Vatikan Devlet Başkanı Papa Fransuva ile Düzenlediği Ortak Basın Toplantısı’nda Yaptıkları Açıklama

28.11.2014

Vatikan Devlet Başkanı Papa Fransuva ile Düzenlediği Ortak Basın Toplantısı’nda Yaptıkları Açıklama

Katolik Dünyasının Ruhani Lideri,

Saygıdeğer Misafirimiz Papa Fransuva,

Çok Değerli Misafirler,

Hanımefendiler,

Beyefendiler,

Sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum.

Saygıdeğer misafirimizle ikili olarak, gerçekten çok çok verimli, dünyanın ve bölgenin tüm meselelerini ele aldığımız çok çok verimli bir görüşmeyi gerçekleştirdik. Ardından heyetlerarası görüşmeyi yine aynı şekilde bölgede dünyada olan gelişmeleri değerlendirdiğimiz bir toplantı olarak icra ettik. İnanıyorum ki, bugün buradan vereceğimiz mesajlar dünyadaki bu sıkıntılı süreci olumluya dönüştürmede çok büyük katkılar sağlayacaktır. Zira yaptığımız görüşmede farklı düşündüğümüz konu hemen hemen hiç yok. Dünyadaki bu olaylara bakışta aynı şeyleri paylaşıyoruz. Teröre, terörle mücadeleye bakışımız aynı. Dünyada özellikle şiddete yönelik bakışımız aynı. Paranın egemenliğine yönelik bakışımız aynı ve bu egemenliğin neleri tevlit ettiğine, neleri doğurduğuna yönelik bakışımız aynı.

Bu ziyaretin dünyamızın ve bölgemizin son derece kritik bir süreçten geçtiği böyle bir zaman diliminde gerçekleşiyor olması, hakikaten çok çok anlamlı. Açıkçası saygıdeğer misafirimizin Türkiye’ye yaptığı bu ziyareti çok önemsiyorum, bölgemizde ve dünyada barış umutlarını çoğaltacak çok önemli ve çok hayati bir adım olduğuna inanıyorum.

Bugün Türkiye’den verilecek mesajlar, sadece Türkiye’ye, sadece Vatikan’a değil, inanıyorum ki tüm İslam coğrafyasına, tüm Hıristiyan coğrafyasına ulaşacak ve oralarda da barış umudunu artıracak şekilde inşallah yankı bulacaktır. Bugün Ankara’da vücut bulan bu fotoğraf, hiç şüphesiz dünya için bir umut fotoğrafıdır. Zira son yıllarda özellikle Patrik Hazretlerinin kardeşlik noktasındaki vurgusu çok büyük anlam ifade ediyor. Hıristiyan dünyasında ve İslam dünyasında karşılıklı önyargıların hiç arzu edilmeyecek şekilde büyüdüğüne üzülerek şahit oluyoruz. Batı'da ırkçılık, ayrımcılık, farklı olana nefret ve İslamafobi ne yazık ki son derece hızlı ve ciddi bir şekilde tırmanma seyri gösteriyor. Müslüman ülkelerin yanında Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanlara karşı önyargının ve tahammülsüzlüğün giderek arttığını görüyoruz. İnsanlar, sadece mensup olduğu dinlerden dolayı peşinen ve son derece haksız biçimde gerici, hoşgörüsüz, tutucu ya da şiddet yanlısı olarak yaftalanabiliyorlar. Medyanın, kimi siyasetçilerin ve kimi çevrelerin Müslümanlara yönelik bu ırkçı ve ayrımcı algıyı bilerek ya da bilmeyerek çoğalttıklarını da görüyoruz. Örneğin Batı dünyasında İslam’ı terörle özdeş hale getirmek gibi, Müslümanları terörle özdeş hale getirmek gibi girişimlerin milyarlarca Müslüman’ı derinden incittiğini müşahede ediyoruz. Buna karşılık İslam dünyasında da Müslümanlara yönelik olumsuz algıyı besleyecek şekilde öfke, nefret ve şiddetin yaygınlaştığını yine esefle müşahede ediyoruz. Kendisini yenilmiş, mazlum, mağdur, terk edilmiş ve adaletsizliğe uğramış hisseden milyonlarca insan umutsuzluk içinde terör örgütlerinin istismarına açık hale gelebiliyor.

Şunu özellikle ifade etmek isterim: DEAŞ gibi, El Kaide gibi, Boko Haram gibi terör örgütleri uzun yıllardır devam eden yanlış politikaların sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Yalnızlığa itilen, ayrımcılığa tabii tutulan, yoksulluğuyla baş başa bırakılan, kendisine sürekli çifte standart uygulanan ve adaletsizliğe maruz bırakılan yığınlar, bu terör örgütlerinin istismarına açık hale getirilmişlerdir. DEAŞ terör örgütü şu anda tüm dünyada biliniyor, hakkında her gün konuşuluyor, her gün bu soruna tedbirler aranıyor veya tedbirler alınıyor; ancak Suriye’de 300 bin masum insanın öldürülmesi, iltica eden veya sığınmacı olarak giden 7 milyon insanın durumu göz ardı ediliyor. Bu konuda kimse ciddi manada konuşmuyor. Burada bir devlet terörü var. Kişisel terörler var, onu biliyoruz, ama Suriye’de de bir devlet terörü var, orada devlet terörünü estiren bir kişi var. Böyle bir zalime karşı “Acaba o giderse onun yerine kim gelir?” gibi hiçbir mantığı olmayan, bilimsel altyapısı olmayan bir yaklaşım sergileniyor.

Gazze’ye uygulanan; masum çocukların, masum kadınların ölümüne yol açan devlet terörü ne yazık ki dünyanın dikkatini çekmiyor. Kudüs’te Müslümanların en kutsal mekânlarından biri olan Mescid-i Aksa’yı hedef alan ihlal ve saldırılar mütemadiyen görmezden geliniyor. Orada farklı dini cemaatlerin kutsallarına ve özgürlüklerine yönelik de kısıtlamalar yapılıyor. Uluslararası camia buna da kayıtsız kalıyor.

Türkiye’de 30 yıldır 50 bine yakın insanın ölümüne neden olan PKK terörü dünyadan gereken tepkiyi almıyor. Bazı ülkelerdeki askeri darbeler, katliamlar, hak ihlalleri, kıyımlar, dünyadan gereken cevabı almayarak adeta teşvik ediliyor. İşte bu çifte standartlı tutum, bu adaletsiz yaklaşım sadece İslam dünyasındaki kitlelerin ruhunda değil, adalete gönül veren tüm insanların ruhunda tamiri zor tahribatlar açıyor.

Saygıdeğer Misafirler,

Dünyanın karşı karşıya kaldığı bu ciddi tehditlere çözüm üretecek olan hiç kuşkusuz farklılıkların birbirine hoşgörüsü ve ittifakı olacaktır. Bugün buradan vereceğimiz veya vermekte olduğumuz mesaj, aslında bu olacaktır. Gerek Batı’da yükselen ırkçılık, ayrımcılık ve İslamafobiye, gerekse İslam dünyasında yükselen öfke ve şiddete karşı birlikte tedbirler üretmemiz kaçınılmaz bir gereklilik halini almıştır. Medeniyetler arasında, inançlar, kültürler mezhepler arasında uçurumlar derinleşirken bunu seyretmek, bunun karşısında eli kolu bağlı durmak, tarihe, vicdanlara ve inançlarımıza karşı takdir edersiniz ki, büyük bir haksızlık olacaktır.

Dünyamızı tehdit eden ırkçılığa, ayrımcılığa, nefret suçlarına, hoşgörüsüzlüğe karşı birlikte çözümler üretmek ve uygulamak zorunda olduğumuza inanıyorum. Birleşmiş Milletler çatısı altında İspanya ile birlikte başlattığımız Medeniyetler İttifakı girişiminin bu yönde önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu girişimin yaşatılması ve daha etkin hale getirilmesi küresel barış adına umut verici olacaktır.

Değerli Konuklar,

Türkiye, Doğu ile Batı arasında, yüzü hem Doğuya, hem Batıya dönük bir ülke olarak birlikte yaşama kültürüne eşsiz katkılar sağlayacak birikime sahiptir. Topraklarımızda bin yılı aşkın süre boyunca her ırk, din, mezhep özgürce varlık göstermiş ve özgürce kültürünü ve inancını yaşatabilmiştir. Şu anda ülkemiz sınırları içindeki azınlıklara yönelik tarihi nitelikte reformlar gerçekleştirdik ve samimi adımlar attık. Türkiye, kendi içinde birlikte yaşama kültürünü güçlü şekilde desteklerken, bölgesinde ve dünyada da bunun mücadelesini samimi şekilde veriyor.

Birlikte yaşama kültürünün küresel ölçekte desteklenmesi adına Türkiye’nin tavsiye ve uyarılarının mutlaka dikkate alınması gerektiğini burada vurgulamak isterim. Aynı şekilde Batı’da yükselen tehditler, Doğu’da oluşan hassasiyetler konusunda da Türkiye’nin uyarı ve tavsiyelerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin tavsiyeleri gündelik siyasi polemikler içinde görmezden gelinmesin. Biz yaklaşan tehlikeyi görüyor, hissediyor ve tüm insanlığı ayrım yapmaksızın tedbir almaya çağırıyoruz.

Batı’yla ve Doğu’yla irtibat kurabilme imkanını değerlendiriyor, daha yaşanabilir bir dünya için çırpınıyoruz.

Sadece yakın coğrafyamızda değil, açılım politikalarımızla son yıllarda ulaştığımız Afrika, Uzak Doğu ve Latin Amerika gibi bölgelerdeki çok çeşitli sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlarla da yakında ilgileniyoruz.

Türkiye bugün dünyanın önde gelen donör ülkelerinden biri durumuna gelmiştir. 12 yıl önce, az gelişmiş veya en az gelişmiş ülkelere yıllık 45 milyon dolar gibi destek çıkabilen bir Türkiye, bugün yılda 4,5 milyar dolar gibi bir yardımı yapabilen bir ülke konumuna gelmiştir.

2015 yılı boyunca yürüteceğimiz G-20 Dönem Başkanlığımız sırasında da göç, fakirlik ve gelir dağılımındaki büyük eşitsizlikler gibi konuları önceliklerimiz arasında değerlendireceğiz.

Katolik Dünyasının Ruhani Lideri, Muhterem Misafirimiz Papa Fransuva Hazretleri,

Bu ziyaretiniz hiç şüpheniz olmasın ki, İslam dünyası üzerinde son derece olumlu bir iz bırakacaktır.

Bu ziyaretiniz aynı zamanda Hıristiyan dünyası üzerinde de nice önyargıyı kıracaktır diye düşünüyorum.

Bu tarihi ziyaretin, bu küresel barış ve medeniyetin ittifakı olarak gördüğüm bu ziyaretin, yeni bir sürecin ilk adımı olması en büyük arzumuzdur.

Sizi ve heyetinizi ülkemizde görmenin memnuniyeti içerisinde tekrar teşekkür ediyor, bu ziyaretin hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.