“Görüşmelere, Adalet, Dışişleri ve Millî Savunma Bakan yardımcılarımız, ayrıca ilgili güvenlik kurumlarımızdan arkadaşlarımız katıldılar. Muhataplarımızla özellikle Ukrayna savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni güvenlik ortamını ve kendilerinin NATO’ya üye olma başvurularını ve bu bağlamda da Türkiye’nin gündeme getirdiği, Cumhurbaşkanımızın da altını çizdiği güvenlik kaygılarını ve beklentilerini etraflı bir şekilde ele alma imkânımız oldu.
Kendilerine verdiğimiz mesajları şöyle özetleyebilirim arkadaşlar: Öncelikle NATO bir güvenlik ittifakıdır. Bir ekonomik iş birliği örgütü ya da başka bir odağı olan bir örgüt değildir. Merkezinde, temelinde güvenliğin olduğu bir ittifaktır. Dolayısıyla bu ittifakın en temel konusu, üyelerinin güvenlik kaygılarının eşit ve adil bir şekilde karşılanmasıdır. Bu anlamda NATO’ya üye olacak başka ülkelerin de mutlaka mevcut olan üye ülkelerin güvenlik kaygılarını giderecek, bunları dikkate alacak ve bu kaygıları-endişeleri ortadan kaldıracak, bu ülkelerden kaynaklı terör tehditlerini bertaraf edecek adımları ivedilikle atmaları olduğunu ifade ettik.
Tabii ki İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusu, bu ülkelerin güvenlik konsepti tarihinde de önemli bir dönüm noktasına tekabül ediyor. Zira özellikle İsveç bağlamında düşünürseniz, yaklaşık 200 yıldır tarafsız olmayı benimsemiş ve diğer ittifaklara katılmamayı tercih etmiş bir ülkenin şimdi Ukrayna savaşı sonrasında NATO’ya üye olması da bu ülkelerin tarihi açısından da, NATO’nun tarihi açısından da önemli bir kırılma noktasıdır.
Bizim NATO’nun 1952’den beri en önemli müttefiklerinden, üyelerinden birisi olduğumuz da aşikâr bir gerçektir. Yaklaşık 70 yıldır Türkiye bu ittifakın içerisinde, ittifakın temel ilke ve prensipleri çerçevesinde ittifaka çok ciddi katkılar sunmuş ve ittifakın bugüne kadar gelmesinde de çok önemli roller oynamıştır. Bildiğiniz gibi Türkiye bu 70 yıllık süre boyunca da dünyanın değişik bölgelerindeki NATO misyonlarına katılmak suretiyle de bu konuda üzerine düşen sorumlulukları fazlasıyla yerine getirmiştir.
Tabii terörün farklı yüzleri, biçimleri, şekilleri ve dönüşüm geçirerek karşımıza çıkan çehrelerine karşı da bizim kararlılıkla mücadele etmemiz NATO konseptinin de en temel ilkelerinden birisini teşkil etmektedir.
Türkiye özeline gelecek olursak, Türkiye’nin güvenlik kaygıları, özellikle Türkiye’ye karşı terörist mücadele sürdürmekte olan PKK, PYD, YPG, DHKP-C ve FETÖ terör örgütlerinin özellikle Avrupa ülkelerinde, bazı NATO üyesi ülkelerde ve şu anda gündemimizde olan Finlandiya ve İsveç’teki mevcudiyetiyle ilgilidir.
Biz muhataplarımıza PKK, PYD ve YPG arasında hiçbir farkın olmadığını, bunlar arasında yapılan ayrımların bizim açımızdan hiçbir anlamının ve karşılığının olmadığını açık ve net bir şekilde ifade ettik.
Yakın bir döneme kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa’nın pek çok istihbarat örgütlerinin kendi yazılı kayıtlarında, raporlarında, değerlendirmelerinde PYD ve YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğu açıkça ifade edilmekteydi. Bizim açımızdan burada herhangi bir değişiklik zaten söz konusu değildir. PKK’nın Avrupa’ya gittiğinde yahut Suriye’ye gittiğinde PYD, YPG, SDG, SDF gibi isimler altında kendini yeniden tanımlamaya çalışmasının bizim açımızdan hiçbir geçerliliğinin olmadığını ifade ettik.
Aynı şekilde FETÖ’nün bir terör örgütü olduğunu, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren örgüt olarak 251 insanımızın şehadetine, bin 200’den fazla vatandaşımızın yaralanmasına sebep olan menfur bir terör örgütü olduğunun da altını çizdik. İsveç ve Finlandiya, artı diğer Avrupa ülkelerinde FETÖ’nün mevcudiyetine karşı da mücadelemizi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tam bir kararlılık içerisinde sürdüreceğimizi ifade ettik.
Beklentilerimiz; bu terör örgütlerinin oradaki örgütsel, finansal propagandaya dönük medyadaki varlığıyla ilgili somut adım atılması konularına odaklandı. Bununla ilgili ilgili kurumlarımızın hazırladığı bilgileri-belgeleri muhataplarımızla detaylı bir şekilde paylaştık. Bu bağlamda da özellikle bu iki ülkeden geçtiğimiz 10 yıl içerisinde talep ettiğimiz iade talepleri konusu da gündeme getirdik. Bildiğiniz gibi, bizim bugüne kadar İsveç’ten 28, Finlandiya’dan 12 iade talebimiz oldu, fakat maalesef bugüne kadar bunların hiçbirisine olumlu bir cevap almadık. Bunların sebeplerini incelediğimizde, dosyaları ve raporları önlerine koyduğumuzda da burada bizi ikna edici hiçbir adli, hukuki gerekçenin ortaya konmadığını da gördük. Bu endişelerimizi de muhataplarımızla bugün etraflı bir şekilde paylaştık. Aynı şekilde bu bağlamda Türkiye’ye karşı uygulanan açık ya da kapalı, dar ya geniş kapsamlı her tür savunma sanayiyle ilgili yaptırımların derhal kaldırılması yönündeki beklentimizi de ifade ettik.
Bu arada özellikle Amerika Birleşik Devletleri yöneticilerinin Obama döneminden beri sıkça gündeme getirdiği PKK’nın PYD ve YPG’den ayrı bir örgüt olduğu, PKK’nın terör örgütleri listesinde bulunduğu, ama PYD ve YPG’nin terör örgütleri listesinde bulunmadığı, bu yüzden de bu PYD ve YPG yapılanmasına karşı adım atmalarının şu anda yasal olarak mümkün olmadığına dair argümanlarının da bizim açımızdan geçersiz, anlamsız, hükümsüz olduğunu da bir kez daha ifade ettik.
Batılı ülkelerin istihbarat raporlarında dahi PYD’nin, YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduğu açıkça yazılmaktaydı. Dahası, böyle bir varsayımla hareket edenler için bile şu hatırlatmayı yaptık, bugün muhataplarımızla da bunu paylaştık: Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü gibi kuruluşların hazırladığı PYD ve YPG ile ilgili hazırladığı raporlara bakıldığı zaman, bu örgütlerin Suriye’nin kuzeyinde kendi kontrolleri altında olan bölgelerde ne tür savaş suçu işlediklerini, kendi vatandaşlarına, yani Suriye vatandaşlarına karşı, Kürtlere, Türkmenlere, diğer Araplara karşı ne tür suçlar işlediklerini de detaylı bir şekilde anlattık. Bunu zaten biz Batılı muhataplarımızın dönem-dönem hep dikkatlerine getiriyoruz. Dolayısıyla burada YPG ve PYD’yi aklamak için, onları adeta romantize edercesine bu raporların hasıraltı edilmesinin bizim için kabul edilemez olduğunu da açıkça ifade ettik.
Özetle, bütün bu konularda bir zihniyet değişikliğine, bir paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğunun da altını güçlü bir şekilde çizdik. Ezcümle; Türkiye’nin güvenlik kaygıları somut adımlarla belli bir takvim çerçevesinde karşılanmadığı takdirde sürecin ilerleyemeyeceğine dair mesajımızı çok net bir şekilde ifade ettik ve bu noktada Cumhurbaşkanımızın bu sürecin başından itibaren, yani geçtiğimiz yaklaşık 10-12 günlük süre içerisinde verdiği mesajları ve çizdiği çerçeveyi esas alarak ilgili bütün kurumlarımızla muhataplarımıza bu konudaki beklentilerimizin son derece somut olduğunu ifade ettik.
Türkiye için terör PKK, PYD, YPG, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütlerinin uzakta, ilgisiz kalabileceğimiz, erteleyebileceğimiz, öteleyebileceğimiz bir terör tehdidi olmadığını, tam tersine bunların Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve vatandaşlarına karşı her gün eylem arayışında olan, eylem girişiminde olan terör örgütleri olduğunu ifade ettik. Nitekim bu sabah Emniyet güçlerimizin ele geçirdiği bir intihar bombacısının da haberini kendileriyle paylaştık. Bunların durmadığını, her an, her gün bu tür çatışmalar yahut saldırılar için hazırlık içerisinde olduğunu da ifade ettik.
Son olarak şunun altını çizdiğimizi de sizinle paylaşmak isterim: 1999 senesinde NATO üyelik süreciyle ilgili bir temel ilkeler, kurallar ve prosedürler manzumesi açıklamış idi. 99 Zirvesinde ele alınan bu kararla bundan sonra üyelerin ya da aday ülkelerin nasıl üye olacağına dair birtakım ilkeler, prensipler ve prosedürler belirlendi ve 1999 yılından beri de NATO’ya üye olan ülkelerin tamamı bu kurallara, bu prosedürlere tabi olmak suretiyle NATO’ya üye oldular. Bizim beklentimiz ki NATO’nun kendi iç tutarlılığı açısından da olması gereken; bu kuralların ve prosedürlerin doğru bir şekilde uygulanmasıdır. Bunun dışında bir oldu-bittiyle aceleye getirerek birtakım süreçlerin atlanması, özellikle de Türkiye’nin güvenlik endişelerinin karşılanmadığı bir ortamda bir sürecin ilerletilmesinin mümkün olmayacağını tekrar ifade ettik.
Muhataplarımız bu konuyla ilgili notlarını aldılar, değerlendirmelerini yaptılar. Şimdi dönüp kendi liderliklerine takdimde bulunacaklar. Bu raporları kendileri arz ettikten sonra bizim onlarla temaslarımız devam edecek ve önümüzdeki günlerde de kendilerinin bizim bu taleplerimize nasıl cevap vereceğine dair cevaplarını aldıktan sonra da biz bu süreci, bu görüşmeleri, istişare ve müzakereleri karşılıklı olarak sürdürmeye devam edeceğiz.”
Soru: “Efendim, anladığımız kadarıyla bir yol haritası çizildi, ancak üzerinde uzlaşılan bir mutabakat metni yok henüz. Peki, size ulaştıklarında nasıl bir takvim çizilecek ve görüşme için bir tarih belirlendi mi? Öte yandan da, NATO’nun da dahil olması bekleniyor mu bir sonraki toplantıya?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bu bir ilk toplantı olduğu için biz özellikle işte şu tarihte veya şu ortamda, şu formatta hemen tekrar buluşalım gibi bir konu üzerine odaklanmak yerine temel çerçevenin doğru oturtulması üzerine odaklandık diyebilirim. Tabii ki önümüzdeki günlerde görüşmeler ve istişareler devam edecek. Ama bu toplantıdan şu anda henüz günü-saati belirlenmiş bir tarih yahut bir müzakere metni çıkmadı, biz bunu bilerek tercih ettik.
Çünkü biz bir kere çerçevenin muhataplarımız tarafından açık ve net bir şekilde anlaşılması için bu müzakereleri yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu mesajı şimdi aldılar, şimdi kendi başkentlerine dönüp bu değerlendirmeleri liderlerine arz ettikten sonra bize yapacakları geri dönüşe göre biz bundan sonraki sürecin nasıl ilerleyeceğini kararlaştıracağız.”
Soru: “NATO?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “NATO Genel Sekreterinin bu konuda bir önerisi oldu bildiğiniz gibi. Cumhurbaşkanımızın da NATO Genel Sekreteriyle bu çerçevede bir telefon görüşmesi oldu. NATO’dan böyle bir teklif gelirse bunu değerlendiririz, nasıl bir teklif geleceğine bu bağlı. Haziran ayı sonunda da biliyorsunuz Madrid’de bir NATO Liderler Zirvesi yapılacak. Ama şunu açık söyleyeyim: Bizim o zirveye kadar şu konuyu yetiştirelim, bu süreci yetiştirelim gibi bir zaman baskısı altında olmadığımızı ifade etmeliyim. Biz sürecin sağlam bir şekilde ilerlemesini, Türkiye’nin güvenlik endişelerini karşılayacak adımların atılmasına bağlı olarak ilerletilmesini sağlamak yönünde bir kararlılık içerisindeyiz.”
Soru: “Türkiye’nin NATO Liderler Zirvesi’ne kadar bir telaşının olmadığını biliyoruz, siz zaten söylediniz. Ancak karşı tarafın belli ki böyle bir telaşı var, acaba onların oraya davet edilmesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Ya da şöyle sorayım: NATO Liderler Zirvesi’ne kadar arada bir görüşme daha planlanır mı? Özellikle de bir dahaki görüşmenin düzeyi ne olabilir; bakanlar mı bir araya gelebilir, yoksa tekrardan bir telefon görüşmesi mi planlanır tamamen liderler düzeyinde?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şu anda bu alternatiflerin hepsi mümkün. Dediğim gibi, ilk olarak muhataplarımızın bizim sunduğumuz konuları götürüp başkentlerine takdim ettikten sonra bize yapacakları geri dönüşe bağlı olarak sürecin seyrini birlikte değerlendireceğiz.
Biz tabii Cumhurbaşkanımızın çizdiği çerçeve ve talimatları doğrultusunda da önümüzdeki günlerde bu süreci takip etmeye devam edeceğiz. Bakanlar düzeyinde görüşme olabilir, liderler düzeyinde başka görüşmeler olabilir, NATO Zirvesi öncesinde olabilir, zirvede olabilir, bu önümüzdeki sürecin akışkan ve dinamik olduğunu ifade edebilirim. Biraz süreç artık bundan sonra muhataplarımızın bize geri dönüş yapacağı eylem planı, paketi yahut önerileri çerçevesinde şekillenecek.”
Soru: “Efendim, Türkiye’nin beklentileri noktasında dikkat çekilen bir ifade vardı, o da; Türkiye’ye dönük savunma sanayi yaptırımlarının kaldırılmasına dairdi. Siz de kısaca değindiniz, ama bir olumlu eğilim var mı karşı taraftan bu noktada?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Savunma sanayi ürünlerine dönük yaptırımların kaldırılması yönünde bir olumlu tavrı biz gördük bu toplantıda. Tabii bu sevindirici bir gelişme, bu pozitif gündeme dâhil edebileceğimiz önemli bir başlık. Biz tabii Cumhurbaşkanımızın geçen Olağanüstü NATO Liderler Zirvesinde dile getirdiği bir ilkeyi de burada altını çizerek ifade ettik ve bunu her platformda da tekrar ediyoruz, o da; müttefiklerin birbirine ambargo uygulamasını prensip olarak doğru bulmuyoruz. Müttefikler, hele ki NATO ittifakı bir güvenlik ittifakı olarak terör gibi ortak tehditlere karşı kararlı ve azimli bir şekilde mücadele edecekse, müttefiklerin birbirine yaptırım uygulaması asla kabul edilemez, bu ancak ve ancak ittifakı zayıflatır ve bizim düşmanlarımızı sevindirir. Bu ilkeyi biz prensip olarak NATO’daki diğer müttefiklerimizle de paylaşıyoruz. Dolayısıyla hem Amerika Birleşik Devletleri’ne, hem diğer bize karşı açık ya da kapalı, örtülü ya da açık ambargo uygulayan, kısıtlama uygulayan, yavaşlatma taktikleri uygulayan müttefiklere ve diğer ülkelere karşı da bunu bir prensip olarak ifade ediyoruz. Bundan sonra da etmeye devam edeceğiz.”
Soru: “Efendim, PYD-YPG’nin terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olduğunu bir kez daha net bir şekilde ifade ettiğinizi belirttiniz. Taraflar tabii ülkelerine dönüp liderleriyle görüşecekler, ama YPG-PYD’nin terör örgütü olarak tanınması konusunda en azından bir mesaj verdiler mi, bu konuda bir adım atılacak mı?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bize Türkiye’nin bu konudaki güvenlik endişelerini anladıklarını ve bu yönde adım atmak için bir iradenin oluşmaya başladığını ifade ettiler. Ama ben tabii onlar adına bir açıklama yapmayı doğru bulmam, bundan sonra ne tür somut adımlar atacaklarını birlikte göreceğiz. Ama dediğim gibi, biz bilgileriyle, belgeleriyle, görüntüleriyle kendilerine PKK’nın PYD’den, YPG’den farklı bir örgüt olmadığını açık ve net bir şekilde ortaya koyduk.
Açıkçası, biz Obama döneminde ortaya atılan bu tezin, bu yaklaşımın daha en başından itibaren yanlış bir politika olduğunu da ifade ettik. Amerika yapıyor diye bu hatayı Avrupalıların da yapması gerekmiyor. Daha nesnel, istihbari bilgilere dayalı, Türkiye’nin de siyasi beklentilerini ve güvenlik endişelerini karşılayacak şekilde bir terörle mücadele konsepti geliştirmeleri elbette mümkün ve PYD ve YPG’nin bu yapı içerisinde nereye oturduğunu da aslında kendi istihbarat örgütleri de açık bir şekilde biliyorlar. Biz bunları tekrar gündemlerine getirdik, bundan sonra da gündeme getirmeye devam edeceğiz. Çünkü NATO’nun en önemli müttefiklerinden birisi olarak Türkiye’nin güvenlik endişeleri karşılanmadan herhangi bir sürecin ilerlemesi söz konusu değildir.
Peki, çok teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum.”