla teşekkül etmiş olması son derece manidardır. Aynı zamanda son derece değerlidir.”
“İSLAM COĞRAFYASININ SORUNLARINI HİÇBİR KOMPLEKS, TEREDDÜT VE KORKUYA KAPILMADAN İSTİŞARE ETMELİYİZ”
Bu oluşumun, tek tek ülkelere, bölgeye ve tüm dünyaya ilişkin sorunlara çözüm arama aracı olarak çok önemli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam ülkelerinin, aynı zamanda Müslümanların temsilcilerinin böyle geniş bir platformda bir araya gelmelerinin ve gündemlerindeki konuları istişare etmelerinin, bugün ve gelecek adına önemli bir fırsat olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu fırsatın çok iyi değerlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, “Gündemimizdeki konuları, ülkelerimizin, halklarımızın ve İslam coğrafyasının sorunlarını hiçbir komplekse, hiçbir tereddüde ve korkuya kapılmadan, açık yüreklilikle burada istişare etmeli, çözümler üretmeliyiz” dedi.
“ÖYLE MESELELER VARDIR Kİ HERKES SUSAR, SADECE VE SADECE KUR’AN-I KERİM KONUŞUR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, “Farklı dilleri konuşuyor olabiliriz, farklı coğrafyalardan gelmiş, farklı etnik kökenlerin mensupları olabiliriz. Mezheplerimiz de birbirinden farklı olabilir. Az önce dinlediğim konuşmaların hepsi gerçekten hemen hemen bir ortak aklın, bir kolektif düşüncenin ürünü konuşmalardı. Hepimiz, her birimiz, Kur'an-ı Kerim'in ilahi mesajı altında Hz. Peygamberin (AS) o barış sancağı altında bir olmuş, beraber olmuş, birbirine kardeş olmuş bir ümmetin mensuplarıyız. Öyle meseleler vardır ki herkes susar, sadece ve sadece Kur'an-ı Kerim konuşur. Öyle sorunlar vardır ki herkes susar, sadece ve sadece Hz. Peygamberin (AS) bugünlere kadar ulaşmış sahih hadisleri konuşur. Öyle can alıcı, can yakıcı hadiseler vardır ki orada ülkelerin çıkarları geri plana itilmek zorundadır, mezheplerin farklılıkları geri plana itilmek zorundadır, bütün anlaşmazlıklar, bütün yapay ayrımlar unutulup, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin ruhu diriltilmek zorundadır. Bizler İslam coğrafyası olarak, İslam dininin mensupları olarak, işte böyle olağanüstü bir dönemden, olağanüstü bir süreçten geçiyoruz” dedi.
“MÜSLÜMANLAR BİRBİRİNE KIRDIRILIYOR”
İslam dünyasının üzerinde ciddi operasyonlar yapıldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Müslümanlar birbirine kırdırılmaktadır, Müslümanlar birbirine vurdurulmaktadır. Akan kan, dikkat edelim, Müslüman kanıdır. Ölenler ve öldürenler Müslümanlardır. Bu, bir şeyi ortaya koymaktadır. Biz, demek ki herhalde değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Aslında bütün farklılıkların, aramızdaki tüm tartışma konularının bir kenara bırakılarak, ortak aklın, ortak heyecanın, ortak çözüm araçlarının devreye alınmasının zorunlu olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin'de yaklaşık bir asırdır hemen her gün bir insanlık trajedisi yaşanırken, meseleye çıkar gözlüğüyle bakmanın, meseleyi ideolojik değerlendirmenin, hadiseye mezhep veya parti taassubuyla bakmanın asla insanî ve İslamî olmadığını söyledi.
IRAK VE SURİYE’DE YAŞANAN TRAJEDİ
Irak'ta hemen her gün camilerimize, türbelerimize, Ehli Beyt'in aziz hatırasını taşıyan kabirlerimize yapılan saldırılara bir insan, bir Müslüman gözlüğüyle değil de strateji, konjonktür, çıkar, mezhep gözlüğüyle bakmanın, vicdani de, İslami de olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aynı şekilde, burayı altını çizerek ifade ediyorum; Suriye'de 350 bin insan hayatını kaybetmişken, 7 milyondan fazla insan evinden, topraklarından göç etmişken, her gün onlarca insan, çocuklar, kadınlar hunharca öldürülürken, meseleye iktidar gözlüğüyle, çıkar ve mezhep gözlüğüyle bakmak insani, vicdani ve İslami değildir. Ölenler kim? Müslüman. Öldüren kim? 'Ben de Müslümanım' diyen bir devlet terörü. Şu anda ülkemde 1 milyon 700 bin muhacir var. Kim bunlar? Suriye'deki Müslüman kardeşlerimiz. Yaptığımız harcama şu ana kadar 5,5 milyar dolar. Dünyadan gelen herhangi bir destek var mı? 250 milyon dolar. Avrupa'nın tamamında, acaba ne kadar Suriyeli sığınmacı var? 130 bin. Lübnan'da yaklaşık bizim kadar, şu anda sığınmacı var, muhacir var. Ürdün'de aynı şekilde 1 milyona yakın muhacir var, tablo bu. Şimdi soruyorum: Bu şekilde kendi Müslüman kardeşlerini öldürenlere sahip çıkma hakkının İslami bir izahı var mıdır? Burada biz eğer bunun meşveretini, bu meşveret meclisinde yapacaksak, çok açık net olarak yapmak ve bunu da ülkelerimizin yönetimlerine sonuç bildirgesiyle bildirmek durumundayız” diye konuştu.
“YAPTIKLARIMIZDAN OLDUĞU KADAR, YAPABİLECEKKEN YAPMADIKLARIMIZDAN DA ER YA DA GEÇ HESABA ÇEKİLECEĞİZ”
Afganistan'da, Mısır'da, Libya'da durumun aynı olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün bu sorun alanları, çatışmalar, terör, yoksulluk, ırkçılık ve ayrımcılık karşısında aramızdaki tüm farklılıkları, tüm anlaşmazlıkları bir kenara koyup, başımızı iki elimizin arasına alıp tekrar tekrar düşünmek zorunda olduğumuz bir gerçektir. Maalesef acı bir gerçektir. Bizler Müslümanlarız, bizler kıyamete, hesap gününe, din gününe, inanan insanlarız. Ama unutmayalım ki, “Mâlik-i Yevmiddîn” olan Allah'tır. O, bunun hesabını bize muhakkak soracaktır. Sünni ya da Şii olmamız bu kesin gerçeği değiştirmiyor. Türk, Arap, Kürt, siyahi ya da beyaz olmamız bu mutlak gerçeği değiştirmiyor. Hatırlatmak isterim ki yaptıklarımızdan olduğu kadar, yapabilecekken yapmadıklarımızdan da er ya da geç sorguya çekilecek, hesaba çekileceğiz” dedi.
“SORUNLARIMIZI KENDİ ARAMIZDA, BAŞKALARINA BIRAKMADAN HALLETMEMİZ LAZIM”
Toplantıya katılanlara, “Her birinizin vicdanına şunu sormak ve buradan tüm dünyaya seslenmek istiyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: “Filistin'de masum çocuklar ölürken, bunun için sadece acı çekmek bizi sorumluluktan kurtarır mı? Hepimizin yanı başında olan Suriye'de yüz binlerce insanın ölümü, milyonlarca insanın hicreti karşısında, kamplarda soğukta donup ölen, açlıktan ölen çocukların karşısında sadece vicdanımızın sızlaması, bizleri kurtarır mı? Irak'ta kardeş, kardeşi katlederken, hem de camilerde, türbelerde katlederken, ölenlerin ve öldürenlerin mezheplerine bakıp susmak bizi acaba hesaptan kurtarır mı? İşte şu anda bakıyorsunuz, DEAŞ diye bir terör örgütünün çıkmış İslam adına Müslüman öldürüyor. Bir defa böyle bir yetkiyi nereden alıyor? diye sormak gerekir. İslam'ın içeriğinde olmayan ve bu şekilde Müslümanları katleden bir terör örgütü çok açık net ortada dolaşıyor. İşte Irak'ta olanlar ortada; Şu anda Irak'ın yüzde 40'ı bunların işgali altında. Aynı şekilde Suriye'de yine bir terör estiriyorlar. Orada da yine binlerce insan öldürülmüş vaziyette. Şimdi bizler, kendimizi önce sorgulamaya çekmemiz lazım. Yabancılar geliyor, bombalıyor, öldürüyor. Zaten sıkıntı burada, biz niçin sorunlarımızı onlara bırakıyoruz da kendi aramızda halledemiyoruz? Niçin onlara bırakıyoruz? Sorunlarımızı kendi aramızda, bu mecliste halletmemiz lazım, onlara bırakmamamız lazım. Afganistan'daki dram, Somali'deki açlık, Libya'daki fitne... Bakın Libya bölük pörçük. Libya'nın parası mı yok? Parası da var. Ama Libya'nın parası nerede? Maalesef Libya'nın parası Batıda. Libya, varlık içinde yokluk çekiyor. Şu anda bölük pörçük. Libya'nın üzerinde hesabı olanlar Libya'nın petrolü için, Libya'yı düşündükleri için değil.”
“BİRBİRİMİZLE KONUŞMAK İÇİN TERCÜMANLARA İHTİYACIMIZ YOK; BİZ GÖNÜL DİLİYLE KONUŞUYORUZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcılara şöyle seslendi: “Kardeşlerim, hepimiz çok çok iyi biliyoruz ki eğer istersek, eğer arzu edersek, eğer Hazreti Peygamber’in (AS) bize emrettiği istikamette bir elin parmakları gibi birbirimize kenetlenir ve kardeş olmanın gereğini yerine getirirsek, bölgemizdeki tüm sorunları kolayca aşabiliriz. Bunun için gerekli güce sahibiz, bunun için yeterli akla, birikime, tecrübeye sahibiz. Buhara'da, Semerkant'ta, İsfahan'da, Bağdat'ta, Kahire, Gırnata, Kurtuba ve İstanbul'da daha nice şehrimizde tarihte kurduğumuz o parlak medeniyetleri, o barış atmosferini eğer istersek, bir ve beraber olursak yeniden inşa edebiliriz. Bizim birbirimizle konuşmak için aracılara ihtiyacımız yok. Bizim birbirimizle konuşmak için tercümanlara ihtiyacımız yok. Biz gönül diliyle zaten konuşuyoruz. Biz aynı kıbleye dönen insanlar olarak gönül diliyle, kalp diliyle konuşabilir, aramızdaki, bölgemizdeki meselelere hatta yeryüzünde insanlığı ilgilendiren her soruna karşı ortak, etkili bir mücadele verebiliriz.”
Müslümanlar sustuğunda, İslam dünyasının yöneticileri elleri kolları bağlı oturduğunda, her mezhebin kendi taraftarının arkasında durup, diğerine yapılan zulme tepkisiz kaldığında, o zaman devreye başkalarının; fitnecilerin, teröristlerin, modern Lawrence’ların girdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye'de her gün bizim özbeöz kardeşlerimiz öldürülüyor. Ama bunlarla ilgili kararları biz değil başkaları alıyor, başkaları veriyor. Suriye'nin geleceği adına burada şu salonda bulunan parlamenterler, sizlerin mensubu olduğu parlamentolar değil, başka güçler, başka gruplar, başka çevreler konuşuyor, karar veriyor” dedi.
“İSLAM DÜNYASININ HİSSİYATI, BM GÜVENLİK KONSEYİ’NİN KARAR MEKANİZMASINA ETKİ EDEMİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milyarlarca Müslümanın arzusu, isteği, hissiyatının Birleşmiş Milletler’in ve BM Güvenlik Konseyi’nin karar mekanizmalarına etki edemediğine işaret ederek, “İran, Irak, Filistin ve özellikle de Suriye ile ilgili karar alınacağı zaman bu kararı İslam coğrafyası, İslam ülkeleri değil, beş üye alıyor. Geçici üyeleri konuşmuyorum, onların zaten buraya tesir etme yetkisi yok. Ya da beş üyeden biri, alınacak doğru kararları veto edip, süreci durdurabiliyor. Şimdi bugün burada ifade ediyorum, dünya beşten büyüktür. Kardeşlerim, bu beşin içinde bir tane İslam ülkesi var mı? Kıta olarak baktığımızda Avrupa, Asya ve Amerika kıtaları temsil ediliyor. Bunun dışında diğer kıtalardan temsilci var mı? Yok. Peki, tüm dünya bu beş üyeye teslim mi? Böyle bir adalet olabilir mi? Artık dünya, Birinci Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşamıyor, artık farklı bir dünyadayız.”
“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ’NİN REFORME EDİLMESİ ŞARTTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetçinin sürekli olarak hayatı güncellemek durumunda olduğunu vurgulayarak, “Eğer hayatınızı güncelleyemiyorsanız siyasetçi olamazsınız ve o ülkeyi başarıya taşıyamazsınız. Öyleyse artık bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin reforme edilmesi şarttır. Dünyada Birleşmiş Milletler üyesi olarak 196 ülke, tamamı bu halden memnundur, zannetmiyorum. Kimle konuştuysam 'haklısınız' diyorlar, ama uygulamaya gelince de bakıyorsunuz emperyal, egemen güçlerin söyledikleri her an geçerli oluyor. Şu anda işte İslam İşbirliği Teşkilatı'nda 56 üyeyiz. Peki, bir sözümüz orada geçiyor mu? Hayır. Peki, biz ne işe yarıyoruz? Bunu sormayacak mıyız? Bunu sorgulamayacak mıyız? Şu Birleşmiş Milletler'in neredeyse üçte birini İslam ülkeleri temsil ediyor. Bu alanda bir adım atmayacak mıyız? O zaman bu toplantıları yapmanın da bir anlamı kalmaz.”
“İSLAM DÜNYASI; YÖNETİCİLERİ, MÜNEVVERLERİ VE ÂLİMLERİYLE KENDİ ÖZ ELEŞTİRİSİNİ YAPMAK ZORUNDADIR”
İranlıların, “Oturdular, konuştular ve dağıldılar” sözünü hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Şimdi biz de oturup, konuşup, dağılacaksak bir anlamı yok ama oturup, konuşup karar alacak ve onu uygulayacaksak bu işin bir neticesi var, bunu yapmamız lazım. Bunu yapmamız lazım. Küresel ve bölgesel sorunların çözümünde adil, eşitlikçi, herkesi temsil eden bir mekanizmanın oluşturulması artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu hakkı hiç kimse bize vermeyecek onu bilelim. Eğer gerçekten istiyorsak, bu hakkı biz kendimiz teslim alacağız. Yoksa biz oturalım, bu hakkı bize gelsinler teslim etsinler, bunu bekliyorsak daha çok bekleriz. Bu dünyada var olduğumuzu, bu dünyada adaletle muameleyi fazlasıyla hak ettiğimizi, kendi kararlarımızı kendimizin verebileceğini artık çok daha gür bir sesle bütün dünyaya ilan etmek, duyurmak zorundayız. Hiç kuşkusuz İslam dünyası yöneticileriyle, münevverleriyle, âlimleriyle kendi öz eleştirisini yapmak zorundadır. Bizim öz eleştiri yapma şeklimizi, öz eleştiri metodumuzu, bu yöndeki istikameti, altını çizerek söylüyorum başkaları değil, ancak hep beraber biz belirleriz, biz belirlemek zorundayız. Teröristler ve terör örgütleri, İslam coğrafyasının ve Müslümanların asla ve asla temsilcisi, sözcüsü değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Kim oldukları, neye hizmet ettikleri, kimin maşası oldukları bilinmeyen terör örgütü ve teröristlerin yaptıkları eylemler, kesinlikle ve kesinlikle Müslümanları bağlamaz, İslam ülkelerini bağlamaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör ile İslam ve terörist ile Müslüman kavramlarını son derece kasıtlı biçimde yan yana kullanmanın İslam dinine yapılmış en büyük hakaret ve saldırı olduğuna vurgulayarak, “İslam, silm kelimesinden gelmiş böyle bir kavram, böyle bir din hiçbir zaman barış dini olarak teröre müsaade etmez. Şu anda İslam ülkeleri içinde hem de Müslümanlara yönelik acımasızca katliamlar işleyen canilerin, ya da İslam ülkeleri dışında cinayet işleyenlerin, İslam diniyle ve Müslümanlarla uzaktan yakından alakası olamaz. Bunlar İslam'ın barış mesajını, rahmet, merhamet, şefkat duygusunu, yaradılmışların en şereflisi olan insana hürmeti tevarüs edemeyen zavallılardır. Burada asıl önemli olan şudur; terörist saldırıların ardından İslam coğrafyasını ve Müslümanları öz eleştiriye davet edenler, asıl öz eleştiri yapmak, kendisini sorguya ve hesaba çekmek durumunda olanların ta kendileridir” diye konuştu.
“SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZE HAKARET ETMEK, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA GÖRÜLEMEZ”
İslamofobinin, 11 Eylül 2001'deki saldırıdan bu yana Batı'daki gelişimine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nazi'lerin son dönemdeki temsilcilerinin Batı'daki camilere, gamalı haçlar ve değişik hayvan resimleri çizerek, oralarda Müslümanlara hakaret ettiklerini hatırlattı. Erdoğan, “Buralar bizim mabedimiz. Bizim mabetlerimize yönelik bu saldırı bununla kalmıyor, bir de kundaklıyorlar, yakıyorlar. Bunlar tahrik değil de nedir? Tabi ki bu bir netice oluyor, ama bunun bir de sebebi var. Şimdi aynı sebep, bakıyorsunuz diğer dinler için de şu anda ortaya çıkmaya başladı. Ne oluyor? Yine 'Biz Müslümanız’ diyenler de aynı şekilde gidip bu defa kiliseleri yakmaya başlıyor. Biz, İspanya ile bir Medeniyetler İttifakı süreci başlattık. Dedik ki, ‘Eğer Medeniyetler İttifakı'nda başarılı olamazsak, -ki şu ana kadar 150'ye yakın ülke ve uluslararası kuruluş buraya üye olmuştur-eğer burada başarılı olamazsak dünya medeniyetler çatışmasına gider ki bu bizim için bir felaket olur. Biz Medeniyetler İttifakı'nda başarılı olmaya mecburuz. Bunu başarmaya mecburuz, ama bunu beraber başaracağız. Şimdi Fransa'daki olay ki, bu malum dergi, bizim sevgili Peygamberimize yönelik hakaret içeren bu karikatürleri yapmak suretiyle bir tahrik unsuru oluşturmuştur. Bunu kimse fikir özgürlüğü kapsamında ifade edemez. Zira kalkıp da bir dinin önderine, rehberine kimsenin saldırma hakkı yoktur ve bunun fikir özgürlüğünde de yeri yoktur. Özgürlük, eğer bireyler arasındaysa bir bireyin diğer birey karşısında onun özgürlük alanının sınırına kadardır, ondan öteye geçemezsiniz. Bunlar kaldı ki bireyden öte, bir dinin önderine, rehberine bu tür karikatürlerle defalarca bu saldırıyı yapmıştır” diye konuştu.
“TERÖRE KARŞI ULUSLARARASI BİR DAYANIŞMA SERGİLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ HEP SÖYLEDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında saldırıyı gerçekleştirenlerin Fransız vatandaşı olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Öldürenler kim? Fransız vatandaşı ama Müslüman olduğu söyleniyor. Bunlar 16-17 ay hapishanenizde yattı. Hapishaneden çıktıktan sonra siz bu insanları niye takip etmediniz? Sizin istihbarat teşkilatınız çalışmıyor mu? Önce bu ülkelerin kendilerini “check” etmeleri lazım. Sonunda bir Fransız vatandaşı veya vatandaşları olarak, bu eylem işlenmiştir ama Müslümanmış. Bir Müslümandan böyle bir eylemi görmek bizim arzumuz olamaz. Fakat bunun bütün sebeplerini araştırmak bulmak, ortaya çıkarmak Fransa yönetiminin görevidir. Türkiye olarak, 30 yıldır sınırlarımızın dışından, topraklarımıza yönelen terör faaliyetleriyle mücadele ediyoruz. Uluslararası toplumu, komşularımızı, Avrupa Birliğini bu teröre destek olmamaları, göz yummamaları, kol kanat germemeleri yönünde defalarca uyardık. 40 bine yakın insan kaybettik. Terör ateşinin belli sınırların içinde kalmayacağını, bu ateşe karşı uluslararası bir dayanışma sergilememiz gerektiğini hep söyledik. Bu ateşin büyüyüp, tüm dünyayı tehdit eder hale geleceğini de defalarca ifade ettik. Şu anda bizdeki terör örgütünün ilişki halinde olduğu teröristlerin Avrupa tarafından beslendiğini, korunduğunu, hatta Avrupa Parlamentosunda, buralarda konuşturulduklarını, oralarda toplantılar yaptıklarını görüyoruz. Oralarda para kaynakları olduğunu görüyoruz. Bunların hepsini belgeleriyle, dosyalarla kendi hükümet başkanlarına, devlet başkanlarına teslim ettiğimiz halde en ufak bir gelişme yok.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa’da yapılan saldırıların sürpriz olmadığını kaydederek, “Şiddetin bu kadar yaygınlaştığı, şiddetin içeriden ya da dışarıdan bu kadar taraftar, bu kadar sempatizan bulduğu bir ortamda dünyanın hiçbir ülkesi güvenli olamaz. İslam coğrafyasında her gün onlarca masum insanın katledilmesine seyirci kalınırken buna hiç ses çıkarılmazken hatta bu katliamlar desteklenirken hiçbir ülkede hiçbir şehirde güvenlikten söz edilemez” diye konuştu.
“2 BİN 500 FİLİSTİNLİYİ KATLEDEN İSRAİL BAŞBAKANI, HİÇ UTANMADAN PARİS’TEKİ TERÖR KARŞITI YÜRÜYÜŞE KATILDI”
2014 yılında Gazze'de çoğu çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık 2 bin 500 kişinin “alçakça” katledildiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda Birleşmiş Milletler'den ve Avrupa Birliği'nden ses çıkmadığını, bunun görmezden gelindiğini, insanlığın bu devlet terörü karşısında susmayı tercih ettiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Paris'teki yürüyüşe katılmasına da değinerek şunları kaydetti: “2014 yılında, 2 bin 500 kişiyi acımasızca katleden İsrail Başbakanı, hiç utanmadan, sıkılmadan, haya etmeden Paris'teki terör karşıtı yürüyüşe katılıyor ve bir de en ön safa geçiyor. Hatta hatta tribünler yok ama insanlar var, onlara da el sallıyor. Bu mudur terörle mücadele? Teröre karşı ortak duruş, ortak akıl bu mudur? Eğer Batı, 2 bin 500 insanı, çocukları, kadınları İsrail terörünün kurbanı olarak görmüyorsa onlara illa gazeteci, sanatçı, karikatürist lazımsa işte burada söylüyorum; İsrail'in katlettiği gazetecileri nereye koyacaksınız? Başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerini, basın özgürlüğü konusunda yargılayan uluslararası örgütler bu gazeteci katliamıyla ilgili çıtlarını dahi çıkarmadılar. Eğer onlar sadece karikatüristleri terör mağduru olarak kabul ediyorlarsa onlara da bir örnek vereceğim; Naci el Ali, Hanzala'nın çizeri. Önce ülkesinden Filistin topraklarından kovuldu. Mülteci kamplarında yaşadı. İngiltere'ye gitti ama orada da rahat bırakmadılar? Sadece karikatür çizen Naci el Ali, Londra'nın ortasında suikastle katledildi. Hiç kimse çıkıp da buna İsrail terörü demedi. Hiç kimse çıkıp da buna sanata kurşun, basına kurşun, özgür düşünceye, ifade özgürlüğüne kurşun demedi. Naci el Ali'nin katillerini koruyanlar, kollayanlar o katillerin sırtını sıvazlayanlar şimdi çıkmışlar Paris'te katledilenler için yürüyüş yapıyorlar, el insaf. Biz bunu görüyoruz. Yapılsın. Eyvallah, ama adil olalım. Bütün Müslümanlar bu adaletsizliği, bu çifte standardı görür; görmelidir. Aklı olan, vicdanı olan herkes oynanan oyunu çok net bir şekilde görüyor.”
“BATI DA ŞİDDET SARMALINDAKİ ROLÜNÜ GÖRMELİ, ANALİZ ETMELİ VE ÖZ ELEŞTİRİSİNİ YAPMALIDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris saldırılarının ardından terörü konuşmak yerine, Müslümanları, İslam coğrafyasını konuşmanın, şiddetin, adaletsizliğin, terörün üzerini örtmek olduğunu söyledi. Paris saldırılarının ardından başta Avrupa Birliği olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde, İslam düşmanlığını ve İslam karşıtlığını körüklemenin, insanlığın geleceği adına son derece tehlikeli bir girişim olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemlerde Avrupa'da ortaya çıkan PEGIDA örgütünün, Almanya merkezli olarak İslam karşıtlığı noktasında yürüyüşler ve şiddete yönelik eylemler yaptığını belirterek, “Yönetimler ne yapıyor, bu önemli. Teröre ve farklı olana tahammülsüzlüğe karşı bütün dünya samimi bir şekilde tavrını ortaya koymalıdır. Bunu yapacak olan sadece Müslümanlar değildir, sadece İslam ülkeleri değildir, sadece Doğu değildir. Batı da artık bu şiddet sarmalındaki rolünü görmeli, analiz etmeli, anlamalı ve öz eleştirisini yapmalıdır” dedi.
“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, KUTSAL DEĞERLERE SAYGISIZLIK HAKKINI HİÇ KİMSEYE TANIMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ifade özgürlüğünün, her şeyi yapabilme, her şeyi yazabilme, her şeyi çizebilme özgürlüğü olmadığını vurgulayarak, “İfade özgürlüğü, kutsal değerlere saygısızlık hakkını hiç kimseye tanımaz. İfade özgürlüğü bahanesinin ardına saklanarak İslam Peygamberini resmeden çirkin karikatürler çizenler, aslında ne yaptıklarını, kimi nasıl incittiklerini, nasıl provokasyonların fitilini ateşlediklerini görmek zorundadır. Aslında bunu da biliyorlar. Musevilerin rencide olmasını ya da antisemitist yaftasına maruz kalma korkusunu hesaba katarak, dikkatli davrananlar, aynı şekilde İslam Peygamberine ve tüm Müslümanlara karşı bu dikkati, bu hassasiyeti gözetmekle sorumludur. Çünkü o da tüm Müslümanların kırmızı çizgisidir. İnsanları karikatür çizdiler diye, katletmek ne kadar terörse, insanların kutsallarına saldırmak, insanları galeyana getirecek, tahrik edecek eylemler yapmak da en az o kadar terördür. Silahlı terör kadar, ifade özgürlüğü maskesi altında yürütülen teröre karşı da insanlık gerekli tepkiyi göstermelidir. Batılı ülkelerin, Paris saldırılarının ardından ifade özgürlüğünün sınırlarını en üst düzeyde hatta Papalık düzeyinde tartışmaya açmış olması elbette olumludur, ancak yeterli değildir” dedi.
“BATI’DA İSLAMOFOBİ ARTIK CİDDİ BİR TEHDİT HALİNE GELDİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Batı'da, Avrupa'da İslam'a ve Müslümanlara yönelik tahammülsüzlüğün, ibadet yerlerine yönelik saldırıların bir an önce durdurulması, bununla ilgili tedbirlerin alınmasının aciliyet arz ettiğini belirterek, “İslamofobinin artık ciddi bir tehdit haline geldiğini Batılı dostlarımızın görmesini arzu ediyoruz. İslam ülkelerinin de Batı'ya karşı bu uyarılarını samimi bir şekilde yapmaları bekliyoruz” diye konuştu.
Hiçbir sorunun çözümsüz olmadığı, sorunları aşacak güce, tecrübeye, birikime sahip bulunulduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü, “İhtiyacımız olan birliktir, istişare kültürünün gereklerini hakkıyla yerine getirebilmektir, kardeşlik hukukunun mesuliyetini taşımaktır. Gün, kişisel çıkarları, ülke çıkarlarını, mezhep çıkarlarını öne çıkarma günü değil, Kur'an'ın aydınlığında bir olma, beraber olma, kardeş olma günüdür. Aracıları kaldırdığımızda, aramızdaki yapay farklılıkları bir kenara koyduğumuzda, ülkelerimize ve bölgemize ilişkin her meseleyi kolayca aşabileceğimize ben yürekten inanıyorum. Fitneyi, fesadı, nifakı dışlayıp, mezhep farklılıklarını, etnik köken, dil, coğrafya farklılıklarını bir kenara bırakıp, kendimiz olduğumuzda her sorun suhuletle çözüme kavuşacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın bu noktada ağır bir sorumluluk taşıdığını, aynı zamanda çok önemli bir fırsat teşkil ettiğini hatırlatarak, Parlamento Birliği'nin de Müslüman halkların en önemli temsilcisi olarak diyalog ve işbirliği için önemli bir imkân sağladığını ifade etti ve yeni dönemin başkanı olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in tüm İslam dünyasını derleyip toparlayan konuşmasının her şeyi ifade ettiğini söyledi.
“BU KONFERANSIN UYANIŞA, DİRİLİŞE VE YENİDEN SARSILMAZ BİR KARDEŞLİĞE VESİLE OLMASINI NİYAZ EDİYORUM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şu cümlelerle tamamladı: “Şunu tekrar hatırlatmak istiyorum: İslam dünyası üzerinde çok ciddi bir operasyon var. Bakın Pakistan, Afganistan kan ağlıyor; Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya aynı şekilde. Bütün oyunlar buralarda. Myanmar'a gidiyorsunuz, aynı şekilde, Somali aynı şekilde. Bugün, Etiyopya, Somali ve Cibuti'ye yola çıkıyorum. İnşallah bu hafta 4 gün bölgeyi ziyaret edeceğim, oralarda yapılan bazı yatırımlarımız var, hem onların açılışlarını, hem de oralardaki tüm kardeşlerimizle görüşmelerimizi olacak. Oralarda da oynanan oyunları biliyorsunuz. Somali ne halde biliyorsunuz. Geliyorsunuz Orta Afrika’da yaşananlar ne halde. Bütün bunlara karşı şu topluluğu bir şura meclisi olarak görüyorum ve burası bunun çözümlerini üretmelidir diye düşünüyorum. Bu duygularla 10’uncu konferansın uyanışa, dirilişe, yeniden sarsılmaz bir kardeşliğe vesile olmasını Allah'tan niyaz ediyorum. Parlamento Birliği toplantılarına başarılar diliyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun, Allah tüm Müslümanları, insanlığı korusun diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.”