15 Temmuz

 

10 Soruda FETÖ

 

 

 

Çözüm Süreci: "Millî Birlik ve Kardeşlikten Başka Çıkışımız Olamaz”

10.10.2014
Çözüm Süreci: "Millî Birlik ve Kardeşlikten Başka Çıkışımız Olamaz”

 

Karadeniz Teknik Üniversitesi 2014 - 2015 Akademik Yıl Açılış Töreni'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, son yıllarda üniversitelerin, aslî vazifeleriyle gündeme gelmesi için yoğun çaba harcandığını belirterek, “Üniversiteler çatışma haberleri, yasaklar, kısıtlamalar ve ikna odalarıyla gündeme geliyordu. Özgürlüğün alabildiğine yaygın ve güvenli olması gereken üniversiteler, özgürlüğü kısıtlayan kurumlar olarak gündemi meşgul ediyordu. Ancak artık başörtüsü, sakal ve bıyıkla değil, eğitim ve bilimle meşgul olan üniversitelerimiz var. Bütün bunlar yeni Türkiye'nin ilk adımlarıdır" dedi.

 

Yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, akademik yılın KTÜ'nün tüm öğrencileri, akademik ve idari personel için hayırlara vesile olması ve tüm KTÜ mensuplarına üstün başarılar dilediğini iletti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmada başında Bingöl'de dün silahlı saldırı sonucu şehit olan emniyet mensuplarına Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diledi. Halkın doğrudan seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olarak ilk üniversite ziyaretini KTÜ'ye yaptığını işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaretinin bir başka anlamlı yanının da Trabzon'un plaka kodu 61 rakamına gönderme yaparak, ziyaretin göreve başlamasının 61. gününe denk gelmesi olduğunu söyledi.

“KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BUGÜN ARTIK ULUSLARARASI BİR ÜNİVERSİTEYE DÖNÜŞTÜ”

Konuşmasında, "2010 yılında Başbakan iken KTÜ'de yapımı tamamlanan yeni birimlerin açılını gerçekleştirmiş, aynı zamanda KTÜ'nün şahsıma tevdi ettiği fahri doktora unvanını teslim almıştım. O gün aldığım unvanla kendimi KTÜ'nün bir mensubu addediyor, bununla da iftihar ediyorum. O günün Rektörü İbrahim Hocamız da burada, kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. 1955 yılında İstanbul ve Ankara dışındaki ilk üniversite olarak kurulan KTÜ çok hızlı şekilde büyüdü gelişti. Bölgemizin coğrafi durumunu da göz önüne alındığında buralarda yapılanma kolay bir iş değil, çok zor, buna rağmen dağlar delinerek çok şeyler yapılabiliyor. Bu şekilde KTÜ büyüdü, bugün artık uluslararası bir üniversite haline dönüştü. Burası çok uzun yıllar Karadeniz Bölgesi'nin tek üniversitesi oldu. Eğitim için her türlü fedakarlığı göze alan Karadeniz ve diğer 6 bölgemizin yoğun ilgisine mazhar oldu. Artvin, Rize, Ordu, Giresun ve çevre illerde açtığımız yeni üniversiteler için adeta bir maden oldu ve ciddi bir yük aldı. KTÜ hakikaten bu gücünü oralara sürekli devşirdi, fakat önemini yitirmedi, kaybetmedi. 2006 ve 2009 yılları arasında faaliyete geçen Artvin, Rize, Ordu ve Gümüşhane'deki üniversitelerimiz, altyapısı ve insan kaynağıyla hiçbir zaman KTÜ'yü unutmuyorlar, bunu da takdirle anıyorlar. Bütün bunlara rağmen 2002 yılında 5 fakülte, 3 enstitü, 1 yüksekokul ve 5 meslek yüksekokulunda 37 bin öğrencimize hizmet veren üniversitemiz bugün 17 fakülte, 4 yüksekokul, 13 meslek yüksekokul ve 7 enstitü, 1 konservatuvarda 58 bin öğrencimize hizmet veriyor. İnşallah devam eden yatırımlarla, yeni yatırımlarla diğer tüm üniversitelerimiz gibi KTÜ de büyümeye bölgesinde, Türkiye'de ve dünyada iddia sahibi bir üniversite olmaya devam edecektir" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, akademik personel yetiştirmek için son dönemde gerçekleştirilen insana yatırımın bölgenin çehresini daha hızlı değiştireceğine inandığını belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyareti sırasında İngiltere ve ABD'de fırsat buldukça oradaki vatandaşlar ve özellikle gençlerle bir araya geldiğini ve onlara "eğitimlerinden sonra ülkelerine dönme, üniversitelerde görevler üstlenme" tavsiyesinde bulunduğunu kaydetti.

“ÜNİVERSİTELER, İDEOLOJİK SAPLANTILARIN MERKEZİ GİBİ SUNULUYORDU”

Son yıllarda üniversitelerin, asli vazifeleriyle gündeme gelmeye başladığını ifade ederek Cumhurbaşkanı Erdoğan, "12 yıl öncesine baktığımızda üniversitelerin tamamen alanları dışındaki haberlerle gündeme geldiklerini görürsünüz. Üniversiteler çatışma haberleriyle gündeme geliyorlardı, yasaklarla, kısıtlamalarla, ikna odalarıyla gündeme geliyorlardı. Özgürlüğün alabildiğine yaygın ve güvenli olması gereken üniversiteler, özgürlüğü kısıtlayan kurumlar olarak gündemi meşgul ediyorlardı. Statik yani durağan olmayı reddetmesi gereken, soru sorması, sorgulaması gereken özgür düşünceyi savunması gereken üniversiteler, ideolojik saplantıların adeta merkezi gibi sunuluyordu. Bilimsel faaliyetler, bilimsel başarılar, eğitim faaliyetleri, araştırma-geliştirme faaliyetleri, üniversite-şehir, üniversite-sanayi faaliyetleri ne yazık ki geri planla kalıyordu" dedi.

Başbakanlığı döneminde Türkiye'deki üniversite sayısını 76'dan, 175'e çıkardıklarını, bazı çevrelerin bunu eleştirdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eleştirenlerin haklı yanları yok mu? Doğru, ama biz istiyorduk ki artık şu göç dalgalarını durduralım. Bugün Hakkari'deki bir genç üniversite okumak için illa da Ankara'ya veya komşu bir ile veya İstanbul'a gitmek durumunda kalmasın. Bizim görevimiz nedir? Eğitim kurumlarını onların ayağına getirmektir. Öğrenciyi alıp farklı illere çekmek değil. Göçün önemli nedenlerinden bir tanesi de budur, biz bu adımı attık" diye konuştu.

ÜNİVERSİTELERDEKİ AKADEMİSYEN AÇIĞI

Üniversitelerde ciddi akademisyen açığı bulunduğunu ve bunu çözmesi gerekenin de mevcut akademisyen kadroları olduğunu, yeni akademisyenlerin yetiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Bütün branşlarda sıkıntılarımız var, ama kutlu doğum sıkıntılı olur. Ben inanıyorum ki bu kutlu doğum da sıkıntılı bir şekilde gerçekleşiyor ve gerçekleşecek. Üniversitelerin kendi asli vazifelerine, eğitim ve bilim alanına dönmesi için artık en başta başarılarla gündeme gelebilmesi için yoğun gayret sarf ettik, ediyoruz, edeceğiz. Daha kat etmemiz gereken uzun bir mesafe var. Eğitim nasıl hayat boyu devam eden uzun soluklu bir süreçse, iyileşme, gelişme, değişim ve tekabül de uzun soluklu bir süreçtir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan,  özlük hakları noktasında atılacak yeni adımlarla akademisyenlerin refah düzeyinin yükseltileceğini, son dönemlerde eğitime yapılan yatırımlarla birlikte yaşanılan uzun soluklu sürecin meyvelerinin de mutlaka alınacağına inandığını belirterek, "Türkiye'de sadece üniversitelere değil, yakın tarihe baktığınızda birçok kurumun asli vazifelerin dışında faaliyet gösterdiğini. Enerjisini ne yazık ki asli vazifelerinin dışında sarf ettiğini ya da sarf etmek zorunda kaldığını görürsünüz. Siyaset kurumu çok uzun yıllar enerjisini Türkiye'nin ilerlemesine, kalkınmasına, huzur ve istikrarın pekişmesine değil, kendi ayakları üzerinde durabilmeye maalesef teşrif etmiştir. Bürokrasi kendisine hizmeti, kendi varlığını güvence altına almayı çok uzun yıllar millete hizmetin önüne koymuş, enerjisini milletten ziyade kendisi için sarf etmeyi tercih etmiştir. Adalet kurumları milletle kucaklaşma yerine hızlı ve tatmin edici adalet dağıtmak yerine enerjisini siyaseti kısıtlamaya harcamıştır. Güvenlik birimleri milletin çıkarlarını öncelikle korumak, demokrasiye ve siyasete güvenli alan açmak yerine statükoyu korumayı öne çıkarmış, enerjisini buna sarf etmiştir. Devlet enerjisini milletle kucaklaşmak, milletiyle el ele verip ileri hamle yapmak yerine milletiyle arasına mesafeler açmak için seferber etmiştir. 2000'li yılların başına kadar Türkiye'nin son derece gereksiz, sanal üstelik ülkede ağır tahribata yol açan kimi yapay sorunlarla sürekli enerji kaybettiğini görürüz. 1945 sonrası Avrupa ülkelerine bakın, ABD'ye, Japonya'ya bakın İkinci Dünya Savaşı'na katılmış ve ağır zaiyatlar vermiş bu ülkelere bakın, bu ülkeler enerjilerini kalkınma için ilerleme, demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları için çok yoğun şekilde seferber ederken Türkiye 10 yılda bir darbelerle kısır siyasi tartışmalarla anlamsız yasaklarla, kısıtlamalarla kimi zaman iç çatışmalarla, kimi zaman terörle mücadeleyle maalesef kendi içine kapanmıştır" dedi.

“HİÇBİR YASAK, HİÇBİR KISITLAMA TÜRKİYE'Yİ İLERİYE TAŞIMAMIŞTIR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de çok partili siyasi dönemde 16 ayda bir hükümet değiştiğini hatırlatarak, "Bu ülke de istikrar, kalkınma olabilir mi? İstikrarın yakalandığı dönem 2002 sonrası şu ana kadar gelen dönemdir. Bu da Türkiye'yi zaten sıçratmıştır ve hiçbir askeri darbe Türkiye'ye kazanç sağlamamıştır tam tersine Türkiye'ye çok ağır bedeller yaşatmıştır. Hiçbir yasak, hiçbir kısıtlama Türkiye'yi ileriye taşımamıştır. Siyasetin faaliyet alanının daraltılması demokrasiye hiçbir fayda getirmemiş tam tersine demokrasiyi kırılgan hale getirmiştir, ürkek bir hale getirmiştir. Sorunlu bir muhalefet sergilenmediği için hizmeti öne çıkaran iktidar anlayışı yerleşmediği için koalisyon ve sık tekrarlanan seçimler nedeniyle istikrar tesis edilemediği için Türkiye uzun yıllar önünü göremeyen bir ülke konumunda kalmıştır" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin enerjisini kendisi için değil, milleti için seferber ettiğini, milletiyle kucaklaştığını, üniversitelerin, sivil toplum örgütleri, medya, iş dünyası ve sendikaların enerjilerini kendi alanlarına harcadığını ve önemli mesafeler kat edildiğini anlattı.

Son 12 yılda ülke ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyüdüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu başarının sadece ekonomideki gelişmelerle değil istikrarın, güven ortamının, demokratikleşmenin, aktif dış politikanın, her kurumun kendi alanında faaliyet göstermesinin sonucu olduğuna dikkati çeken Erdoğan, siyaset güç kazandıkça Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü vurguladı.

“KORKULAR GİDERİLDİKÇE TÜRKİYE EKONOMİSİ ZENGİNLİĞİNE ZENGİNLİK KATMIŞTIR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Toplum rahatladıkça, yasaklar kalktıkça, kısıtlamalar ortadan kaldırıldıkça, korkular giderildikçe Türkiye ekonomisi zenginliğine zenginlik katmıştır. Artık korkan, ürken, tehditlere boyun eğen değil, milletten aldığı gücün farkında olan ve bu gücü cesaretle kullanan bir siyaset anlayışı var. Yasaklayan, kısıtlayan, engelleyen, reddeden, inkâr eden, asimile eden bir devlet anlayışı yok. Bütün vatandaşlarına eşit muamele eden, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' ilkesini hayata geçiren bir devlet anlayışı var. Artık başörtüsüyle sakalla bıyıkla değil eğitim ve bilimle meşgul olan üniversitelerimiz var. Bütün bunlar yeni Türkiye'nin ilk adımlarıdır" dedi.

Çok zor elde edilen, uğruna büyük mücadele verilen bu kazanımların korunacağını ve yenilerinin ekleneceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha büyük bir ekonomiyle, daha müreffeh ve özgür bir toplumla geleceğe yürüyüşün devam edeceğini dile getirdi.

Yeni Türkiye ayakları üzerinde cesaretle ve kararlılıkla doğrulurken eski Türkiye'nin onu paçalarından tutup aşağı çekmeye çalıştığına zaman zaman şahit olunduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eski Türkiye'nin kaos, kriz, terör, çatışma ve antidemokratik atmosferinden beslenenler yeni Türkiye'ye karşı direnç gösteriyorlar. Eski Türkiye'de belli mutlu zümreler kazanırken millet sürekli kaybediyordu. Yeni Türkiye'de ise millet kazanıyor, ülke kazanıyor ama rant lobisi, faiz, kaos lobisi, kan ve terör lobisi kaybediyor. İşte bu kaybedenler yani eski Türkiye'nin aktörleri yeni Türkiye'yi engellemek, yolunu kesmek, sabote etmek için her yola başvuruyor ve her yöntemi deniyor. Eski Türkiye'de yüksek faiz oranları nedeniyle servetine servet katanlar, düşünün, devletin borçlanma faizinin yüzde 63 olduğu bir dönemden şu anda tek haneli rakamdayız. Aradaki fark felaket. Siz o farkı buraya çekersiniz bunlar hoplar ve şu anda bu böyle. Bunu yeniden daha da tırmandırmanın gayreti içindeler. Halkı yoksullaştıranlar, o eski günlerin, eski Türkiye'nin geri gelmesini istiyorlar. Eski Türkiye'de kaostan, belirsizlikten beslenenler, yeni Türkiye'de istikrar ve güven ortamına tahammül edemiyorlar. Eski Türkiye'de çatışmadan, terörden, kandan, şiddetten beslenenler yeni Türkiye'de kardeşliğin güç kazanmasından, 77 milyonun kardeşçe kucaklaşmasından rahatsızlık duyuyorlar" dedi.

“GEZİ OLAYLARI SONUCUNDA ESKİ TÜRKİYE BİR KEZ DAHA KAYBETTİ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gezi olayları sonucunda Eski Türkiye’nin bir kez daha kaybettiğini, Yeni Türkiye’nin kazandığı bildirerek, 17-25 Aralık darbe girişiminin de Eski Türkiye’yi diriltme girişimi olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Orada da kaybettiler, şu anda bir kaç gündür eski Türkiye'yi diriltmek amacıyla, yeni bir takım girişimlerin sahnelendiğini görüyoruz" dedi.

Birkaç gündür sergilenen şiddet eylemlerinin arkasında sadece bir örgütün, sadece bir siyasi görüşün değil, Eski Türkiye'nin tüm aktörlerinin, açık ya da gizli şekilde bu şiddet eylemlerine destek verdiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Sosyal medyada, yazılı veya görsel medyada, şiddet eylemlerini meşrulaştırmaya, vandallığı şirin göstermeye çalışanların olduğunu görüyoruz. Sandıkta netice elde edemeyen siyasi görüşlerin, sokaktaki şiddet eylemlerinden, vandallık ve yağmacılıktan bir kez daha medet umduğunu görüyoruz. Gezi olaylarında olduğu gibi Türk bayrağına saygı duyduğunu iddia edenlerle, Türk Bayrağı’nı yakanların aynı safta buluştuklarına şahit oluyoruz. Atatürk'ün büstünü yıkanlarla buluştuklarına şahit oluyoruz. Şunu herkesin bilmesini isterim; son günlerde sergilenen bu şiddet, vandallık ve yağmacılık eylemlerinin nedeni, asla ve asla Kobani değildir. Eski Türkiye'nin diriltilmesi gayretidir.”

Dünyada şu anda IŞİD terör örgütünün karşısında en sağlam şekilde duran ve en büyük riski olan ülkenin Türkiye olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan,”Kobani'ye insani yardım ulaştıran tek ülke, Türkiye'dir. Kobani'den kaçanlara kapılarını açan, onlarla evini, barkını, ekmeğini, suyunu paylaşan yegane ülke Türkiye'dir. Hem Irak'ta, hem Suriye'de, gerek IŞİD tehdidine, gerek PKK terör örgütünün tehditlerine ve diğer terör örgütlerinin tehditlerine rağmen burada direnen ülke Türkiye'dir" dedi.

“BU İŞİN DERTLİSİ BİZİZ”

Son olarak BM Genel Kurulu'nda ve BM Güvenlik Konseyi'nde, akılcı çözüm önerilerini dünyanın güçlü gündeme getirdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Fakat, bizim bu söylediklerimiz öyle zannediyorum ki bir kulaktan giriyor, öbür kulaktan çıkıyor. Bu işin dertlisi biziz. Bizim sınırımız Irak ve Suriye'de yaklaşık bin 300 kilometre. Bu sınırda tehdit altında olan her an biziz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunları orada söylediğim için rahat söylüyorum. Amerika'nın tankı, topu... Kime vermişti bunları? Maliki'ye. Maliki, IŞİD terör örgütü oraya girdiği zaman, Musul'u bırakıp kaçtı, bütün ağır silahlar IŞİD'e kaldı. Şimdi IŞİD o Amerika'nın ağır silahlarıyla oradaki halkı ne yazık ki vuruyor. Şu anda Türkiye'de bakıyorum ki bazı siyasiler çıkmış şunu konuşuyor; 'tezkereye oy vermedik ama yeni bir tezkere.' Nedir? 'Sadece Kobani'ye yönelik bir tezkere yapabiliriz.' İnsaf. Şimdi Kobani'den 200 bin insanı Türkiye evine almış, onlara ev sahipliği yapıyor ama sen 200 bin insanı öldüren Esed'i korumak için mi bunu yapıyorsun? Suriye'de devlet terörü var ve bu devlet terörünün başı da katil Esed'dir. Bunu görmediğin sürece bir defa siyasette yeni bir gözlüğe ihtiyacın var. Bu, bu demektir. Bu kadar insan topraklarından, evinden çıkıyor bunu sağlayan kişiyi, sen kalkıyorsun korumak için farklı yöntemler ortaya koyuyorsun" dedi.

ABD'ye "biz üç şeyi halletmediğiniz sürece bu işin içinde olmayız" dediklerin aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir; uçuşa yasak bölge ilan edilecek. İki; güvenli bölge ilan edilecek ki bu güvenli bölgeye biz ülkemizdeki 1,5 milyon insanları tekrar yeniden yerleştirelim. Üç; eğit-donat yapacağız. Bu orada yapılabilir, bizim topraklarımızda yapılabilir. Bunlar başarılması halinde yaparız."

“SURİYE'DE REJİME YÖNELİK ADIMLAR KARARLILIKLA ATILMALIDIR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki rejime yönelik adımların kararlılıkla atılmasının önemine işaret ederek, "Eğer bunlar hedeflerin içinde varsa, biz böyle bir şeye olumlu bakabiliriz. Bunlar olmadığı sürece biz burada yer alamayız, rol alamayız. Bütün bunlarla beraber, Allah aşkına soruyorum; şehirlerimizi yangın çevirmek için eylemler yapanlar, kimler? Bunları bilmek için herhalde ordinaryüs, profesör olmaya da gerek yok. Her şey ortada. Bölücü terör örgütü bu işin baş sorumlusudur. Yani o çocukların ellerine, molotofları, taşları hatta silah verenler, işte polisleri şehit edenler ortada. Bütün bunlara karşı polisimiz ne yapacak? Hala kalkan mı tutacak? Kusura bakmasınlar, kimse de bu konuda bize akıl vermesin. Artık ne polisimizin, ne askerimizin kalkanla bu işin önüne geçmesi mümkün değil. Gereği neyse, askerimiz de polisimiz de bundan sonra onu yapacaktır. Çünkü bir devletin asli görevleri vardır. Bir; halkının can, mal güvenliğini sağlayacak. Ülkesini dış güçlere karşı korumayı gerçekleştirecek. Eğer bunları yapamıyorsa devlet olma vasfını kaybeder, artık bunu yapmak durumundayız. Düşünün bütün kamu binalarını yakacaklar, okulları, hastaneleri yakıyorlar, bindiği otobüsü yakıyor. Bunlar yetmiyor oradaki Kürt vatandaşlarımız, orada onlar yaşıyor. Onların da araçlarını yakıyorlar" diye konuştu

Üniversitelerin içinde kendilerine göre terör estirmeye çalıştıkları bulunduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bütün bunlar ortada bakıyorsunuz, onların başını çeken siyasi de çıkıyor, 'ben sokaklara çıkın şiddet yapın demedim.' Ne dedin? Söylediklerinin hepsi ortada, biliyoruz. Sokaklara dökülmeye teşvik ettiniz şimdi de söylediklerini nasıl geri alabilirim, bunun gayreti içerisindesin. Yapılması gereken neyse, devlet bunları, bütün kurumlarımızla bunları yapmanın kararlılığı içindeyiz. Bedeli ne olursa olsun, bunlar yapılacaktır. Çünkü anladıkları dil neyse, o dille onlara yaklaşacağız. O dille onlara konuşacağız. Ben de bir Cumhurbaşkanı sıfatıyla, böyle konuşmak istemezdim ama 31 kişinin şurada 3-4 gün içerisinde bu şekilde ölmesi bizi bu noktaya sevk etmiştir. Malum siyasi parti, bir kez daha kendi iradesini ayaklar altına almış, demokratik, meşru, cesur bir mücadele vermek yerine eski Türkiye aktörlerinin oyuncağı haline gelmiştir" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye rejimi Türkiye'ye ait uçağı düşürdüğünde sabırla hareket ettiklerini ve misliyle karşılık verdiklerini, bunu soğukkanlılıkla ve büyük devlet refleksiyle yaptıklarını söyledi.

“SURİYE’NİN ŞIMARMASININ ARKASINDAKİ GERÇEK ONA SİLAHLARI VEREN ÜLKELERDİR”

Konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çok enteresandır. St. Petersburg'da G20 zirvesindeyiz. Akşam çalışma yemeğinde 20 lider aynı masanın etrafından konuşuyoruz. Kimyasal silahtan rahatsız oluyorlar. O zaman kimyasal silahla ölenlerin sayısı bin 600, bu civarda. Fakat ilginç olan konvansiyonel silahlarla ölenlerin sayısı 120 bin civarındaydı. Kimse konvansiyonel silahı kullanmıyor, onu konuşmuyor. Kimyasal silaha karşı ne yapacağız bunu konuşuyorlar. Tabii sıra bize gelince dedim ki 'Neticesi ölüm olan ve ölümü hazırlayan silah kimyasal silah olsa ne olur konvansiyonel silah olsa ne olur.' Bizim için önemli olan konvansiyonel silahlarla ne kadar insan öldürüldü, kimyasalla ne kadar insan öldürüldü. Kimyasalla bin 600, konvansiyonel silahla 120 bin insan öldürüldü. Siz konvansiyonel silahlara karşı herhangi bir tedbiri burada tartışmıyorsunuz, kimyasal silahı tartışıyorsunuz. Soruyorum dedim 'Hangi ülkeler şu anda Suriye'ye füzeleri veriyor, varil bombalarını veriyor, fosfor bombalarını veriyor. Kim veriyor.' Hepsi de orada. Bu işin failleri de orada. Ama hiçbirinin işine gelmiyor. Çünkü onlar için buralar aynı zamanda pazar. Dolayısıyla bizim buralarda hassasiyetimiz büyük önem arz ediyor. Şu anda da aynı şekilde Suriye bu kadar şımarıyorsa, şımarmasının arkasındaki gerçek ona bu silahları veren ülkelerdir" diye konuştu.

Musul Başkonsolosu ve Başkonsolosluk çalışanları rehin alındığında bazı partilerin "Hükümet niye Irak'a girmiyor, niye Suriye'ye girmiyor, niye başkonsolosluk temsilcilerimizi kurtarmıyor" dediklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan "Biz onların kusura bakmayın belki argo olacak ama dolduruşuna gelmiş olsaydık belki bizim bu 49 vatandaşımız şu anda olmayabilirdi. Niye, onların elinde. Bunlarda her şey canice. Onun için bizim burada soğukkanlı davranmamız gerekiyordu. 102 gün sabrettik. Hep söylediğim gibi o dönemde sağ salim bunları kurtarmamız gerekiyor. Onun için biz hassasız. Bunların sırtında maalesef yumurta küfesi yok. Bunlar rahat, biz öyle değiliz. Sağ salim 102 günün sonunda 49 kardeşimizi oradan kurtarmış olduk. 'Efendim nasıl kurtardınız?' Ne verdinizde kurtardınız?' Ne verdiysek verdik, işi bitirdik mi sen ona bak" dedi.

“BÜYÜK DEVLET SOKAKTAKİ ŞİDDET EYLEMLERİNE, VANDALLIĞA TESLİM OLAN DEVLET DEĞİLDİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli İstihbarat Teşkilatının bu noktada gerçekten çok önemli ve çok stratejik hareket ettiğini, Silahlı Kuvvetler ve İstihbarat Teşkilatı’nın, 102 günlük süre içerisinde sürekli ve yakın takibiyle işin başarıyla sonuçlanmasını sağladığını söyledi.

Büyük devletin sokaktaki şiddet eylemlerine, vandallığa, yağmacılığa, şımarıklığa teslim olan devlet olmadığın vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan,  “Büyük devlet her şeyden önce politikalarını içerden ve dışardan yapılan tahriklere göre belirleyen devlet hiç değildir. Açık açık ifade ediyorum. İçerde de dışarıda da politikalarımızı biz belirleriz. Bizim gündemimizi dünyada hiçbir ülke belirleyemez. Hiç kimsenin tehditlerine, tahriklerine, sokakta kullandığı şımarık piyonlarına boyun eğmeyiz. Türkiye IŞİD ile de mücadele eder, PKK ile de mücadele eder ve ediyor, Türkiye Kobani içinde de mücadele eder ve ediyor. Ama Türkiye içerde şımarıklık yapan piyonlarla da onların ipini tutan efendileriyle de en etkili şekilde mücadele edecek güce, donanıma, kudrete ve iradeye de ziyadesiyle sahiptir. Bunu bilmenizi istiyorum" diye konuştu.

Konuşmasında, "Bizim kardeşliğimiz farklı. Bizim bu kardeşliğimizi çok iyi korumamız lazım. Birliğimiz, beraberliğimiz çok ama çok önemli" değerlendirmesinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz bize faydalıyız. Bunu çok iyi işlememiz lazım. Hele hele üniversitelerimizin içerisine ayrımcılık tohumunu atanlara değerli hocalarım sizlerin çok dikkat etmeniz lazım. Çünkü bu işin ihyası da inşaası da sizlerin elindedir. Onun için bizim medeniyetimiz malum, hocasına önem veren, ona en yüksek irtifayı özellikle tahsis eden bir medeniyettir" dedi.

“’BANA BİR HARF ÖĞRETENİN KIRK YIL KÖLESİ OLURUM’ DİYEN BİR MEDENİYETİN ÇOCUKLARIYIZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" diyen bir medeniyetin çocukları olduklarına dikkati çekerek, "Bu bakımdan sizlerin yetiştirdiği ve yetiştireceği nesil inanıyorum ki bu hassasiyeti hisseden, bu hassasiyeti yakalayan bir nesil olacaktır. Başbakanlığım, genel başkanlığım esnasında bütün siyasi risklerini göze alarak, 77 milyonun kardeşliği, birliği, beraberliği için bir çözüm süreci başlattık. Bunu kararlılıkla sürdürdük. Bundan sonra da bunu kararlılıkla inşallah sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü bu çözüm süreci bizim milli birliğimizdir, kardeşliğimizdir. Milli birlik ve kardeşlikten başka bizim çıkışımız asla olamaz. Bunu başarmamız lazım. Ülkemizin geleceği noktasında biz hiçbir endişe taşımıyoruz. İnşallah 2023 hedefleri, 2071 hedefleri bizler için hayal değildir. Bu millet bunları inşa etmeye muktedirdir. Bunun banisi sizler olacaksınız" dedi.

Konuşmaların ardından KTÜ Rektörü Prof. Dr. Baykal, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Raif Kalyoncu'nun yaptığı resmi hediye etti.

Törene, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan da katıldı.

Tüm Haberler